İddia ediyorum eğer kurumsallaşabilmiş olsaydı…
“Ben ne dersem o olur” demek yerine…
Şirketlerinin başında bir CEO olsaydı…
Keşke adı şiddetle anılan aile fertleri yerine…
Metin Demir gibi “saygın” bir isimle tanısaydık Demirleri…
Kazandıkları parayla Zonguldak’a yatırım yapmakla övündüler ama…
Ben bugüne kendi kulüplerine stat yapmak dışında kadar kalıcı bir tek eserlerini görmedim…
Daha düne kadar sadece ÇATES’ten ayda 12 milyon TL gibi dudak uçurtan paralar kazanan bir şirket, bugün yaşadığı ekonomik ve hukuki krizi “AKP’ye yakın olduğumuz için paralel devlet bize operasyon yaptı” gibi komik bir bahaneye bağlıyorsa buna kargalar bile güler…
Her ne kadar “güçlüymüş” gibi görünebilmek için burunlarından kıl aldırmasalar da…
Eminim Erdoğan Demir ve kardeşleri kendi iç dünyalarında özeleştiri yapıyordur…
Bir süredir köşe yazarlığına soyunan Erdoğan Demir, Emniyet Müdürü Metin Seyfi Sazak’a yönelik iddialarıyla yeniden gündemin birinci sırasına oturdu… Operasyon sonrasında devlete “şah” çeken Erdoğan Bey’in tüm bu çabası aslında “mat” olmamak için…
Ama “çırpındıkça batıyor” derler ya aynen öyle bir durum…
Dün de Pusula ve Halkın Sesi’ne kendi üslubuyla yanıt veren Erdoğan Demir, anlamsız bir sidik yarışına girmiş garip bir şekilde… Öyle ya biz kimiz… Cihan lideri, merhametli mi merhametli, iyiliksever, paraya kıymet vermeyen, örnek insan, yüce şahsiyet Erdoğan Demir efendimiz kim? (Allah’ım yalan söyledim beni affet!)
Erdoğan Bey, Fetullah Gülen’in elini öpüp öpmediğini sorduğuma bir hayli alınmış besbelli…
“Öptüm ama sor bakalım neden” der gibi bir bakış açısıyla yanıt veren Demir, özetle:
“Ellerinden öptük, yaptıklarımızın arkasındayız. Pişmanlık da duymuyoruz. Ancak, hizmet ile ihanetin birbirinden ayrılması gerekiyor. Biz, bahsettiğimiz zamanlarda hizmet hareketine destek verdik. Bu harekete, Sayın Başbakanımız da dahil olmak üzere birçok devlet büyüğü destek vermiştir. Bugünkü konjonktürde olay hizmet hareketinden çıkmış, adeta bir ihanet hareketine dönüşmüştür. Bizim karşı çıktığımız dün destek verdiğimiz hizmet hareketi değil, bugün ortaya çıkan ihanet hareketidir.”  diyor…

Yalandan da olsa benden bahsederken, “Büyük insan, büyük gazeteci, usta kalem, dürüst şahsiyet, Sayın Mustafa Özdemir” gibi ifadeler kullanmasını tebessümle okudum… Amma velakin, madem çok merak etmiş sorduklarına bir kez daha cevap vereyim de zihninde takılan plağı artık değiştirsin…

Evet, aynen Erdoğan Demir’in söylediği gibi Ümit Arıcı’nın sahibi olduğu gaz istasyonuna benzin ve mazot ruhsatı almak için elimden geleni yaptım. Ve 34 yıl sonra şehir merkezine yakın bir mesafede benzin ve mazot ruhsatı verildi. Her şey yasaldı ancak bugüne kadar siz dahil hiç kimse başaramadı. Ama “ben yaptım” gibi bir küstahlık asla yapmadım. Bu konuyla ilgili ne benim bir talebim oldu… Ne de Ümit Arıcı’nın bir taahhüdü! Eğer isteseydim sadece değil Ümit Arıcı, istediğim akaryakıt şirketinden ruhsat karşılığı milyonlarca TL avanta alabilirdim… O tarihte son derece seviyeli bir dostluğumuz olan Arıcı ile başka bir konu nedeniyle yollarımız ayrıldığı için de bugün görüşmüyorum… Eğer bana inanmayan varsa Sayın Arıcı’ya sorabilir…

Soğuksu’daki lokantacı sana ne dedi bilmiyorum ama ben onu Allah’a seni de en yakın psikiyatri doktoruna havale ediyorum… O tombula söyle ben bugüne kadar hiçbir arkadaşımı satmadım… Ya o?

“Vali Erol Ayyıldız'ın, vali muavinlerinin odalarına konulan böcek meselesinde Savcılığa verilen şikayet dilekçesinde kimin imzası var?” demişsin ya…
Ben bu iddiayı zaten bu gazetede haber yaptım.
Savcılıkta da bilgime başvuruldu…
Gammazcılığın anlamını bildiğine emin misin? 

Lafı evirip çevirip “Bize olan borcunu ne zaman ödeyeceksin?” demişsin ya…
Birincisi o para değil, teminat mektubuydu… İkincisi ben o mektubu kendim için değil Ali Alpant için almıştım. Üçüncüsü Salih Demir, o teminat mektubunu “Ağabeyimin haberi olmasın Mustafa” diyerek vermişti ama siz her zaman olduğu gibi yapılan iyiliği çarşı pazar yaptınız. Ama ben yinede sorumluluktan kaçmayıp resmiyette borcu üzerime aldım. Borcun bir kısmını icra yoluyla tahsil ettiniz. Geri kalanı da Allah bana ben sana… Ama hiç şüphen olmasın tek kuruşun kalmaz bu keloğlanda…

Benim için yazdıklarınız yüz bininci tekrar olduğu için alınmadım da…
Can dostum Ali Rıza için yazdıklarını sana hiç yakıştıramadım…
Şifreli konuşup bulmaca çözdürmeyin bize…
Zincir, kelepçe, levye felan!
Açık konuşun da muhabbetin belini kıralım…
Sonra zinciri çok sallama…
Kolların incir!