Kapı açıldı, içeri son zamanlarda aklına estikçe ev gezmesine gider gibi sallana sallana işyerime gelmesiyle iyice kıl kaptığım bir tanıdık girdi. Zamanlı zamansız, hele de ayın 15 inde yani bir memurun en yoğun olduğu bir günde gelmesi ise kendisine vermiş olduğum yüzün astarını istemekten başka bir şey değildi. O gün yine tam ayın 15’iydi. Çat kapı "Hiii ben geldim" dedi. Off. Şeytan, küt kapı yapıp, "Hadi şimdi de git o zaman" deyiver diyor ama olmuyor. Neyse sahte bir sevecenlikle "Hoş geldin gel otur, bir şey içer misin?" dedim. " Kahve." dedi. Tam o sırada ben de, işlerin yoğunluğundan fırsat bulamadığımdan saati neredeyse sona erecek EFT’lerimi yapıyordum internetten. Kredi kart borçlarımı ödüyordum. X bankası kartımda, küçük bir borç vardı ödeyeceğim,  ardından Y bankasına yüklü bir meblağ ödeyecektim hesapta. Bu zamansız dost içeri girmeden kendime devamlı "Kız bak, sakın karıştırma, X bankasına az, Y bankasına çok olan ödemeyi yapacaksın" diye ihtarda bulunuyordum. Neyse kahve siparişini verdim, "Az müsaade EFT saati geçmeden yapayım şu ödemeleri" dedim ama aynı anda birkaç işi kotarma maharetim olmadığından onca telkinime rağmen, cart diye yüklü ödemeyi yanlış bankaya yaptım mı ben? Hayır, o bankaya yapacağım, son ödemeydi zaten. Bu yanlışı yapınca kan beynime öyle bir sıçradı ki, içimden, şöyle dönüp devrelerimin yanmasına sebep olan bu misafirin şahdamarını, ağzımdan kanlı köpükler saçarak hısslaya hısslaya dişlemek geldi. Yuh! Ne oluyosun kızım ya? Kudurdun mu? O kadar da değil. Şöyle bi Osmanlı tokadı belki. Etme öyle laflar. Yoksa herkes, seni 3 gün önce ısıran köpeğin kudurduğunu düşünecek. Tamam, bulunmadı ama kudurmadı da, yani kudurmamıştır herhalde, kudursa duyardık, duyardık di mi? Hoark kudurmadı diyorum ya, kudurtmayın adamı bak koparırım kolunuzu ha... Biri şu ışığı kapasın hısss... Bi yerde musluk mu açık bu ses de ne?  

 

Neyse şaka bi yana, beni aldı bi telaş. İş gereği bankacılarla sık görüştüğümüzden hemen aradım oradan bir arkadaşı, "Ben" dedi "adınıza vadesiz hesap açar karttaki parayı oraya aktarırım, siz akşam gelin oradan çekin, ne kadar yatıracaksanız yatırırsınız kartınıza." “Ok.” dedim. Fırladım çıktım işyerinden. Arkadaş ne mi oldu? Valla bilmiyorum. En son gördüğümde sinmiş bi köşeye kahvesini içiyordu.

 

Neyse bankaya girdim hemen bir numara aldım. Numara 784. Baktım 703 işlem görüyor. Banka içi aşırı kalabalık ve sıcak. Oturdum beklemeye başladım, yanımda bir kadın. Yaklaşık 150 kg/kws (haha kws'i ben ekledim komik olsun diye oldu bence, olmadı mı hısss..) Üstünde yapay kürk boğazına kadar ilikli. Kafada yanardönerli bir başörtüsü,  ayağında şu pofuş pofuş olanlardan çizme, öylece oturuyor haspam. Allah’ım ben yanıyorum, bu nasıl infilak etmiyor diye düşünürken bir baktım öbür yanımda bir başka numara hem de benimkinden 30 kişi filan daha önce, 756. Ay sevindirik oldum ama sıcak o biçim. O sırada sırasını bekleyen insanların içinde bir bey,  orta yaşın üzerinde hafiften kır saçlı, yakışıklıdan böyle hoş bir beyefendi dolaşıyor ama dolaşırken sıklıkla gözü bana takılıyor. Bir iki, bir iki derken baktım baya baya bana bakıp duruu. Artık bunda bunalıpta üstümdekileri birer birer  çıkarıp neredeyse don gömlek kalmış olmamın etkisi ne kadar bilinmez,  (Şaka bu ha!)  Neyse şöyle saçlarımı yana doğru savururken, alttan alıp yukarda serbest bıraktığım o meşhur bakışımı fırlattım, küçük küçük ona doğru, durur muyum? Böyle ufak ama hoş anların ardından onun sırası geldi 711. İşlemini yaptı elindeki kâğıtları katlayarak çıkarken bana doğru geldi ve "Hanımefendi bir numaram daha var size onu vereyim, şimdi geliyor sıra, fazla beklemezsiniz." dedi. "Ay ne zahmet ettiniz, aman efendim çok mütehassis oldum ne kadar nazik bir beyefendisiniz, çok mersi, çok mersi" diyerek kendini buldumcuk hissetmesin, arka yastıkları hava dolmasın diye "Sağ olunuz, doğru olan da bu, hatta bu güzelliğe kendi numaranızı verip siz biraz daha beklemeliydiniz ama neyse" de denmezdi. O bakımdan sadece "Çok teşekkür ederim" dedim, yine küçük, manidar bir bakış çarpışması ile adamcağız çıktı gitti. Baktım numara 715. Böyle kendimi iyice ayrıcalıklı hissederken, dedim şu 756’yı da birine veriyim. Tuttum yanımdaki boz kürklü pehlivana verdim. "Haomm"  diye bi ses çıkardı sanırım bu, balta girmemiş orman dilinde teşekkür manasına geliyordu. Neyse onca insan arasında bu kıyağa layık görülmenin haklı guruyla bir iki salındım ortalarda, derken benim sıra geldi. Neşe içeren hafif yaylanır bir edayla yanaştım bankoya. Numaramı uzattım memura ama o anda başka birinin elini de fark ettim aynı numarayı uzatan. A noluyo filan derken baktık numaraların üzerindeki tarih aynı, tam yavuz hırsız hesabı "sisteminiz cozutmuş ama olmaz ki" şeklinde  bankayı suçlama cümleleri kuracakken, memure hanım fişlerin üzerindeki saatlere baktı. Ne yazık ki benimki sabah seansının 715’iymiş. Havam aniden söndü. Aslında hiç de yakışıklı olmayan o bey sanırım benim için "Dur şu şapşalla bir kafa bulayım." diye düşünmüştü. Ben de yine cazibemle ortalığı yakıyorum sanmıştım. Kendime bi acıdım, bi ağlayasım geldi. Omuzlarım çöktü. O an için hissettiğim, 18’li yaşlarımdaki kısrak (!) halimden ani bir geri dönüşle şimdiki 48 +’lık halimi de es geçip, 75’lik haminne halime ışınlandım. Bu kısa ama yorucu bir yolculuk oldu. Elimde ilk numaram 784’le ayaklarımı sürüyerek, gözpınarlarımda titremekte olan bir damlacık yaşla ve iyice ağarmış saçlarımla, geçtim bu kürklü pehlivanın yanına oturdum yeniden. Baktım elinde benim numara. 756. Yutkundum. Başımı okşasın, sırtımı sıvazlasın istedim ama o hep "haomm" edip durdu. Bir iç çekip bekledim. Yaklaşık 1.5 saat sonra sıra bana geldi. Ne kredi kartında para vardı ne vadesiz hesapta. İş pazartesiye kaldı, ben öyle kös kös aynı 75’lik halimle eve kadar geldim.

 

Yorgunum dostlarım yorgunum artık. İnsanların bu işlerini halledecek bir iş kolu olmalı diye düşünmekteyim. Küçük bir yüzde ile birçok bunağın işlerini yoluna koyan insanlar olmalı. İyi para var bu işte bence. Bu sektörü ben yaratayım diyecem, söküğünü dikemeyen terzi hesabı olur diye hiç kıpırdamıyorum. Demek ki neymiş efendim, ayın 15’inde memur ziyaretinde bulunmamalı, elektronik ağlar boş yere meşgul edilmemeliymiş. Ee bu kıssaya da böyle hisse yakışır... Sevgiler…