Siyasetin hakim olduğu yönetim, sorunlar karşısında gürlüyor. Çözümde ise beceriksizlikleri ile bizi güldürüyor. Bizler de acı bir tebessümle karşılık veriyoruz. Niye mi? Kimi hayal, kimi de sanal alemde oldukları için. Bazıları da kendi havasında, kim kime dum duma misali. Şehrimizin havasının kirlilikte ilk beşe girmesini umursamadan. “Sağlıkta devrim” nutuklarını atmakta, oraları gezmeden, incelemeden ve doktoruyla, hastasıyla konuşmadan…

Hafta başında Atatürk Devlet Hastanesindeydim. “Alzheimer” hastası olan sevgili annemi kontrole getirmiştik. Bu hastalık, “Demans” adı verilen rahatsızlığın bir cinsidir. Hastanın, tanıma fonksiyonları ile beceri ve işlevlerinde bozulmalar olur. Henüz tedavisi de dünyada yoktur. İlaçlarla daha yavaş ilerlemesi sağlanır o kadar. Ve komut almaz bu hastalar. Yani ne dersen de bildiğini yaparlar. Bu konuda halkımızın bilinçli olduğunu, anneme hastane içindeki diğer hastaların ve yakınlarının yardımcı olmasından, ona hoş görü ile yaklaşmalarından daha iyi anladım. Sevindim tabi ki. Normal olmayan hareketlerini bile sevgiyle karşıladılar. Ve ameliyat olma olasılığı için, gittiğimiz Genel Cerrah ile Anestezi Uzmanı doktorlarının, içten ve anlayışlı davranışları, takdirle, saygıyla karşılanacak gibiydi. O kadar çok hastaları olmalarına rağmen, sabırla, şefkatle tekerlekli sandalyedeki Melek anneme katlandılar. Fakat biri hariç. Anamın bu hastalığını en başta söylememize ve “komut” almadığını üstüne basa basa açıklamamıza rağmen, sayın doktorumuz onu nefes ölçme odasına yolladı. O kadar uğraşlarımıza rağmen tabi ki başarılı olamadık. Tekrar yanına gittiğimizde ve hastalığının özelliğini tek tek bir kez daha anlatmamıza rağmen aynı inatla seksen yaşındaki anneme dönerek, “Sigara içiyor musun ?” diye sormaz mı? Ben kızgınca, “Evet, üç paket içiyor günde” dedim. Bana, “Şaka bu değil mi” demez mi! Ben de, “Haklısınız şimdi bu yaşadıklarımız şaka, şaka…” diye cevap verdim. Sayın doktorumuz, “Ben hastaya soruyorum; lütfen o cevap versin!” der demez anneme dönerek, ”Kaç merdiven sonra yoruluyorsunuz ?” sorusuyla bizi hepten şaşırttı. La hevla vela kuvveta illa… Ona, “Yahu, sizin hiç ‘Alzheimer’ hakkında bilginiz yok mu? Bu nasıl bir doktorluk anlayışıdır?” cevabını verince bize öylece boş gözlerle baka kaldı. Kızgınlıkla, ”Doktor, doktor görmüyor musunuz annem ‘komut’ almıyor !” diyerek hala yüzünde gülümsemesi eksik olmayan annemizi dışarı çıkarttık. Neyse ki, diğer doktorlarım mesleki ahlak ve anlayış çerçevesinde davranmaları neticesinde, saat 9.30 da girdiğim hastaneden 14.45 de sonuç almış olarak ayrıldık. Çağın hastalığı dediğimiz “Alzheimer” den ‘bihaber’ olan doktorumuzu da, bu konuda gerçekten uzman olan doktorlardan bilgi almasını, kendini yetiştirmesini tavsiye ederiz. Aksi takdirde, ehliyeti olup da, iyi araba kullanamayanlara dediğimiz gibi, ”Ehliyeti sana hangi bakkal verdi?” deyişiyle sıkça karşılaşır. Hiç olmazsa bu konuda bilgi sahibi “halk” kadar bilgilenir de, ne kendini ne de hastayı zora sokar.

Eğer hastanız annem gibi tekerlekli sandalyeye mahkûmsa, Atatürk Devlet Hastanesi Polikliniğinde çile çekmeye hazırlayın kendinizi. Birde katlar arası, yok röntgendi, kandı, grafikti derken tek bir asansörle yarım saatte, bir bilemedin iki kat çıkarsın. Kalabalıktan sıyırabilirsen tabi de. Bir de yıpranmış sinirlerinle, kavgasız gürültüsüz atlatırsan ne mutlu sana. Asansör ise her an arıza yapacak gibi. Kapıyı kapatmak için elinizi kapama düğmesinden ayırmayacaksın kesinlikle. Yoksa kapısını da kapatamazsın haa… Öyle demeyin, karşınızda ustalaşmış hasta taşıyıcısı var. Ama bu tekerlekli sandalyeleri, röntgen ve doktorun odasına sokmada o kadar uzman değilim. Ne yapayım arkadaş oda girişleri tam bir karış yüksek. Annem de yüz kilodan fazla. Ter içinde kalıyorum tekerlekli sandalyedeki annemi odaya sokmada. Halbuki, tüm kapı eşiklerini düzeltmek; inanın yarım gününüzü alır ey hastane yöneticileri! Bir gezin, şöyle etrafı inceleyin! Kol gibi kravatlarınızı takıp odalarınızda oturmayın! Hastaların şikâyetlerini onları yanınıza çağırarak değil, aralarına girerek yapın. Yani yaşayarak görün! Tekerlekli sandalyeye mahkûm engellilerin, hastaların yaşadıklarını ancak içlerinde olursanız anlarsınız. Üç yıl evvel Sağlık İl Müdürlüğüne bir engelli yakınımı getirmek için tam üç saat uğraşmıştım. Engellilere göre bina girişleri düzenlenmemişti. Genç İl Müdürü olan arkadaş söz vermişti bana bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak için. Hala öyleyse, buradaki olumsuzluklar için, “Balık baştan kokar!” deyiminini kullanmak sanırım en doğrusu olacak. Ve hem hastane, hem de İl Müdürlüğü yöneticilerine içten bir sitem göndererek…

Diyeceğim o ki; havamızın kirliliği ile Türkiye’de derece yapmış bir şehiriz. Zaten başka türlü havamızda(!) yok! Başta resmi daireler olmak üzere, bacalardan zehir tütüyor. Konutlar ise ‘hak getire’…Termik santrallerin havaya saldığı zehirler, anlatılmayacak kadar kötü. Yalnızca bulundukları yeri değil;  tüm şehri olumsuz etkilemekte. Kanser vakaları o kadar çoğaldı ki, nerdeyse üç aileden birinde kanser görülmekte. Hastaneler yetersiz. Yeni hastane yapıldı yapılacak lafları tam üç yılımızı aldı. Neyse ki nereye yapılacağına ancak karar verildi. Yapımı da üç beş yıl alır. Kaldık yine ayazda. Ama gel gör ki bizim siyasetçilerimiz boş laflarla, vaatlerle her yerde boy göstermekten yılmıyorlar. Bir de bizi zehirleyen termik santrallerinin, satılıp satılmama derdine düşmüşler. Ölüyoruz beyler ölüyoruz! Silkinin de kendinize gelin!

Birde, şehrimizin hava kirliliğinden kurtulma umutlarını gelecek olan “Doğalgaza” bağlıyoruz. Ya zorunlu bağlamayı ret ederse bu halk? Ben istemiyorum gazınızı deyip, verirse mahkemeye! Anlayacağınız problem çok ve bu geçen sürede sağlığımızdan çok şey kaybediyoruz bilesiniz!  En iyisi siz kirlenmiş havadan, siyasetten, bilgiden ve insanlardan uzak durun! Kulağınızı tıkayın duymayın bu kirliliği, ağzınıza maske takın solumayın zehiri, gözlerinizi bağlayın görmeyin çirkinlikleri, pislikleri… Siz siz olun her şeyin üstüne için bir bardak suyu! Durun, durun! O suda asbestli borudan geliyor çok riskli… Ne desem ki şimdi size???  Vazgeçtim söyleyeceklerimden; en iyisi dua edeyim hepimiz için; “Acı çekmeden rahat bir ölüm nasip et bize Rabbim!” diye…