Son yıllarda,  Bülent Ecevit Üniversitesi’nde kültür ve sanat etkinlikleri son sürat devam etmekte. Arada bir boşluk bile yok. “Bi’ Aralık bekleriz…” deyip soluksuz sürmekte bu etkinlikler. Türkçemizin koruyucusu kollayıcısı Yavuz Bülent Bakiler ’den,  “Beyoğlu’nun en güzel abisi” yazar Ahmet Ümit’ den söyleşiler mükemmel… Necip Fazıl’dan şiir dinletileri ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’ndan müzikler keyif verici… Hele Ahmet Özhan’dan dinlediğimiz enfes konser, bizleri geçmişe, gençleri de duygu seline sürükleyip getirmesi bambaşka idi…

Her şey bir yana; özellikle 21 Aralık’ta sergilenen “Dünya Roman Kahramanları” gösterisi bizleri romanların içine çekip derinden etkiledi. Özellikle de BEÜ’ nün öğrencilerinin başarıları, kendine özgüvenleri ve de kabiliyetleri tartışılmazdı. Kahramanları canlandırırken sayfaların içinden kopup yanımıza gelmiş gibiydiler. Her biri, bize alkış yasak edilse bile ayakta alkış tufanını hak eden canlandırmalar yaptı. Güldane Özben’in “Mutluluk” romanındaki Meryem’i oynarken gözyaşlarımızın akması, Ufuk Tunavelioğlu’nun “Fareler ve İnsanlar”daki  Lennie’yi canlandırırken ona duyulan acımayı, Cemre Keskin’in “Çalıkuşu”ndaki   Kamuran’la,  Büşra Keleş’in de Feride’yle bizleri romanın içine çekmesi, Tuğçe Güz’ün “Kürk Mantolu Madonna”daki  Maria’yı ve aynı romandaki Kayhan Bayageldin’in Raif Efendi’yi şahane diyeceğim yorumlamaları bizlere seyir keyfi verdi. Bir de “Dövüş Kulübü”ndeki Tyler karakterini Emre Gürer o kadar güzel oynadı ki, sanki o kulübün üyesiydi. Emine Aydoğdu’yu “Bir Delinin Hatıra Defterindeki” deliyi canlandırırken de gerçekten delirdi sandık bir an. Nastenka’yı oynayan Ebru Elif Şirin ve Baş Erkek rolündeki Recep Kayaoğlu değme tiyatro sanatçılarından hiç de aşağı değillerdi. ”Beyaz Geceler” romanından düşüp yanımıza gelmişlerdi. Zülal Salar’ın “Eylül” romanındaki Suat, Ünal Saraç’ın “Murtaza” kitabındaki Murtaza karakterlerini canlandırırken her biri ayrı kahramandılar. Ve Egegün Ünveren, “9.Hariciye Koğuşu”ndaki Yazar karakteri ile devleşti.

Kahramanları canlandıran bizim kahramanlarımız, öyle bir final yaptılar ki, hani “ tutulup kalma” deyimi cuk diye oturdu desem en iyi sözcüğü bulmuş olurdum. Oyunun sonunda tümü sahneye gelerek, “Neredesin Firuze?” müziği ile kuğu gibi akmaya başladılar. İşte “kumpanya başladı” der gibi. Şaşkınlıkla onları izlerken müzik eşliğindeki replikleri, içten ve samimi duygularla önde oturan çalıştırıcılarına sundular. Film gibi. Hem de en alasından ve de profesyoneller taş çıkartırcasına. Onları 9 gün gibi kısa zamanda hazırlayan Türk Dili Okutmanı hocaları, ablaları Melek Ceren Çakır’a sürpriz bir armağandı bu gösterinin finali. Sevgi vardı saygı vardı ve tabi ki dopdolu bir duygu… Ne desem ki: ”Sizlere kocaman tebriklerimi sunmaktan başka…”

İşte tüm bu güzellikleri önümüzde sergileyenler üniversitemizin öğrencileri. Bu başarılı gayretli gençler bizim geleceğimiz. Onlarla ne kadar övünsek az bile. Gösteri salonundan çıkarken önümüzdeki birkaç genç aralarında konuşuyorlar: “Livaneli’nin Mutluluk kitabını ve John Steinbeck’in Fareler ve İnsanları’nı hangi kitapçıda bulabilirim?” Verilmek istenen mesaj yerini buldu diye yüzümde bir gülümseme ile salondan çıkıyorum… Üniversite kampüsünden ayrılırken, arkama dönüp: ”Bu etkinlikleri biz Zonguldaklılara sunan BEÜ’nün yöneticilerine sonsuz teşekkürler…”  deme ihtiyacını duydum.