Hayat masal tadında aslında…
Tek eksiği her zaman mutlu sonla bitmeyişi…
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…
Pireler berber iken, develer tellal iken…
Ne hayatlar yaşanır hiç bilmediğimiz uzaklarda…
Keşke masallardaki gibi, herkes erse muradına…
Biz çıksak kerevetine…
Aslında bozkır dağlardaki kır çiçeklerinden yok ki farkımız!
Tomurcuktan çiçeğe uzayan kelebeğin ömrü misali kısacık hikayemiz…
Zamanı geldiğinde toprağa humus, börtü böceğe yem olmuyor mu?
Ya da günün birinde bir Adem oğlu gelip ayaklarının altında ezmiyor mu?
Çıplak ve yalnız doğduk, ölüm gibi…
Çıplak ve yalnız gömüleceğiz!
Bu sıralar Azrail fazla mesai yapıyor bu şehirde…
Kötü olan hep de iyi insanları alıyor aramızdan…
Bunca hırsız, dalavereci ortalıkta kol gezerken!
Sanki insanların acılarına nispet yaparcasına “Acılık” koymuşlar caminin adını…
Dün acıların en büyüğünü yaşayan sevgili ağabeyim, namı diğer Dökümcü Nazmi ve iki kızının acısına ortak olmak için Acılık Camisi’ndeydik…
Kum gibi kalabalığın arasında nemli gözleriyle taziyeleri kabul eden Nazmi Özden, hastalığın en başından itibaren olduğu gibi yine Sema Abla’nın yanı başındaydı…
En son 15 gün önce Nejat Uludüz ve İsmail Kal ile Ankara’da ziyaretine gittiğimizde kaçınılmaz sonun farkındaydı aslında Nazmi Ağabey…
Ama ateş düştüğü yeri yakıyor…
Ölüm kime yakışmış ki?
Sema Abla’ya hiç yakışmadı…
Bir kez olsun kaşlarını çatmamış, kimseye kötü söz söylememiş, güler yüzlü güzel insan…
Mekanın cennet olsun…
***
Bu vesileyle bir süredir o amansız hastalıkla mücadele eden Emin Gülay, Harun Ersoy, Çetin Sezgin ve adını unuttuğum hatta hiç tanımadığım şifa bekleyen herkese acil şifalar diliyorum…
Etrafımızda bunca kanser vakası olması size göre tesadüf olabilir mi?
Zonguldak’ı termik çöplüğe çevirmek isteyen iktidara daha ne kadar sessiz kalacağız?
Bakın Cumartesi günü “iş” ve “istihdam” yalanıyla uyutulan bir halkın dirilişi var Kazköy’de…
Otobüsler saat 11.00’de Maden Mühendisleri Lokali önünden kalkacak…
Kendinizi düşünmüyorsanız çocuklarınızın geleceği için…
Lütfen direnin!