Nelson Mandela (18 Temmuz 1918 - 5 Aralık 2013)
Güney Afrikalı Anti Apartheid (ayrımcılık karşıtı) savaşımcı ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyahî devlet başkanıdır.
Yaşamını Apartheid ırkçılığı, fakirlik ve eşitsizliğin yok edilmesine adamıştır. Sosyalist demokrasiyi ilke edinmiştir. Özgürlüğünü feda ederken, ömrünü zindanlarda geçirmiştir! Yirmi yedi yıl (27 yıl!) hapiste kaldıktan sonra 1980’li yıllarda, ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine, 1990 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti devlet başkanı De Klerk tarafından şartsız olarak serbest bırakıldı. Serbest bırakıldığında 71 yaşındaydı.
Mandela’ya, Nobel Barış Ödülü (1993) başta olmak üzere iki yüz ellinin üzerinde ödül verildi. Yani uygar dünya onu kucakladı!
ABD, Mandela’yı ancak 2008 yılında terörist listesinden çıkarabildi.
Nâzım Hikmet Ran (15 Ocak 1902 - 3 Haziran 1963)
Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklandı. Yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirdi. Şiirleri elliden fazla dile çevrildi ve birçok ödül aldı. Yasaklı olduğu yıllarda takma adlarla yazılar yazmak durumunda kaldı.
Şiirleri yasaklanan ve yazdıkları yüzünden on bir ayrı davada yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde on iki yılı aşkın süre yattı. Yapılan genel afla hapisten çıktığı. Ne acıdır ki can güvenliği nedeniyle çok sevdiği ülkesini terk etmek zorunda kaldı! 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Mezarı Moskova’dadır.
Selahattin Demirtaş (10 Nisan 1973)
Elazığ, Palu doğumludur. Zaza kökenli olan Demirtaş, siyasetçi, yazar ve avukattır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Siyaset öncesi serbest avukatlık ve İHD (İnsan Hakları Derneği) Diyarbakır şubesinde yöneticilik yaptı. Uluslararası Af Örgütü Diyarbakır şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasındadır.
22 Haziran 2014’te seçildiği Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanlığı görevini 11 Şubat 2018 tarihine kadar yürüttü.
2013 yılında İstanbul’da yapılan Nevruz kutlamasında yaptığı konuşma için dava açıldı. Terör örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla dört yıl sekiz ay hapis cezası verildi. 4 Kasım 2016 tarihinde tutuklandı. Buna başka davalar da eklenildiği için halen hapis yatmaktadır.
Osman Kavala (2 Ekim 1957)
İstanbul’da Robert Lisesini bitirdikten sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesinde işletme, Manchester Üniversitesinde ekonomi üzerine lisans eğitimi aldı.
Bilim Sanat Kültür Hizmetleri Kurumu (BİLSAK)’ın kurucu üyeleri arasındadır. TEMA Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Demokrasi ve Uzlaşma Merkezinin kurucularındandır. TÜRSAK (Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı), TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı), KMKD (Kültürel Mirası Koruma Derneği), Hafıza Merkezi ve Tarih Vakfı gibi kurumların yönetim kurullarında yer aldı.
Türkiye’de risk altında olan kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaları nedeniyle 2019 yılında Avrupa Arkeoloji Mirası Ödülü verildi.
Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinde tutuklandı. Diğer siyasi tutuklularda olduğu gibi ilgili ilgisiz başka konularda da davalar açılarak tutukluluğunun devamı sağlandı.
Halen hapis yatmaktadır!
Ziya Mısırlı (5 Şubat 1926)
Zonguldak-Çaycuma doğumludur. Şair, yazar ve bestecidir. Henüz on yedi yaşındayken bir kaza sonucu her iki gözünü de kaybetti.
Öykü, şiir, roman türlerinde otuzun üzerinde kitap yayımladı. Türk Sanat Müziği türünde birçok bestesi vardır. Kemanidir!
Doksan beş yaşında olan Ziya Mısırlı, İstanbul-Üsküdar’da yaşamını sürdürmektedir.
ÖZGÜRLÜK!
Nelson Mandela, Nazım Hikmet, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Ziya Mısırlı... Neden bu toplumsal değerlerin biyografilerini yazdığımı merak edenlere söyleyeyim; insanların empati yapıp özgürlüğün ne demek olduğunu daha derinden duyumsamalarını istedim!
Koronavirüs salgını nedeniyle evlerine tutsak olan her yaştan insanın isyan yüklü seslerini yükseltmeleri beni daha etraflı düşünmeye itti!
Henüz on yedi yaşında her iki gözünü kaybeden Ziya Ağabey, bugün doksan beş yaşında ve koca bir ömrü görmeden yaşadı! Sizden ricamdır, lütfen her iki gözünüzü sıkıca yumup yalnızca bir beş dakika durun! Ve hatta önünüzdeki çay bardağını kavrayıp içmeye, bıçağı alıp ekmeği kesmeye çalışın!
Mandela, Nazım, Demirtaş, Kavala ve yüzlerce örneği daha iyi anlamak için kendinizi evin bir odasına bir günlüğüne kilitleyin!
Özgürlük; şarkıda ezgi, şiirde dize, romanda bir paragraf, sergide bir tablo olsaydı sorun yoktu! Ancak öyle değil işte!
Giyotine gidenleri, ipe yürüyenleri, kurşunların önünde yumruğunu kaldırmış slogan atan İspanyol şair Federico Garcia Lorca’yı düşünün! Sivas katliamında Madımak Otelinde olduğunuzu varsayın! Kurtuluş Savaşında ölüme yürüyen gencecik çocukları düşünün!“Dünya yuvarlak bir gezegendir, Güneşin çevresinde döner!” dediği için ölüme mahkûm edilen Galileo Galilei’nin yerine koyun kendinizi!
Bütün bu adaletsizliklerin kaynağı olan ve insanı yalnızca kâr mekanizmasının sıradan bir dişlisi olarak gören kapitalizmin sömürü düzeni ve onların kalburüstü egemenlerini düşünün! Onları destekleyen halkı düşünün!
Yer altı, yerüstü varsıllıklarıyla tüm insanlara yetecek olan güzel dünyamızın, bir avuç sömürücü sınıf eliyle nasıl da talan edildiğini bir düşünün!
Yazının başında örneklerini verdiğim insanların o toplumsal sınıfın nerelerinde olduğunu, hangi idealler için yaşamlarını ve özgürlüklerini yitirdiklerini bir düşünün!
Sözüm bitti! Çok söz eşek yüküdür!
Bu koronavirüs günleri insanı insanlığa doğru yönlendirmiyorsa varsın hiç sonu gelmesin!
ALAN BİLGİSİYLE KONUŞURSAK...
Diyanet İşleri Başkanı hiç gerekmediği zamanda, hiç gündem olmaması gereken bir konuyu başarıyla gündeme taşıdı! Ankara Barosu adamın prim yapmasını sağladı. İktidar sözcüleri yapılan ortaya kafayı vurmakta geri durmadı! Gönüllü sazan rolünü epeydir kimseye bırakmayan Barolar Birliği Başkanı da yedek kulübesinden sahaya fırladı!
Madem hal böyle böyle... Madem işin özü buyurduğunuz gibi, Azazil’in avukatlığını üstlenip birkaç soru soralım.
Önce küçük bir kitabi bilgi; çok tanrılı, az tanrılı, tek tanrılı bütün dinlerde, insan yaratıcının kuludur ve iradesi yaratıcıya emanettir. Buna; ‘Yazgı” yani ‘Kader’ denir. Bir inanışa göre, yaratılan, sonsuza dek yazgısını değiştirme gücünde değildir. Bir inanışa göre, yaratıcı, insanı yaratmadan yetmiş yıl önce onun yazgısını alnına yazar! Neyse kitabi bilgiyi uzatmayalım!
İlgilenenlere soru 1: Yaratıcı yazgıyı önceden saptayıp sabitleştirdiğine göre, insan cinsel tercihini nasıl özgür iradesiyle yönetebilir?
İlgilenenlere soru 2: Yaratıcı, yarattığını “Dûn” (eksikli) yaratmayacağına göre, kişinin cinsel içgüdüsü önceden yazgısına yazılmış olmalı. Bu durumda yaratılanın bu durumunun sorumluluğu kimdedir? İçine üflenenle devam mı edecektir yoksa -fıtratına karşı çıkıp- Diyanet İşleri Başkanının söylediği gibi mi olacaktır?
...
İsterseniz daha kırk soru sorabilirim ama yazı sıçankuyruğu gibi uzayacak! Kafanız karıştıysa bir bardak soğuk su için. Yok, aydınlandıysanız bilen bilmeyene anlatsın!
...
Eski bir gazeteci; “Bu memleket, çok konuşmaktan yıkılacak!” demişti. Herkes gol attığını sanıyor. Oysa hepsi ofsayt!
NEDEN?
1-Bugün 6 Mayıs! Yani Hıdrellez! Zerdüşt ve Şaman Geleneklerinden günümüze yansıyan ritüellere konu olan Hıdrellez!
2-Bugün 6 Mayıs! 68 Kuşağının üç önemli devrimcisi Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in katledildiği tarih!
Bu yazıyı okuyan dostlarıma naçizane küçük bir ev ödevi veriyorum!
1- Sizce Hıdrellez’in özü nedir?
2-68 Kuşağı’nın Deniz, Yusuf ve Hüseyin’ini bağrına basan bugünün toplumu, bugünün Deniz, Yusuf ve Hüseyinlerine neden duyarsızdır?