İnsan her zaman yanılabilen ve hata yapabilen bir varlık olduğu kadar her an hatasından vazgeçecek bir erdeme de sahiptir. Bu nedenle insanın bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu anlayabilmesi için konu hakkında biraz olsun bilgiye sahip olması gerekmektedir. Yani insan herhangi bir konuya ön bilgiyle yaklaşmalıdır. Önbilginin yerini önyargı alırsa, konuyu ıskaladığı gibi, ıskaladığından haberi de olmaz. Bunlar şundan dolayı yazıyorum. “Biz namaz kılanlardan değildik” başlıklı yazımıza pek çok okur yorumu geldi. Kimilerini cevaplanması gerekiyordu. Cevap hakkımızı kullanmak için kalemi elime alınca bu yazı ortaya çıktı.

 

Sayın trkn, sizin yorumlarınızla bizim yazdıklarımızı yan yana getirerek tahlil etmeye çalışalım. Namaz için ön yargılarınızı bir tarafa bırakarak ön bilgilerinize dayanırsanız anlaşabileceğimizi sanıyorum. Konuyu biraz ben anlatmaya gayret edeyim ama lütfen biraz da siz anlamaya gayret edin. Böyle yaparsanız namaz konusu anlamanız da, sizinle anlaşmamız da inanın çok kolay olacaktır. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, yazılarımız eleştirilemez diye bir iddiamız asla yoktur. Aman ha! Aksine yazılarımızı okuyan insanların bizi münasip bir üslupla eleştirip yorumlamalarını canı gönülden istemekteyiz. Çünkü yorumcular bizlerin eğiticisi durumundadır. Fakat her işin olduğu gibi eleştirmenin de bir üslubu olduğuna inanmaktayız. Bu nedenle alay ve küfür eden, aşağılayan, hakaret eden sözleri herkes gibi biz de benimsemiyoruz. Bizim yazılarımız sadece bir yorumdur. İnsanlar ister kabul eder, ister etmez. Bu tümüyle kendilerinin bileceği iştir. Ne diyor bizim kitabımız: “Dinde zorlama yoktur” (Bakara 256)

 

Sayın trkn, ilk yorumunuzun tamamı şöyle: “Kusura bakmayın da sizin pusulanız şaşmış, daha namazın ne olduğundan haberiniz yok. Sayın Fidanboy İslam'da sence, bence yoktur. O zaman herkes kendi kafasına göre yaşar. İlim olmadan işkembe-i kübradan herkes sallar. Gidin tefsir okuyun. Sizin kafanız baya bir karışmış. Ya da “Kalbinizde İslam’a buğz ediyorsunuz.”  Allah hidayet etsin ne diyeyim...” demektesiniz. Şimdi bu yorumunuzu cümleler halinde tahlil edelim.

 

Yorumunuzun ilk cümlesinde diyorsunuz ki Kusura bakmayın da sizin pusulanız şaşmış.” Biraz olsun okuyup araştırıcı olsanız, İslam’a rivayetler yoluyla,  İslamileştirilerek, İslam kültürüne uydurularak pek çok bilginin karışmış olduğunu görür, Kuran’ı raflara çıkararak birilerinin fetvalarını din diye kabul ettiğimizi de fark edersiniz. Bugün Ortadoğu’daki siyası iktidarların saltanatlarını sürdürme hevesi yüzünden yüz binlerce Müslüman birbirlerini öldürülmektedir. Bunu da siyaset, din iman ve mezhep adına yapmaktadırlar.  Yurdumuzda geçmiş iktidarların yaptıkları yolsuzlukları ortaya çıkarmak için uğraşanların bugün kendilerinin yolsuzluklara devam etmesi ne kadar manidardır. Hele de din adına el ele tutuşup hükümet olanlar, bugün menfaatler işin içine girdiğinde nasıl da birbirlerine düşman oluyorlar? İktidarlar milletin babası konumunda olmalıdır, dinlisine de dinsizine öz evlat gibi davranmalıdırlar. Eğer birisine yanlı davranılırsa o zaman ise sınıflı toplumlar yaratılmış olunur bu da tevhid inancına aykırı olur. Yalnızca akıl gözüyle bu tabloya bakmanız bile İslam dünyasının nasıl bir duruma düştüğünü ve emperyalistlerin oyuncağı olduğunu kolayca anlamanıza yete bence.

 

 

Şimdi biz Müslümanlar şunu anlamalıyız ki okuyan, araştıran, sorgulayan, inceleyen kendine gelen bir toplum olmazsak yani ilme ve ilim adamlarına değer vermezsek ölü toprağının üzerimizden kalkması mümkün değildir. İlim 1400 yıllarında nasıl elimizden çıkıp onu kaybettiysek tekrar elde edebilmenin yolları aramalıyız. Bunun yolu da iktidarların, ilim ve ilim adamlarına önem vermesi, onlara imkanlar tanıması, halkın da onlara destek olmasından geçmektedir. Mesela Müslüman ülkelerin ilim adamları araştırmalar, buluşlar yapmalı, patentler almalı Müslümanlar da üreten toplumlar haline gelmelidir. Bunların yapılmasının birinci şartı da sen ben kavgasını bitirmekten geçmektedir.

 

Yorumunuzda devamla, “Daha namazın ne olduğundan haberiniz yok” demektesiniz. Sağ olun bu sözlerinizle beni çok güldürdünüz, ama sanırım biraz da çuvalladınız. Namaz hakkında neler söylediğimizi bir daha belirtmekte yarar olacaktır. Biz “Bu dinde namaz yoktur” diye bir şey ne yazdık, ne de söyledik. “Dinde namaz vardır, fakat dinin direği değil, gereklerinden biridir”  demekteyiz ve demeye de devam edeceğiz. Asıl biz namazın Allah ile kulun arasında gizli bir ilişkisi olduğunu, namazın bir dua, zikir ve niyaz olduğunu söylemekteyiz. Bu namazların da riyadan uzak tutulması gerektiğini de söyledik. Yine namazda yapılan hareketler hayatın bir provası olduğunu ve namazda yapılan bu hareketlerin hiç kimsenin önünde yapılmayacağının ve bu harekelerin ise sadece Allah’ın huzurunda yapılacağını, bunların hayat içerisinde bir özgürlük duruşu olduğunu hep vurguladık. İçerik olarak manası kaybolmuş, hayatla bağları koparılmış ve ruhu bitirilmiş bir namazın olsa olsa “Kıl beşi, kurtar başı” anlamındaki bir ritüelden ibaret olduğunu söyledik.

 

Değerli okuyucu bu sefer namazı bilmem anlata bildim mi? Eğer anlatamadıysam o zaman sorun başka bir yerde gözükmektedir. Biz yazımızda Müddesir suresini 4.3 ayetin de geçen “Biz namaz kılanlardan değildik” ifadesinde cehennemliklerin namaz kılmayanlar olmadığını vurguladık ve ancak cehennemliklerin “sosyal yardım desteği yapmayanlar” olduklarını da anlattık. O zaman sorun anlatılanları anlama sorunu olmadığı, sorunun önyargı sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda “Ben namazımı kılıyorum onlar da kılsınlar şayet kılmıyorlarsa, o zaman da cehennemin dibini boylasınlar” demek istediniz gibi bir anlam çıkar.

 

 Yorumunuzun devamında ise  “ilim olmadan işkembe-i kübradan herkes sallar.” Bu ifadeniz aslında sizin işkembe-i kübradan attığınızı göstermektedir. Nasıl mı? Çünkü Halkın Sesi gazetesinde üç yıla yakın, bu köşede yazı yazmaktayım. Bu yazılarım ortada durmaktadır ve bunların işkembe-i kübradan olmadığını. az çok bir ilimle uğraşan kişi anlaya bilir.

 

Yorumunuzda hakaretinizi ısrarla sürdürmeye devam ediyor, “Gidin tefsir okuyun. Sizin kafanız baya bir karışmış. Ya da ‘kalbinizde İslam’a buğz ediyorsunuz“ Allah hidayet etsin ne diyeyim...” diyorsunuz. Bu hitabınızı siz beğeniyor musunuz? İstiyorsanız bir araya gelerek özel bir yerde çay içerek konuşabiliriz. Şunu diyebilirdiniz: “Hangi tefsirleri okumaktasınız?”  Yazımızı eleştire bilirsiniz. Eyvallah. Fakat yazıyı daha anlamdan, bir de manevi konulara atlayarak kafamızın karıştığını ve hatta kalbimizin de karıştığına karar veriyorsunuz.  Sonunda bir de sanki Allah size hidayet etmiş ve siz de bizim için Allan’tan hidayet istiyorsunuz. Lütfen atmayın çuval kalmadı.

 

Aslıda size Turgut Bey güzel bir üslupla açık bir şekil de cevap vermiştir ve kendine buradan teşekkür ediyorum.  Yorumculardan Hasan Basmacı Bey, ikinci yorumunda konuyu daha uygun bir üslupla ifade ederek erdemliliğini göstermiştir. “Davut Bey merhaba. Alkolün etkisiyle biraz sert bir yorum yapmışım, sizde yayınlamışsınız.  Benim yüzümden siz de hedef olmayın.” Bu kardeşimi tebrik ediyorum. İnsan yapmış olduğu hatasından dönmesi halinde ona erdemli denirken, hatasında ısrar ederse ona da cahil, sarhoş gibi ifadeler kullanılır. Sarhoşluk aklı örtmek demek olurken, içki, şehvet, para, mal ve mülk, din sarhoşluğu v.s gibi çeşitleri bulunmaktadır. Bunlardan en tehlikesi hangisi derseniz önce din, sonra para sarhoşudur derim. Bu konuya parmak basan bir ayet ile bitirelim. Nisa 43- “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın”