Halkımızın kimi kesimi bazı meslekleri beğenmez. Evladının marangoz, kaynakçı, sıhhi tesisatçı, oto tamirci olmasını isteyen aileye pek rastlamadım.
 
Herkes hekim, yargıç, diplomat, profesör, vali bir evladının olması için çırpınıyor.
 
Osmanlı Devleti zamanında beşik uleması uygulaması vardı. Yani kendisi müderris (profesör) olan bir kişinin evladı da otomatikman müderris oluyordu. Bu sakat mantık bizi bilimden, teknikten, sanattan, kültürden uzaklaştırdı. Devlet, 1800’lerden itibaren çürümeye, erimeye, etkisini yitirmeye başladı.
 
1838 yılında İngilizlerle imzalanan Balta Limanı andlaşmasının maddelerini internet üzerinden bulup okuyun. Ne demek istediğimi anlarsınız.
 
Tarihçi değilim. Ancak şunu sanırım söyleyebilirim: Osmanlı Devleti eğitim, bilim, teknoloji, kültürden koptuğu için 14 milyon kilometrekarelik devasa toprak parçasını son 300 yılda tamamen yitirdi…
 
Osmanlı’nın ardından kurulan Türkiye ilk sıraya eğitimi koydu. Özellikle mesleki eğitim için bir çok genç Avrupa ülkelerine eğitim almak üzere gönderildi.
 
Mesleki-teknik okullardan mezun olan insanlarımız bugün ülke sanayisinin bel kemiği durumuna geçtiler. Bu konuyu biraz daha açarak anlatayım. Ülkemizdeki 3 milyon kadar iş yerinin yüzde 70’lik diliminin sahipleri meslek lisesi mezunu kişilerdir.
 
Bu yazıda sizlere rol modeli / örnek insan olarak tanıtacağım kişi Sayın Süreyya Kocadağ Bey’dir. Kendisi meslek lisesinin metal işleri bölümünü bitirememiştir ama teknik ve kültürel birikim olarak son derece iyi seviyeye çıkmasını bilmiştir.
 
İlkokuldan sonra okuma imkanı bulamayan Kocadağ, demircilik mesleğine bir dükkanda çıraklık yaparak giriş yapmıştır. 12-13 yaşından beri sürekli çalışan bu insan azmiyle, enerjisiyle 40-50 kişiye ekmek veren bir sanayici olmayı başarmıştır.
 
Bugün Bolu Sanayisinde en çok tanınan, popülaritesi en yüksek 20-30 kişiden biri olabilmiştir.
 
Kendisini 20 yıldır tanırım. Sürekli olarak yeni yatırımlar yapar. Makine parkını yeniler.
 
1984 yılında 10 metrekarelik bir dükkan açarak patronluğa adım atmış, aradan geçen 35 yılda sanırım 100 kat kadar büyümüştür.
 
KOBİ (Küçük ve Orta Bütçeli İşletmeler) nedir diye soranlara Sayın Kocadağ Bey’in şirketini gösterebiliriz.
 
Bir çok ailenin hakir gördüğü demircilik mesleğinde üstün başarılar elde eden Süreyya Kocadağ (kocadagmetal.com) bu ülkenin reel ekonomisine katkı yapan değerli bir insanımızdır.

                                                                                        
Yurt
Öğrenciyken çok vasat yurtlarda kaldım. 6 kişi bir odada kalınır mı? Sabahleyin odadan çıkıp lavaboya giderdim. Geri odaya girince feci bir kimyasal gaz kokusu gelirdi burnuma…
 
Askerlik yaptığım İzmir Gaziemir Ulaştırma Yedek Subay Okulunun yatakhanesinde de sanırım 40 kişi kalıyorduk. Sabahki kokuyu tarif edemem...
 
Aradan 30 sene geçti. 10 gün kadar önce küçük bir İlçemize gitmiştim. Orada bulunan sağlık meslek lisesinin yurdunu (pansiyonunu) görünce hayran kaldım. Her yer halı döşeliydi. Odalar iki kişilikti. Tesis 3 yıldızlı otelden farksızdı...
 
Sizlere anlatacağım insan öğrenci yurdu işletiyor. Üniversite öğrencilerine adeta annelik yapıyor.
 
Manisa’nın Akhisar İlçesinden kalkıp Ankara gibi bir metropolde yurt sahibi olmak, bu işi mükemmel bir ustalıkla yürütmek az başarı değildir.
 
Kendisini 15 yıldır tanırım. Sürekli okur, yazar. Yayınlanmış 20’ye yakın kitabı var. Çeşitli medya organlarında düzenli olarak milli eksenli makaleleri çıkıyor.
 
Aslan gibi iki evlat da yetiştirdi. Kendisiyle hiç karşılaşmadık. Kitaplardan, yazılardan, kültürden tanışıklık bizimkisi.
 
Yokluklar içinde olunsa da bir kadın isterse çok nitelikli işlere imza atabilir. Son derece üstün özellikleri olan bu insan Sayın Reyhan Özçiftçi’dir.  
 
 
 
https://mail.google.com/mail/u/0/images/cleardot.gif
İsviçre’deki mükemmel insan
 
Kendisini hiç görmedim ve tanışamadık. 2015 yılında bir meslek lisesinde idareci olarak çalışmaya başladım. Okulda 700 civarı öğrenci, 50 civarı öğretmen vardı. İlk önce kurumun zayıf yönlerini, eksikliklerini tespit ettim.
 
Kurumun modern bir yapıya kavuşması için çok kaynak gerekiyordu. MEB düzenli olarak ödenek (kaynak) yolluyordu ama bu hızlı bir yenileme için yeterli değildi.
 
Bilgisayarın başına oturup ülkemizde bulunan vakıfların, derneklerin, şirketlerin, holdinglerin, medya organlarının e-posta ve faks verilerini toplamaya başladım.
 
Yaklaşık 1 ay içinde 10 bin kadar adres temin ettim. Boş vakitlerimde sırayla e-posta ve faks yollamaya başladım.
 
İlk şok haber dünyanın en büyük otomobil firmalarından birinden geldi. “Okulunuza yeni bir otomobil vereceğiz” dediler. İnanamadım. Fabirkaya gittim. Bizi paşa gibi karşıladılar. Aracı teslim ettiler.
 
Pırıl pırıl parlayan otomobil okulun bahçesine inince görenler donup kaldı. Kimisi tebrik etti. Kimisi hayırlı olsun dedi. Kimisi de hasetten çatladığı için hiç tepki vermedi.
 
İlerleyen aylarda okulun boyanması, spor malzemeleri, giysiler, kitaplar, defterler, deney gereçleri, bilgisayarlar, mobilyalar, yazıcılar, ayakkabılar, botlar vb. sürekli olarak gelmeye başladı.
 
Bu çalışmalarımı çekemeyen bazı hödükler adımı dilenciye çıkardılar. Ama Onları hiç kâle almadım.
Okulun eksiklerini ileten bir yazım 2015 yılında .... gazetesinde çıktı. Bu yayından sonra taa İsviçre’de yaşayan, hakkında hiç bir bilgimin olmadığı Sayın Volkan A. Bey okulumuzun banka hesabına 7-8 defa İsviçre Frankı yolladı. Bu bağışları 2020 Nisan ayı rayiciyle 100 bin TL olarak kabul edebiliriz.
 
Anadolu’nun ücra bir ilçesinde (taşrada) bulunan meslek lisesine 100 bin TL bağış gelmesi havsala alacak iş değildir.
 
Eğitim, meslek edinme, toplam kalite, üretim, bilişim konularında e-posta üzerinden yazıştığımız melek insan Sayın Volkan A. Bey gibi insanlarımızın çoğalması bu ülkeyi daha da yükseltecektir.