DOSTLA DÜŞMAN KARIŞTI

   Tarih bilgimiz ne kadar? Örneğin, Taksim Cumhuriyet Anıtında, Atatürk'ün sağındaki iki kişinin Rus olduğunu biliyor muydunuz? Bilenlerin en fazla binde bir seviyesinde olduğuna kalıbımı basarım. Çünkü bunu ben de bilmiyordum ve yeni öğrendim. Düne kadar çoğu kişi ben de bunları Türk kahramanları sanıyordum! Bereket versin İhsan Hanson Hocam gerçekleri yazdı da bizleri bilgilendirdi.

   Peki biz millet olarak neden bazı gerçekleri zamanında öğrenemiyoruz? Elbetteki bizi yönetenlerin bizim bilmemizi istememesinden! Düşünebiliyor musunuz; çok yakın tarihimizi bile doğru dürüst bilmiyoruz. Örneğin, Atatürk'ün Türk Sanat Müziğini bir dönem yasakladığını, 6-7 Eylül olaylarını, Struma ve Kırım'daki Mavi Alaylar olaylarının detaylarını ben yeni öğrendim. Ve bunları köşe yazılarımda yazarak sizlerle paylaştım. 

   Aslında benim burada işlemek istediğim esas konu; uluslararası ilişkilerde dostlukların ve düşmanlıkların kalıcı olmayıp karşılıklı çıkarlara göre yön değiştirmesidir. Örneğin, şimdilerde eski dostumuz ABD'nin düşman olması ve ezeli düşmanımız Rusya'nın dost olması gibi..

   Ama esas konuma girmeden önce, İhsan Hanson Hocam'dan aldığım alıntıya dayanarak, yine pek bilinmeyen bir konuyu sizlere aktarmak istiyorum.

   ''Taksim Anıtında, Atatürk'ün sağında iki Rus yer almaktadır. Bunlar ünlü Rus mareşal Kliment Voroşilov ile Sovyet  KGB kurucusu Mihail Frunze'dir. Bu kişilerin heykelleri Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda oynadıkları önemli rollerden ötürü, Atatürk'ün özel emri ile buraya yerleştirilmiştir. Amaç, bunların yaptıkları hizmetleri gelecek nesillere unutturmamaktır.''

   Benim notum: Peki Atatürk'ün bu arzusu yerine getirildi mi? Yani yeni nesiller bu kişilerin hizmetlerini hatırlıyor mu? Tabii ki hayır! Hatta öğrenmemeleri için elden gelen yapıldı. Türk halkı yıllarca kominizim öcüsü ile korkutulduğu için Rus kelimesi bile neredeyse yasaklandı. Hatta Celal Bayar'ın halk biraz diklendiğinde, halkı korkutmak için ''Aman dikkatli olun! Kominizim bu kış gelebilir!' sözü çok ünlü olmuştur.

   Bilindiği gibi, tarihte Ruslar bizim ezeli düşmanımız olmuştur. Öyle ki Osmanlı-Rus savaşları, aralıklı olarak yüzlerce yıl sürmüştür. En son 1877-1878 yıllarında yapılan ve tarihe 93 Harbi (Rumi takvime göre 1293 yılı olduğu için) diye geçen savaşta Ruslar Yeşilköye kadar gelmişlerdi. Savaş Osmanlılar için bir hezimet olan Ayastefonos Antlaşması ile bitmişti.

   Peki, bu kadar azılı düşmanımız olan Ruslar Cumhuriyet'in kuruluşunda neden bize yardım ettiler? Elbetteki bizi çok sevdiklerinden değil! Ya neden? Başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere Avrupa devletlerinin Anadolu'ya, yani burunlarının dibine gelmelerini istememesinden! Özellikle boğazların bunların eline geçeceği korkusundan! Çünkü Rusların güneydeki sıcak denizler inme ihtirası tarih boyunca vardı ve Avrupalıların bunu engelleyeceğini düşünüyorlardı. (Ama bu gün, biraz da Türkiye'nin yanlış Suriye politikaları nedeniyle köşeye sıkışan Esad'ı kucağa alan Ruslar,  bu emellerine kısmen de olsa ulaştılar.)

   Bize nasıl yardım ettikleri de halkımızın pek bilmediği bir konu olduğu için kısaca özetlememde fayda görüyorum.

   Bilindiği gibi, Ekim Devrimi olarak bilinen 1917 Rus devrimi Vladimir Lenin tarafından başlatılmıştı. Bizim istiklal savaşımız yıllarında Bolşevikler denilen Lenin taraftarları ile Beyaz ordu çarpışma halinde idi. Bolşevikler kendilerini özgürlük savaşçıları olarak görüyorlardı ve Türklerin de özgürlüğüne kavuşmaları gerektiğini savunuyorlardı. Hatta Lozan Antlaşması sırasında bize destek verdiler.

   İki ülke arasında yapılan çeşitli dostluk antlaşmaları neticesinde, İstiklal savaşımız esnasında bize yaptıkları yardımları toparlarsak; Rusya 1878 yılından beri  sınırlarına dahil edilen Kars, Ardahan ve Artvin bölgelerinin geri vermiştir. Ayrıca, Türk halkına 10 milyon altın ruble ve askeri mühimmat; 39 bin adet tüfek, 327 adet makineli tüfek, 54 top, 63 milyon tüfek mermisi, 147 bin top mermisi, çeşitli giysiler ve iki savaş gemisi hibe etmiştir. Yine Moskovada yapılan bir sözleşme ile 200.6 kilo altını ve Türk çocuklarının barınması amacıyla kurulacak yetimhaneler için de 100 bin altın rubleyi Türk Hükumetine teslim etmiştir.

   Tabii ki bunların o günkü şartlarda ne denli önemi olduğu yadsınamaz. Bunun dışında başka yardımlarda da bulunmuştur. Örneğin, silah, mühimmat ve mermi üreten bu günkü Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun kurulması için gerekli olan donanımı vermiş ve  Türk işçileri eğitmiştir.

   Fakat, gel gelelim, o günün şartlarında kendi açısından menfaat gördüğü için Türkiye'ye yardım eden Rusya, 2.nci Dünya Savaşından galip çıkınca sağa sola kafa tutmaya ve Türkiyeyi de tehdit etmeye başlamıştır. Hatta ABD ile meşhur soğuk savaşa girmiştir.

   Türkiyeyi tehdit etmesinin hakiki nedeni tabii ki sıcak denizlere inme ve bunun için boğazlara hakim olma arzusudur. Ama bunun için ileri sürdüğü bahane de Türk Hükumetinin 2.nci Dünya Savaşını Almanların kazanacağı; Rusların ise kaybedeceği düşüncesi ile Kırım Türklerini Ruslara karşı isyana teşvik etmesidir.

   Rusya'nın tehditlerinden çekinen zamanın Türk hükumetleri; Sovyet tehditine karşı, Batı ülkelerinin ABD öncülüğünde 1949 yılında kurmuş oldukları NATO'ya katılmak istemişlerdir. Hatta zamanın Türk Hükumeti, NATO'ya girebilmek için, o sırada patlak veren (1950-1953)  Kuzey Kore-Güney Kore iç savaşında, Rusya'nın desteklediği Kuzey Kore'ye karşı Güney Kore'ye destek vermek için ABD öncülüğünde oluşturulan Birleşmiş Milletler (BM) Gücüne katılarak, Güney Kore'ye ilk etapta 5090 kişilik bir askeri birlik göndermeyi kabul etmiştir. Bu savaşta Türkiye toplam 734 şehit, 2147 yaralı, 234 esir ve 175 kayıp vermiştir.

   Bu vesile ile, o yıllarda Türkiye, ABD ve Rusya arasındaki soğuk savaşta ABD'nin yanında yer almıştır. Bu dostluğuna karşılık ABD de 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan Marshall ekonomik yardım paketinden Türkiyeyi nemalandırmıştır. 

   O günden yakın tarihe, yani Suriye savaşlarına kadar ABD dostumuz sayılmıştır. Tabii ki Rusya da düşmanımız!

   Ama bu gün roller değişmiştir. Dost düşman olmuş; düşman ise dost olmuştur. Şimdilerde bir zamanlar azılı düşmanımız olan Ruslarla flört ederken kadim dostumuz ABD ile papaz olduk.

   Peki tüm bunların sebebi nedir? Yani neden sürekli dostlarımız ve düşmanlarımız değişiyor? Hatta dostlarımız azalıp düşmanlarımız çoğalıyor? Bence bunun sebebi Atatürk'ün ''Yurtta barış, dünyada barış!'' prensibinin uygulanmamasıdır. 

   (Bu politika ile, Atatürk tek kurşun dahi atmadan Hatay'ı topraklarımıza kattığı unutulmamalıdır).

   Örneğin, Atatürk büyük bir vefa örneği gösterip istiklal savaşında bize çok büyük yardımlarda bulunan Rusların heykelini kendi heykel yanına diktirirken; Türk hükumetleri Almanya'nın ve ABD'nin dolduruşu ile Rusyayı düşman bellemişler; hatta yukarıda zikrettiğim gibi 2.nci Dünya Savaşında Kırım Türklerini Rusya'ya karşı isyan ettirmişlerdir. 

   Politikalar bu şekilde istikrarlı giderken, yani ABD ve NATO Rusya'ya karşı bizi korurken, son yıllarda önemli zigzaglar çizilmeye başlanmıştır. Özellikle ABD ile gerek İran ambargosu, gerekse Irak ve Suriye savaşları konusunda sürtüşmeler başlamıştır. Suriye savaşlarına müdahil olmamız, Rus uçağının düşürülmesi, Amerikalı rahip olayı, ekonomik saldırılar, Avrupa ülkelerine karşı ''eyy..'' diye seslenmeler.. ''Kimse Türkiye'nin sabrını sınamasın!'' gibi hamasi laflar dış politikamızı perişan etmiştir.

   Umarım Türkiye tüm bunlardan ders alır da Atatürk'ün yolundan gider!. Yoksa bu gidişle dostumuz kalmayacak!