Yerkürenin kalabalık ülkeleri Çin (1 milyar 351 milyon), Hindistan (1 milyar 226 milyon), ABD (340 milyon), Endonezya (245 milyon), Brezilya (196 milyon), Pakistan (175 milyon), Nijerya (162 milyon), Rusya (143 milyon), Bangladeş (142 milyon)… şeklinde sıralanıyor. Türkiye nüfus büyüklüğü olarak 18. sırada bulunmakta...
 
8 milyarlık insan kitlesinin ancak 1 milyarlık dilimi bolluk, refah, huzur içinde günlerini geçirirken geriye kalan topluluklar açlık, kıtlık, ayrılıkçı terör, din kavgaları, mezhep çatışmaları, doğal afetler, salgın hastalıklar, yetersiz sağlık hizmetleri, kötü çalışma koşulları, işsizlik ile boğuşuyor.
 
Refah seviyesi yüksek toplumlar israf, gösteriş, aşırı beslenme, gereğinden fazla tüketme, moda çılgınlıkları içinde yaşayabilmek için geri ülkelerin kaynaklarını insafsızca sömürüyor.
 
Uzmanların hesaplamalarına göre dünyanın gıda kaynakları 10 milyarlık insanı besleyebilecek potansiyeldedir. Avrupa’nın ilk 20 ülkesinin tüketemeden çöpe attığı gıdalar Afrika’daki fakirleri doyurabilecek miktardadır.
 
Şımarık, ahlaki değerlerini kaybetmiş, tüketme hastalığına yakalanmış, moda sektörünün esiri olmuş Batı toplumları medya, istihbarat, askeri güç, bilişim, finans gibi etkenleri kullanarak fakir ülkelerin ekmeğini çalmaya devam ediyor.
 
Çalışmadan, üretmeden, sadece tuzaklar, komplolar, arkadan hançerlemeler ve askeri güç uygulama yöntemleriyle soygun yapan küresel çeteler asırlardır faaliyettedir.
 
Geri ülkelerin gözü açılmış, aydınlanmış, bağımsız düşünebilen, tuzakları görebilen aydınları, bilimcileri sömürgenler tarafından “statükocu, dinozor, çağdışı, yobaz, cahil, gerici, küreselleşme düşmanı, komplo teorisyeni" gibi etiketlerle karalanmaktadır.
 
Dünya genelinde yazılı, görsel ve internet medyasında köşe başlarını küresel soyguncuların adamları tutmuştur. Bağımsız araştırmacılar yaşanan olayların gerçek sebeplerini ortaya çıkardıklarında “Bunlar Doğu kafalı” denilerek dışlanmaya başlanmaktadır.
 
Soyguncuların medyası, çökertilmek istenen toplumlar hakkında yalan haberler, filmler, mizansenler yayınlayarak kitleleri ikna etmektedir.
 
Son 100 yılda yaşanan siyasal, askeri olaylara tek tek baktığımızda esas komplocuların küresel sömürgenler olduğunu görebiliyoruz.
 
21. yüzyılda çok gelir sağlayan bilişimde, genetikte, otomotivde, cep telefonu endüstrisinde çok yavaş kaldık. Tüm dünyaya satılabilen bir yazılımımız hâlâ yok. 1 kg'lık bilgisayar için yüzlerce kilo soğan, patates, gömlek vb. satmak zorundayız.
 
Dışsatımımız son 40 yıldır sürekli artıyor. Ama ihraç ettiğimiz ürünleri yapabilmek için ithal ettiğimiz gereçler için ödenen para da artıyor.
 
Ekonomistlerin "orta gelir tuzağı" diye adlandırdığı 10 bin dolarlık kişi başı gelir rakamını aşamıyoruz. 2020 yılı itibariyle farklı görüşteki uzmanlar kişi başı yıllık gelirin 7-10 bin dolar seviyesinde olduğunu dile getirmekte. Bazı uzmanlar ise ülkemizin ekonomisinin yüzde 40'ının kayıtdışı olmasından ötürü yıllık gelirin 11-14 bin dolar olduğunu da iddia etmekte...
 
300 yıldır, hırsız Batı devletlerinin bizlere kurduğu tuzaklar nedeniyle sürekli tökezliyoruz. Tarımımız, hayvancılığımız, endüstrimiz, eğitimimiz, demokrasimiz vb. istenilen düzeye gelemiyor.
 
Ermenilerin iddiaları, Rum ve Yunanların siyasi yalanları, Osmanlı’nın bütçesini 100 yılda altüst eden kapitülasyonlar, sağ-sol kavgaları, Alevi-Sünni çatışmaları, eğitimimizi yanlış yöne iten ABD’li uzmanlar, İngiliz kışkırtmasıyla bizi arkadan hançerleyen Arap toplumları, katma değeri düşük sektörleri dayatan kalkınma reçeteleri vb. gibi olgularımız doğru irdelenecek olursa birçok meselemizin köken aydınlanacaktır.  
 
Çin'de olduğu gibi her haneyi (evi) üretim merkezi (atölye) haline getirmenin yollarını aramalıyız. Evde sadece TV izleyerek kalkınamayız. Aile bireyleri terzilik, maketçilik, ressamlık, yazılımcılık, oymacılık, marangozluk, bibloculuk, basit elektronik devre üretimi gibi işler yaparak üretimde rol alabilir.
 
Türkiye'nin 10 yıllık bir süreçte ileri, modern, güçlü bir ülke olması mümkündür.