“Salgın” diyorlar. Biraz daha Batı hayranı olanlar “pandemi” deyip duruyor. İlkbahardan beri TV izlemekten de nefret ettik. Gazete okumayı da bıraktık. Yer-gök virüs oldu. Sosyal medya çöplüğü de ulema, uzman, otorite ile doldu. İlkokulu zor bitirmiş, dilekçe bile yazamayan toramanlar virüs uzmanı oldu.
Bu satırları okurken bile içinizde bir nefret oluşacak belki de...
Mart ayının ortasıydı. Bir hastaneden bez maske talebi söz konusu oldu. Her personel izinde. Dikiş makineleri çalışır vaziyette. Ama dar mekanda 10’a yakın kişiyle çalışılması icap ediyor.
Öncelikle kumaş bulmalıydık. Web üzerinden biraz tetkik yaparak B ilindeki bir tekstil fabrikasında bez maske üretimine başlanıldığını tespit ettim. Hemen 100 km’lik yolu katettim. Tesiste beni muhafazakar giyimli bir hanım karşıladı. Elime dezenfektan dedikleri itici kokulu bir sıvı sıktı.
“Ben yetkiliyi çağırayım” dedi. Bir süre sonra 60 yaşlarında yüzü gözü buruş buruş olmuş bir adam geldi. Beni iyice inceledi. Kartvizitimi ve kimliğimi önüne koydum. Durumu anlattım. “Parasını ödemek şartıyla acilen bez maske kumaşına ya da maskeye ihtiyacımız var” dedim. Yüzünde bir gram nur olmayan paragöz adam ekranı kir kaplı telefonunu yüzüme doğru tuttu. “Sizde maskeyi yapacak otomatik makineler var mı?” dedi. Videoya baktım. Çin malı olduğu belli olan bir makine kumaşı kıvıra kıvıra dikim yapıyordu.
Sonradan zengin olduğu her halinden belli, buruşuk tişörtlü adama ters ters baktım. “Bizim böyle makinelerimiz yok. Dikiş makinelerinde basitçe maske üretip hastaneye vermek istiyoruz” dedim.
Adam, “Şehir merkezinde filanca eczanede var. Gidip oradan alın. Size kumaş da maske de veremem” dedi. Kendimi hırsız, dolandırıcı, vurguncu gibi hissettim. “Peki, öyle olsun. Bugünün yarını da var. Allah sizin bu tutumunuzu görüyor. Yaptığınız hiç hoş değil. Ben size kimliğimi gösterdim. Kartımı verdim. Kurum olarak amatörce bir üretim çalışması yapmak istiyoruz” dedim.
Vasat kişi iyice ukalalaştı. “Polisi arayacağım. İlçenizin Kaymakamını arayacağım. Sizi şikayet edeceğim vb.” dedi. Şaşırdım. Ortada bir suç yoktu. Gasp yoktu. Hakaret yoktu. Sadece kumaş ya da maske satın almak istediğim halde, ukala fabrikatör ya da yetkilisi şahıs saçmalamaya başlamıştı.
Şahsın dünya görüşünü, paraya tapıcılığını az çok tahmin etmiştim. İlerleyen günlerde web üzerinden kimlerle bağlantılı olduğunu da öğrenince yanılmadığımı anladım.
10 km yol daha gidip şehrin çarşısına vardım. 2 eczaneye uğradım. “Tanesi 3,5-4 TL ama şu an elimizde hiç yok dediler.” Bir yıl önce 50 adedi 5-6 TL olan kıytırık bez parçasının nasıl olup da 175-200 TL olabildiğini havsalam almadı.
Nefret duygularıyla 2 eczaneden de ayrıldım. Eczacı kalfası olan bir tanıdığıma durumu anlattım. “X elektronik malzeme firmasında bez maske var ama sana satmazlar/vermezler. Araya L Bey adlı tanıdığını sokarsan alabilirsin” dedi.
Hemen L Beye ulaştım. X firmasına telefon etti. “Gelsin 1 kutu verelim” dediler. Hemen oraya gittim. Kavruk yüzlü genç bir adam tezgahın üzerine sabun kalıbı büyüklüğünde bir kutu koydu. “175 TL” dedi. Çaresiz parayı ödedim. Paketin ağırlığı sanırım 30 gram kadardı. Bu paraya ucuzundan 7 gömlek, 10 tişört alabilirdim.
30 gramlık bir kutuyu bu derece fahiş fiyata satan elektonik malzeme firmasının sahipleri hep muhafazakar sakallı tiplerdi. Ahirette bunun hesabını mutlaka vereceklerdir. 175 TL’yi aldılar ama fatura, fiş vermediler.
Umduğumu bulamamıştım. 100 km yol katederek ilçeye geri döndüm. Personelimizden birkaç kişi dikiş makinelerinin başına oturmuşlardı.
Elimizde var olan muhtelif astarlık kumaşları kullanarak maskeler dikmeye başladık.
Kimimiz kesiyor, kimimiz dikiyor, kimimiz çay dağıtıyor, kimimiz ise ütüleyip paketliyordu.
Akşam üzeri 175 TL’ye alınan adi maske bulunan kutuyu ve kendi yaptıklarımızı Hastanenin müdürüne verdik.
Basit memurluktan hastane müdürlüğüne sıçramış olan çok kibirli zat “Bunlar hiç olmamış. Maskenin bir köşesinde tel olmalı. Maskeyi takanın burun kısmında açıklık oluşmamalı” dedi. İçimden sessizce “Başlarım senin teline de maskene de” dedim. Papaz olmamak için “Sayın Müdürüm siz bize örnek sunun. Aynısını yaparız. Bizim personelimiz bu işin eğitimini almış, deneyimli kişiler vb.” dedim.
Hiç bir tıp, hijyen, etik, görgü bilgisi olmayan zat hasteninin bir odasında iki hemşirenin ev tipi dikiş makinesinde hazırladığı telli maskeden 1 adet verdi. Kurumuma gittim. Tekstil atölyesinde çalışmakta olan, işin uzmanı öğretmenlere durumu anlattım. “Peki. Öyle olsun. Onların istediği biçimde yaparız” dediler.
Ana akım medya virüsü “kıyamet” gibi yansıttığından 1 hafta boyunca atölyede stres altında, korkarak çalıştık. Esasında bu gereksiz bir korkuydu. İsveç hayatı hiç durdurmuş bile değildi. Biz çok panikledik. Çok demoralize olduk...
Neyse, 1 hafta boyunca ürettiğimiz maskeleri basit memurluktan sıçrama becerisi gösterip hastane müdürü olan zata götürdük.
Teşekkür etmek bir yana, “Bunlar olmamış. Biz artık maske istemiyoruz. Kendimiz hastane bünyesinde dikim yapacağız vb.” dedi. O an için yanımda bir silah olsaydı o kişiyi ahirete gönderebilirdim...
Bağlı olduğum Kurumun üst amirini telefon ile aradım. Durumu anlattım. Bir yorum getirmedi. Sadece
“Bilgileri aldım. Takip ederim vb.” dedi.
Hastaneden ayrıldım. Atölyede çalışan mesai arkadaşlarıma durumu anlattım. Üretimi durdurduk...
50 adet kıytırık maskeyi 175 TL’ye satan fesat firmayı geçtiğimiz Nisan ayında CİMER’e yazılı olarak şikayet ettim. Yaklaşık 40 gün kadar sonra Devletin ilgili biriminden bilgilendirme amaçlı bir cevap geldi. Yazıda kısaca “Gereği yapılacak” deniyordu.
O karanlık günlerde fahiş fiyata bez maske satan firmanın sahibinin birisini geçen hafta lüks arazi aracını sürerken gördüm. Virüs onlara epey yaramış görünüyordu...