Başlığı tırnak içine almadım ama söyleyeyim; H.Hüseyin Korkmazgil şiirinden ödünçtür. Devamı da şöyledir; “Kör olasın demiyorum! Kör olma da gör beni!”
...
“Bu haftaki yazımı Çaycuma Atatürkçü Düşünce Derneği Kütüphanesinde yazacağım!” dedim.
Kütüphanenin o dingin ortamında bulunmak, şubenin bugüne uzanan serüvenini derinden duyumsamak demek benim için.
Rahmetli Maksut Çavdar telefonla arayıp “Seninle görüşmem lazım, neredesin?” dediğinde evdeydim. Üç beş dakika sonra yanımdaydı. Konuya doğrudan girdi; “Ben, Atatürkçü Düşünce Derneğini Çaycuma’da kurmak istiyorum ve senin de yanımda olmanı istiyorum, ne dersin?” dedi.
Serüven başladı!
Yüz elliye yakın üniversite öğrencisine yıllarca öğrenim bursu veren bir ADD, binlerce kitaptan oluşan kütüphanenin oluşumu, o eski binanın iki kat olarak onarım, bakım ve inşasının yapılması, masa, sandalye, bilgisayarların alımı, ısınma sorununun çözümlenmesi, yüzlerce etkinlik, geceler, tiyatrolar, Cumhuriyet Baloları, yirmi sayı çıkardığımız ve benim Yayın Yönetmenliğini yürüttüğüm, 1000 baskı yapıp ücretsiz dağıtılan İletişim Dergisi...
ADD Çaycuma Şubesi, yıllarca iki büro elemanı (Sekreter) çalıştırdı!
ADD, Demokrasi Platformunun etkin bir üyesi oldu!
ADD, Çaycuma’nın sosyal sorunlarına doğrudan müdahil oldu!
ADD, yalnızca bölgenin değil, Türkiye’nin en önde gelen şubelerinden oldu!
Bu başarıda, başta rahmetli Maksut Çavdar olmak üzere, yüzlerce Çaycumalı hemşerimizin ödünsüz ve bitimsiz emeği var! Her birinin adlarını vererek yazacağım ama unuttuğum olur kaygısıyla yazamıyorum.
ADD’nin bugüne varan sürecinde kimler yanında, kimler kıyısında kenarında, kimler uzağında durdu biliyorum. Kimlerin politik savrulmalar yaşadığını, kimlerin bu derneğin köküne kibrit suyu dökmek için çaba harcadığını biliyorum.
...
Geldik bugüne!
Pazar günü (23 Şubat 2020) 14. ADD Çaycuma Şube Genel Kurulu yapıldı. Bir katılımcının deyimiyle, “Vay be! Köy Enstitülerinin kapatılma sürecindeyim sandım!” dedirtecek hareketlilik yaşandı. Önce ne söylemek istediğini anlayamadım ama sonra anlattıklarını ilgi ve üzüntüyle dinledim.
Hiçbir gönderme, eleştiri ve öngörüde bulunmadan söylüyorum; “Çaycuma ADD’nin önümüzdeki sürecini izleyin!”
ADD yönetimine seçilen arkadaşlara başarılar dilerken, üstte yazdığım onca emeği unutmamalarını rica ediyorum.
YILKI EŞEĞİ
CHP üyesi bir arkadaş şakayla karışık, “Hocam, sen bu hafta CHP’yi yazarsın?” dedi.
“Valla dostum, ben Yılkı Eşeğiyim. Yılkı eşekleri hariçten gazel okumaz. CHP’yi CHP üyesi dostlarımız konuşup tartışsın!”
“Yılkı Eşeği mi? O da ne demek?”
“Yerel Seçim, Genel Seçim, Anayasa oylaması, parti çalışmaları gibi faaliyetlerde kendi arabası, kendi parası, kendi zamanını kullanarak çalışıp sonra kış gelince sokağa atılan benim gibilere Yılkı Eşeği denir!”
“Sen Yılkı Eşeği oluyorsan, ben ne oluyorum?”
“Dostum sen CHP üyesisin. Senin durumun benden önde! Sen Yılkı Atı oluyorsun!”
Epeyce güldük bu benzetmelere...
Siz de gülünüz diye yazdım! Ortada gülünecek durumlar dışında başka bir şey de kalmadı! İthal adamlarla, ithal görüşlerle gelinecek nokta bu olabilirdi!
HEP SEKİZ, ON SEKİZ!
1938: Modern Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk yaşama veda etti. O nedenle 1938 önemli ve özeldir. Kendisine demokrat, laik, çağdaş diyenler 1938’den yola çıkar!
...
1968: Bütün dünyayı saran özgürlük, barış ve eşitlik düşüncesi Türkiye’yi de etkiledi ve 68’liler diye anılan kuşağı yarattı. Türkiye solunun önemli bir dönüm noktasıydı. 1968 bir mirastır! Teslim olanlar ve teslim olmamakta direnenler için de 68 bir efsanedir! Cümleleri; “Biiizz!” diye başlar.
...
1978: Bu kuşak bizim kuşak olur! 68’li ağabeylerimize “Romantik Devrimci Kuşak” dedik. Bize, “Eylemli Devrimci Kuşak” olma görevi kaldı. Öldük, öldürüldük, direndik! Kalanlarımız şimdi altmış yaş dolaylarında. 78, bir devrim öyküsüdür! O nedenle 78 önemlidir bizim için!
...
18: Valla bu sayının, genç bireyin kendi imzasını atabileceği yaşa geldiğini gösterme ötesinde bir anlamı olduğunu bilmiyordum. Eh, bilmeyene öğretirler! Öğrettiler... 18, artık önemli bir sayı oldu! Çizgileri bozan, dönemeçleri döndüren, yolları ayıran bir teslimiyet rakamı oldu bu sayı!
MÜLKİYET!
Mutlakıyet, meşrutiyet, cumhuriyet gibi bir şey bu mülkiyet!
İçinde her şey var! Para var, araba var, tarla var, arsa var, parsa var, sol var, sağ var! İktidarın Torba Yasası gibi! İnsanı tutsak alıp hadım eden her şey var!
Sakallı Dede der ki “Mülkiyet, insanın yaratıcılığı ve özgürlüğünü yok eder!”
Bir yerlerde okudum da belleğimde yer mi etti, yoksa düpedüz ben mi öyle söylüyorum bilemeyeceğim ama ben de şöyle diyorum; “Mademki ölüm var, o halde mülkiyet yoktur!”
Bir son cümle daha ve hilafsız benden; “Sizin sandığınız tarlalar, arsalar, evler üç yüz yıl önce kimindi? Bütün bunlar üç yüz yıl sonra kimin olacak?”
Üç kuruşluk dünya malı için insanın kendini heba etmesi ne üzücü!