En iyi insan, çevresine en faydalı olandır.

İmam-ı Gazalî der ki; "Her gün ömürleri azalmasına rağmen malları arttığından dolayı sevinen ahmaklar gibi olma. Mal artıyor ancak ömür azalıyor. Bunun neresinde hayır var? İlmin ve amelin(yaptığın iyilikler) dışında bir şeye sevinme!"

Bizim toplumsal zihin kodlarımızda kahraman Nene Hatunlar, Şerife Bacılar, Kara Fatmalar olduğu gibi insanlara iyiliği dokunan nice Hacer Anne'ler, Fatma Hanımlar, Ayşe Teyzeler de var.

İşte bizim de Zonguldak'ta bir tane Hacer (Sarsık) Annemiz vardı.

Kendisini Tepebaşı Ahmet Galatalı sokakta bilmeyen yoktu.

Elinden yemek yemeyen, çay kahve içmeyen kalmamıştı.

Acayip çalışkan, muhabbet dolu, anne gibi anneydi.

Bundan 6 yıl önce beyninde tespit edilen tümörün, onu aramızdan ayıracak işaret fişeği olacağını nereden bilebilirdik ki... Sonra ikinci bir ameliyat ve kemoterapiler... Eski neşesini bırakmamıştı. Ne hazin ki, son aylarda gördüğü tedavi de iyileşmesine yetmedi ve 63 yaşında göçtü bu diyardan...

Örnek misafirperverliğini, hünerli ellerinden yaptığı yazlık kışlık ikramlarını, candan tavırlarını, çalışkanlığını ve o kendine münhasır hallerini nasıl unutacağız bilmiyorum. Arkasından dualar edeceğiz, Kur'an okuyacağız elbette; ama yeri asla dolmayacak bir annemizi kaybetmenin derin hüznünü her zaman hissedeceğiz.

Ben kendisini 2007'de tanımıştım. Tepebaşı'na taşındıktan sonra bize yakın ilgi göstermiş, 2012'de oradan taşındıktan sonra da ilgi alakamız devam etmişti. Çok özlediğimizde ya o arar ya da ben arardım. Arayı açtık mı sitem ederdi. İkinci bir siteme mahal bırakmadan, "Biz geliyoruz" diye aradığımda, sevinçten havalara uçardı.

Eşim, çocuklarım ve kayınvalidemi alıp gittiğimde, her defasında, evinin o meşhur bölümünde kuş sütü eksik kahvaltısıyla karşılardı bizi. Elini öpüp kendisine sarıldığımda, öz evladı gibi bağrına basar, bir çocukmuşum gibi öpüp koklardı.

Bol muhabbetler eşliğinde saatlerin nasıl geçtiğini anlayamazdık. İnanılmaz huzur duyardık onun evinde...

O zaman anlamıştım. Biyolojik annemiz olmasa da hesapsız, kalpten seven, gönlü muhabbetle dolu bu Anadolu kadınında, herkese yetecek bir ana yüreği olduğunu... O zamandan bu yana da üçüncü annem gibiydi benim için... Onun beni nasıl gördüğünü ise "Abdullah'ım, kendi evladımdan öte severim seni yavrum! Her zaman geleceksin. Sakın özletme." sözlerinden tahmin edersiniz!

Ben yokken birkaç kez bizim eve uğramış, çocukları sevindirmiş. Hasta halinde üşenmeden bir sürü şeylerle evimizi şenlendirmiş. Şimdi siz söyleyin, bu vefakâr ve cefakâr güzel insan için 'vefat etti' demeye dilim nasıl varsın?

Hacer Anne, Rahmet-i Rahman'a kavuştu; ama o vefası, çocukları sevindirmesi ve küçük büyük herkese sunduğu ikramlarıyla çoktaaan ölümsüzleşti bile...

Allah gani gani rahmet etsin Hacer Annem! Yattığın yer nurla dolsun, mekanın Cennet-i Firdevs olsun...

HAYIRLI OLSUN...

Geçtiğimiz hafta Kent Konseyi'nde değişim yaşandı. Yeni seçilen Sayın Hakan Kutoğlu ve listesini tebrik ediyor, görevlerinde başarılar diliyorum. Umarım bu yönetim kentimize artı değer katar.

Yönetim kuruluna bakarsak akademisyen, mimar, eğitimci, hukukçu ağırlıklı bir listeyle bir gelecek vaat ediyor. Fakat asıl mesele, bundan sonra karaelmas diyarına hak ettiği güzelliği ve değeri sağlayacak esaslı bir katkı sunmaktan geçiyor.

Zonguldak'ta yapılaşma konusunda ciddi sıkıntılar vardı. Cadde, sokak, kaldırım konusu bir tarafa yola giren binalar her dönem oldu. Zaten dar olan mahalle yollarını daraltan bina işgallerine karşı toplumsal refleks kazandırılması gerekiyor. Bugün köylerde bile bina yaparken bin bir zorluklar yaşanırken, kent merkezinde adamını bulanın kaçak köçek işlere kalkışması artık tarih olmalıdır. Zor ama imkansız değil.

Kent Konseyi icra makamı değil sonuçta. Lakin halkın talepleri doğrultusunda, icra makamlarının daha güzel hizmet üretmesine katkı sunması pekala mümkün.

Zonguldak adına hayırlı olsun.