Malumunuz, önümüzdeki Haziran ayında milletvekili genel seçimleri var ama biz sahiden milletvekillerini mi seçeceğiz, yoksa lidervekillerini mi? İşte orası karışık.

 

Adı üstünde; halk kendi vekilini seçecek. Öyle değil mi?  Onun için gerçek demokratik parlamenter sistemlerde milletvekilini halkın kendisi seçer ama Türkiye'deki sistemin  gerçek parlamenter sistemi olup olmadığı tartışmalıdır. Türkiye'deki sistemin gerçek adı ''parlamento çoğunluğuna dayanan otokratik yönetim sistemi''dir. O yüzdendir ki millet kendi vekillerini  kendisi seçememekte; onun yerine parti liderleri seçmektedir. Milletin özgürlüğü sadece kendisine dayatılan listelerden birine oy vermektir. Bunun sonucu da milletvekillerinin halkı değil, kendi gerçek seçicileri olan liderlerini memnun etmeye çalışmalarıdır. Tabiri caiz ise liderlere biat etmeleridir.

 

Bu arada, CHP yönetiminin ''41 seçim bölgesinde ön seçim ve 10 ilde de eğilim yoklaması'' kararı almasına sevindiğimi de ifade edeyim. Moda tabirle, yetmez ama evet! Neden sevindiğime gelince; bunun iki nedeni var: Birincisi tabii ki demokrasi adına! İkincisi ise; bu kararın alınmasında benim çok küçük de olsa payımın olabileceğini düşünmemdir. Zira geçmişte aynı dönemde genel müdürlük yaptığımız yıllarda kurduğumuz dostluğa güvenerek 6 ay önce Sayın Kemal Kılçdaroğlu'na 10 sayfalık bir rapor takdim etmiştim. Kendisi bu nedenle bana bir teşekkür mektubu göndermişti, halen evde durur. Bu raporda CHP'nin neden seçim kazanamadığını ve kazanması için neler yapması gerektiğini irdelerken; parti içi demokrasinin mutlaka çalıştırılmasını ve bunun için de ön seçim yapılmasının olmazsa olmaz bir şart olduğunu belirtmiştim. Kılıçdaroğlu'nun bu rapora çok önem verdiğini biliyorum, zira zaman zaman alıntılar yaptığını görüyorum. Örneğin, sadaka edebiyatının kesinlikle yapılmaması gerektiğini; aksine, devletin asli görevleri arasında olan bu sosyal yardımların daha da artırılması gerektiğinin vurgulanmasını önermiştim. Kılıçdaroğlu görüyorum ki şimdi bunu da kullanmaya başladı.

 

Neyse, esas konumuza dönelim. Biliyorsunuz, nüfusumuzun takriben % 90'dan fazlasını  işçi, köylü, memur, küçük esnaf ve tüm bunların emeklileri oluşturur. Dolayısı ile meclisteki milletvekillerinin % 90'ını bunların temsilcilerinin oluşturması gerekirken durum tam tersidir. Bakın bakalım kaç köylü, kaç işçi veya kaç memur var mecliste! Temsilde bu kadar adaletsizlik varsa bu meclisten ne kadar adalet bekleyebiliriz ki!  Bunu aklınızda ve mantığınızda bir tartın  isterseniz.

 

Peki, bu çarpık düzenin sebebi nedir? Tabii ki halkın kendi temsilcisini seçememesidir.

 

ANAP'ın girdiği ilk seçimde, milletvekili adayları tespit edilirken Özal kurmaylarına şöyle demişti: ''Bana bakan yapabileceğim 40-50 kişi bulup seçilecek sıralara yerleştirin. Geri kalanlar önemli değil, onlar zaten sadece parmak kaldıracak olanlar! Özal o zaman bunu dürüstçe söylemişti ama şimdiki liderler de farklı düşünmedikleri halde aynı dürüstlüğü gösteremiyorlar.

 

Gelelim şimdi Zonguldak özeline. Zonguldak bu seçimde meclise potansiyel bakan adaylarını veya Zonguldak için masaya yumruğunu vurabilecek dirayette milletvekillerini mi gönderecek, yoksa her zamanki gibi, görevi sadece parmak kaldırmak olanları mı? Göreceğiz! Eğer ikincilerini göndereceklerse o zaman vekillerin kendilerini değil de sadece parmaklarını gönderseler de olur!

 

Değerli okuyucular, peki, kabahat sadece parti yöneticilerinde ve liderlerde mi? Halkın bunda hiç günahı yok mu? Her ne kadar ''Her millet layık olduğu idareyi bulur.'' diye klişe bir söz varsa da, ben buna tam olarak katılmasam bile bir gerçek payı vardır diye de düşünüyorum. Şimdi diyeceksiniz ki ''Halk olarak biz ne yapabiliriz?'' Aslında çok şey yapabilirsiniz. Sadece bir araya gelip tepki koymanız yeterlidir. Zira politikacılar, halkın tepki göstermesinden çok çekinirler. Tepkiyi görünce derhal ayaklarını denk alırlar ama aksine, halkın uysallık gösterdiği durumlarda da cüretlerini artırırlar.

 

Örneğin; Zonguldak'tan iki üç otobüs insan gelip bir kaç pankart da açarak, ''Biz vekilimizi kendimiz seçmek istiyoruz diye ''Kızılay'da bir kaç slogan atsa, emin olun bu iş olur. Ben her gün Kızılay'dayım. Haber kanallarının muhabirleri ellerinde kameralar ve mikrofonlarla haber arıyorlar. Hiç merak etmeyin; hemen sizi bulurlar ve akşama da haberlerdesiniz. Bunu duyan liderlerin sizleri kolay kolay karşılarına alabileceklerini sanmayın.

 

Hemen gerekeni yapacaklardır. Bir deneyin, görün. Zonguldaklılar bunu yapabilir. Nitekim 1992 yılında, bir partinin taraftarları benim de içinde bulunduğum TTK yönetimini ''istemezük'' diye Ankara'ya 3-4 otobüsle çıkartma yaptılar. Bunun neticesinde yaptırılan yönetim değişikliği sonucu 40.000 işçi ile teslim alınan TTK  20.000 işçiyle teslim edildi. Zonguldak'ın aleyhine yapılan bir eylem neden lehine de yapılamıyor? Bu sadece milletvekili seçimleri için değil, kaderine terk edilen bu şehrin tüm hak ve menfaatleri için de yapılmalıdır.

 

Zonguldak halkı hakkını arayamıyorsa ve bu kadarcık tepkiyi bile göstermekten acizse kabahati başkalarına atıp kendini aklayamaz. Halk da, en az bu kenti bu duruma düşüren politikacılar kadar suçlu sayılır!