Uzun yazıları okuyanlar çok azaldığı için son birkaç yıldır meramımı 1-2 sayfaya sığdırmaya çalışıyorum. Bir konuyu kısa metin içinde anlatmanın zorluğunu yazı ile uğraşanlar çok iyi bilir.
Son 25 yılda yazdığım eserleri 100-500 sayfa arasına sığdırmaya çalıştım. Biten kitapları yayınevine götürdüğümde genellikle şunu söylerler: “Kalın kitaplar satılmıyor. İnsanlar kitabı eline alır ve arkadaki fiyat etiketine bakar. Bedel 30-40-50 TL ise usulca yerine koyarlar. O nedenle yayınlarınızı 100-150 sayfaya sığdırmaya çalışın.”
Sayfa sayısını azaltmak için metinlerde özetleme yaparım. Yazı büyüklüğünü 9-10-11 seçerim. Bu sefer de “Yazılar çok küçük. Gözümüz yoruluyor” derler.
Hasılı kelam bu topraklarda çoğunluk kitleye kitap, makale beğendirmek pek zordur. İlla ki her işe bir kulp takma yarışındayız.
Karalama, küçümseme, yok sayma, ezme, dışlama, düşüncelerin ifade edilmesini önleme noktasında üzerimize yoktur. Özellikle Twitter adlı sosyal medya organı infaz, baskı, iftira, psikolojik harp aracı olarak öne çıkmıştır.
Çeyrek asırdır yazılı ve görsel medyada dini konularda bilgiler, görüşler sunanları takip etmeye çalışıyorum. Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, İlhami Güler, Cevat Akşit, Hayrettin Karaman, İsmail Nacar, Bayraktar Bayraklı, Süleyman Ateş, Zekeriya Beyaz, Ömer Çelakıl, Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş, Cübbeli Ahmet Hoca, Esad Coşan, Haydar Baş, Mehmet Şevket Eygi, Mustafa Öztürk, Emre Dorman, Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez, Mehmet Nuri Yılmaz, Tayyar Altıkulaç vb. gibi şahısların enformasyonlarına maruz kaldık. Bu kişilerin kimisi iyice zıvanadan çıktığı için kabul görmez olup ortadan kayboldu. Kimisi ise hala fikirlerini(?) yaymaya çalışıyor.
Din üzerine izahatlar yapan kişilerin temel konulardaki fikirleri yüzde 90 oranında birbirini tutmuyor. Birinin ak dediğine öbürü kara diyor. Haliyle sıradan halk kitlelerinin aklı fena halde karışmış durumda.
Mezhepler, tarikatlar, cemaatler, gruplar, dernekler arasındaki teorik-pratik görüş ayrılıkları ateizme, deizme, agnostizme yönelen kişilerin sayısının patlama yapmasına da yol açtı.
Çok izlenip fazla reklam toplama peşinde giden düzenbaz kimi özel TV kanallarının İslam dininden uzaklaşanların sayısını artırdığını kendi gözlemlerimle ifade edebilirim.
Yazdığım bu kısa yazıya hakaretler döşeneceklere şunu hatırlatayım. İslam dini meşvereti (tartışmayı) tavsiye eder. Herkesin ilmini, bilgisini, deneyimini aktarmasını salık verir… O nedenle hakaret etmeden bilgilerinizi paylaşınız.
Bilgi birikimini artırmak için kitaplara, dergilere, gazetelere, TV ve radyolara başvuruyorum. Bu mecralarda bulamadığım hususları danıştığım 10 kadar din bilgisi yüksek tanıdığım var. Bunların en iyilerinden birisi de Sayın Şevki Gülen Bey’dir. Kendisiyle aynı köylüyüz. 45 yıldır hasbihal ederiz. Kendisinden maddi bir çıkarım yoktur. O itibarla rahatça fikrimi yazabilirim.
Şevki Bey sıradan bir din görevlisi değildir. Akçalı, alengirli işlerle meşgul olduğunu da işitmedim. İslam dininin kaidelerinin öğretilmesi, topluma doğru aktarılması noktasında 35 yıldır bıkmadan çalışan, mütevazı bir insandır. Onu hiçbir zaman çarçur tiplerin yanında görmedim. Lüks yaşam peşinde gidenlerden de olmadı. Ne sorarsam sorayım uzun uzun izahatlar yapar.
Araya kısa bir anekdot sıkıştırayım… 1995 yılında babam vefat ettiğinde Bolu’daki Balcı Camiine gittim. “Cenazemiz var. Yardım eder misiniz?” dedim. Yarım saat kadar sonra mütevazı evimizin önünde 12 sakallı din görevlisi belirdi. Telkin, hatim, sela, yıkama gibi dini işler itina ile yapıldı. Bir köşede bekliyordum. Kendisini davet ettiğim imam elime küçük bir kağıt tutuşturdu. Sela, telkin, hatim, yıkama için 4.650.000 TL isteniyordu. O zaman maaşım 3.000.000 TL kadardı. Yani 1-2 saatlik bir işlem için 1,5 aylık maaşım isteniyordu. “Bu fazla değil mi Hocam?” dedim. “Hayır, size en düşük rayiçten yazdım” dedi. O esnada yakınımda bulunan katı muhafazakar görüşlü dayıma danıştım. “Adettir. Ver oğlum” dedi. Mecburen ödemeyi yaptım. Ertesi gün bir dilekçe yazarak o zamanın il müftüsü Osman Ş’nin makamına çıktım. Durumu arz ettim. “Sadece yıkama için sizden para talebi olabilir. Diğerleri dine aykırı” dedi. Soruşturma açtırdı. Birkaç gün sonra paracı imam telefon ile beni aradı. “Paranızın 5 katını vereyim. 21 yıllık imamım. Beni görevden atacaklar” dedi. “Hayır. Şikayetimi geri çekmeyeceğim. Allah cezanı versin” dedim. Benden ümidi kesen imam aşırı muhafazakar dayıma gitti. Dayım beni aradı, “Evladım, bizim cemaattendir. Sağlamdır. Dürüsttür. Bir hata etmiş. Affedelim. Sana hakkımı helal etmem vb.” dedi. Ben de Onu kıramadım. O zaman 27 yaşındaydım. Bilgim kıttı. Şimdi olsa asla geri adım atmam. Bolu Müftülüğüne gidip şikayet dilekçemi geri aldım. İmam paçayı kurtardı. Kendisinin 5 katlı apartmanı olduğunu daha sonra öğrendim. Şimdilerde öldü mü sağ mı bilmiyorum. Ama Cehennemde yerinin hazır olduğunu düşünüyorum.