Okuyanlar hatırlayacaktır, bu yazının birinci bölümünde iktidar olmak isteyen muhalefet partilerine verdiğim tüyolar daha ziyade populist fakat bir o kadar da gerçekçi tüyolardı. Ülkemizin bu günkü sosyo-ekonomik şartları göz önüne alındığında, öncelikle bu tüyoların gereği yapılmazsa, bunlardan sonraki vereceğim tüyoların da fazla bir faydası olmaz. Çünkü bunlar olmazsa olmaz denilen temel şartlardır.
Yazının birinci kısmını okumayanlar için, bu kısımda yazdıklarımı çok kısa olarak özetlemek gerekirse; halkımızın büyük bir çoğunluğunun henüz ekonomik gelişimini tamamlayamadığını; bu nedenle de açlıktan tokluğa tam geçiş yapamadığını ve zaruri ihtiyaçlarının önemli bir kısmını da sağlayamadığını anlatmaya çalışmıştım. Sosyal devlet olmanın gereği olarak muhtaç vatandaşlara yapılan sosyal ve ekonomik yardımların ''sadaka'' olarak nitelenmemesini; tam tersine bu yardımların daha da artırılması gerektiğini (Milli gelirle kıyaslandığında halen Avrupa ortalamasının altındadır) vurgulamıştım. Ayrıca, kusuru vatandaşta bularak oy vermeyen vatandaşların cahillikle suçlanmamasını ve saygın bireyler olarak görülmesinin gerekliliğini; hatta onlarla empati kurarak gönül bağı oluşturulmasını da önermiştim.
Sonuç olarak, muhalefet partilerinin iktidar olduklarında halen vatandaşa verilen sosyal ve ekonomik yardımların kesilmeyeceği, hatta artırılacağı güvencesi vermesinin; ayriyeten ( varsayılan) ekonomik istikrarın bozulmayacağı konusunda vatandaşı ikna etmesi gerektiğinin altını çizmiştim.
Yazımın bu ikinci bölümünde de daha ileri safhada neler yapılması gerektiğinin tüyolarını vermeye devam edeceğim. Aslında bunlara tüyodan ziyade ''altın öğütler'' demek daha doğru olur. Tabiiki bu öğütlerimin ana teması gerçek demokrasiye vurgu olacaktır.
1-Ülkemizde gerçek demokrasi halen tam oturmamıştır. Bu konuda istisnasız bütün partiler suçludur. Muhalefet partileri bu konuda iktidar partisini suçluyorlar ama samimi değiller. Örneğin, demokrasinin temel gereği olan ''ön seçimi'' neden yapmıyorlar, anlaşılır gibi değil! Ülkemiz nüfusunun yüzde doksanını işçi, köylü, memur, küçük esnaf ve emekli teşkil ettiği halde; parlamentoda neden bunların temsilcileri yüzde on bile değil? Hadi iktidarı bırakalım; muhalefet partilerinde kaç tane işçi, köylü veya memur milletvekili tanıyorsunuz? Temsilde böyle adaletsizlik olur mu? Bu durumda bu kesimler parlamentodan ne bekleyebilir? Tüm bunların nedeni ön seçim yapılmamasıdır. Liderler ve parti yöneticileri demokrasiden dem vururken neden ön seçim yapmıyorlar, ellerini tutan mı var?
Özetle, kendi partilerinde demokrasiyi uygulamayanlar halkı demokrat oldukları ve demokrasiyi getirecekleri hususunda ikna edemezler!
O nedenle, muhalefet partileri önce demokrasiyi kendileri uygulamak zorundadırlar. Bunun için öncelikle şu adımları atmaları gerekir:
A-Olabildiğince üye kaydedip üye tabanını genişleteceklerdir. Böylece partiyi halka açacaklardır.
B-Milletvekili ve belediye başkanı adaylarını ön seçimle bu üyelere seçtireceklerdir.
Bilindiği gibi, mevcut durumda parti yöneticileri eş dost ve ahbap çavuş ilişkileri ile az sayıda üye kaydetmektedirler. Bu yöntemle, yöneticiler üyeleri ve delegeleri seçmekte; onlarda yöneticileri seçmektedirler. Böylece ''al gülüm ver gülüm!'' durumu yaşanmaktadır. Bu sistem halka kapalı bir sistem olduğundan halkın katılımcı olmasını engellemektedir. Bu nedenle de halk bu partilere ilgi göstermemektedir.
Eğer çok sayıda üye kaydedilip üye tabanı genişletilirse;
A-Bu geniş tabanı kafa kol ilişkileri ile ikna etmek çok zorlaşacaktır.
B-Çoğulcu katılımla yapılan seçimler daha objektif ve demokratik olacağından, daha nitelikli ve daha sevilen kişiler seçilecektir.
C-Genişleyen ve seçici olan taban hem motive edilmiş olacak hem de katılımcı olarak daha aktif çalışacaktır.
Sonuç olarak; geniş tabanın kendi milletvekili ve belediye başkanı adayını seçme hakkı elde etmesi bu tabanı daha enerjik hale getirecek ve adaylarına sahip çıkma şevkini artıracaktır. Ayrıca, seçilenler de, şimdi olduğu gibi, kendilerini lidere karşı değil; halka karşı sorumlu hissedeceklerdir. Yani kısacası; ÖN SEÇİM DEMOKRASİNİN OLMAZSA OLMAZ ŞARTIDIR. Bu şartı yerine getirmeyenler halka demokrasi sözü de veremezler.
2-Partiler statükocu olmamalı, daima değişime ve gelişmeye açık olmalıdırlar. Zira durdukları yerde yerinde sayarlarsa birileri gelip kendilerini geçer. Ancak değişim olacak diye asli tabana ters gelecek ve partiye zarar verebilecek her sesten insanlar ve marjinaller partiye alınmamalıdır. Zira bunlar partiye oy getirmeyip aksine oy kaybettirirler.
3-Parti içinde değişik görüşler tartışılmalı ama halka karşı söylemler bir olmalı; yöneticilerden değişik sesler çıkmamalı ve vatandaşın kafasını karıştırmamalıdır.. Zira bir partide değişik sesler çıkmasından vatandaş hiç hoşlanmamaktadır.
4-Dayatmacı değil, özgürlükçü olunmalıdır. İnsanların hepsine eşit davranılmalı ve asla ötekileştirici politikalar yapılmamalıdır.
5-Halkın kutsal saydığı şeylere saygı duyulmalıdır. Bu manada herkesin dini görüşlerine eşit derecede saygı duyulmalı ama asla dincilik yapılmamalıdır. Bunun aynı zamanda laikliğin temeli olduğu unutulmamalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin üst kimliği Türk’tür. Ancak alt kimlikler olan etnik kökenlere dayalı siyaset yapmaktan da öznele kaçınılmalıdır.
Dine, hatta mezheplere ve etnik kökenlere dayalı siyasetlerin birleştirici değil, ayrıştırıcı ve ötekileştirici olduğu ve bunun da son derece sakıncalı olduğu aşikardır.
6-Hayali değil, hayata geçirilmesi mümkün olan radikal ve somut projeler üretilmelidir.
7-Partinin programı ve projeleri vatandaşın anlayacağı şekilde basit ve net cümlelerle anlatılmalıdır.
8-Vatandaşla sıcak temas sağlanılmalıdır. Bunun için ev ve kahve ziyaretlerine zaman ayrılmalıdır. ( ‘’ Gezen kurt , yatan aslandan iyidir!’’ atasözünü unutmayalım.) Vatandaş için el teması sanıldığından çok önemlidir. Bunun için herkesin eli mutlaka sıkılmalı, hal ve hatırı sorulmalıdır. Yapmacıktan uzak ve içten davranmaya özen gösterilmelidir. Yalnız bunları seçimden seçime değil, her zaman yapmaya dikkat edilmelidir. İnsanlara sıcak gelecek ritüellere ve kıyafetlere dikkat edilmeli; örneğin, fakir bir vatandaşın evine kürklü ve makyajlı kadınlar gitmemeli ve mümkünse onlar gibi giyinmeye ve davranmaya çalışılmalıdır.
9-Oylarına talip olacağınız hedef kitleler iyi belirlenmeli ve adeta nokta atışlarıyla onlarla iletişime geçilmelidir. Vatandaşın partiye gelmesi veya kendiliğinden oy vermesi beklenmemeli; bire bir temas kurularak ikna edilmelidir.
10-Halkımızın değerleri iyi analiz edilmeli; dogmatik düşünceyi pragmatik düşünceye çevirmelidir.
11-Toplumun kabul görmediği veya sıcak bakmadığı şeylerden uzak durmalıdır. Vatandaş neden hoşlanıyor neden hoşlanmıyor iyi tahlil edilmelidir.
12-Toplumun itibar ettiği ve saygın kişilerle iyi diyalog kurulmalı ve bu diyalog sürekli hale getirilmelidir.
13-Toplantılar katılımcı yapılmalı; herkes dinlenilmeli ve fikir ve görüşlerine saygı gösterilmelidir.
14-Kimse aşağılanmamalı, cahil muamelesi yapılmamalıdır. Tam tersine, insanlar yüceltilmeli ve hatta duyguları okşanmalıdır.
15-Burjuva özentisi ve burjuva kodamanı imajı vermekten sakınılmalı; halk adamı imajı vermeye çalışılmalıdır.
16-Pratiklere ve özeleştirilere dayanmayan hiçbir teoriye itibar edilmemelidir.
17-Yapmayı düşündüğünüz her eylemi, söylemek istediğiniz her cümleyi otokritikler sonucu realize etmelisiniz.
18-Vatandaşın beklenti ve isteklerini yerinde tespit etmek için sık sık saha araştırması ve anketler yapılmalıdır.
19-Özel ve kamu kuruluşlarına ziyaretler yapılıp karşılaşılan problemler konusunda istişarelerde bulunulmalı ve çözüm önerileri de alınarak bunlar belleğe yazılmalıdır.
20-Rakibin güçlü yanlarından istifade edilip kendi yararınıza çevirmenin yolları bulunmalıdır.
21-Sosyal medya çok iyi kullanılmalıdır. Gerek parti örgütleri ve gerekse partili bireyler Facebook, İnstagram veya Twitter gibi sosyal medya kanalları vasıtasıyla partili veya arkadaş gruplarıyla sürekli iletişim halinde bulunmalıdır. Partili olmayanlar etkilenerek partiye gelmeleri teşvik edilmelidir.
22-Partide siyasetten gelmiş danışmanların yanında, ekonomiyi ve siyaseti bilmenin yanısıra sosyoloji ve psikoloji konularında iyi yetişmiş danışmanlar da görevlendirilmeli ve bunlardan faydalanılmalıdır. Ayrıca, çağdaş reklamcılardan, kamuoyu araştırmacılarından ve imaj makerlardan en iyi şekilde yararlanılmalıdır.
Değerli okuyucular, aslında bu maddeler daha da çoğaltılabilir. Ama şimdilik benden bu kadar Bir muhalefet partinsin yöneticileri bunları Andersen’den masallar sanıp hafife alıyorlarsa yapacak bir şey yok. Ama eğer seçim kazanma manifestosu gibi değerlendirip, ciddiye alır ve uygularlarsa; ben seçimi kazanacaklarını garanti ediyorum.
Hadi bakalım, kolay gelsin!...