İki yıl önce Hasan’ı “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım”ın “Vicdani” karakterinde izlediğimde,“Harikasın Hasan, pes doğrusu” demiştim. Oyunun sonunda saf Vicdani, düzenin çıkmazları ve her dönemin adamı Efruz’un üçkağıtçılığına karşı koyamayıp kafayı tırlatmış, kendini bozuk plak sanıp, sahibinin sesi olarak şarkı söylemişdi. Alkış, BEÜ Tiyatro Kulübü oyuncuları ve tüm emek sarfedenler için yapılmıştı. Bozuk plak sahibinin sesi “Vicdani”yi oynayan Hasan, senaryodaki şarkı sözlerini bestelemiş ve söylemiş, oyunun müzikli- danslı sahnelenmesinde büyük katkı sağlamıştı. Alkış, en çok da Hasan için olmuştu.

Opera bölümünde son sınıftaydı Hasan. Mezun olduktan sonra da Tiyatro Kulübü ve müzik çalışmalarına devam etmiş, fakat babasının lokantasındaki işi nedeniyle küçük görevler almıştı. Geçen hafta bir TV kanalında yayınlanan “O Ses Türkiye”  yarışmasında opera, arya ve bozlak bir türkü okuyan Hasan, jüri ve TV izleyen milyonlarca izleyiciye,  “Harikasın Hasan, pes doğrusu” dedirtti. Yıllardır sesini terk edilmiş kömür galerilerinde, orman kuytularında, ağaç kovuklarında, boş mekanların duvarlarında, sahnelerde yankılayan Hasan, TV ekranında, dakikasında tüm Türkiye’nin Çaydamar Ocak Borusu oldu. Müzikle ilgilenen veya ilgilenmeyen çoğunluk bir kesim onu tanıyor artık. Daha birçok kişi de tanıyacaktır.

Benim Hasan’la tanışmam yaklaşık on yıl öncesine dayanıyor. Liseyi bitirmiş ve bir yıl boşta kaldıktan sonra BKM’ye gelerek, Müdür Abdullah Bey aracılığı ile grubumuz Tiyatro Arın’da oyun yazarlığı ve oyunculuk yapmak istediğini belirtmişti. İlk iki ay salonda üçüncü sıranın ikinci koltuğunda sessizce oturan Hasan, yetenek ve beceriyi geliştirmek için sesin yankılanıp bedenin devinmesi gerektiği gerçeğini görerek sahnede görevler almıştı. Çalışmaya başladığı ilk sezonunun  sonunda, Tiyatro Bölümü yetenek sınavlarına girmek istediğini söylemiş, sıkı bir çalışmadan sonra DTCF Tiyatro Bölümü sınavlarına girmiş fakat daha ilk aşamada elenmişti.

Sınavda, “Hangi liseden mezun oldun?” diye sormuşlar. “Kozlulissi” diye yanıt vermiş Hasan, “Lise”yi ayırmadan ve yanlış vurgulayarak.“Bir müzik aleti çalıyor musun?” diye sormuşlar, “hayır” diye yanıtlamış. “Peki, hangi müzik aletini çalmak istersin?” diye bir soru gelmiş, “keman” demiş. Moralini sağlam tutması için Hasan’a kızımın kemanını vermiş, telleri, “mi, la, re, sol” nota seslerine göre akort etmesini söylemiştim. Büyük bir mutluluk ve disiplinle iki ayda kendi kendine keman çalmayı öğrenmişti Hasan ve yeni sezonda atölye çalışması ile oluşturduğumuz oyunun müzikal biçimde sahnelenmesinde müzisyen-oyuncu olarak önemli bir görev almıştı.

Sezon sonu yine DTCF Tiyatro Bölümü sınavlarına girmek istediğini söylemişti. Bu kez daha ciddi ve sıkı bir çalışma yapmıştık. Alıştırmalar, şiir, şan... Heyhat! Hasan yine boynu bükük geri dönmüştü. Oysa başaracağına çok inanmıştık grup olarak. Hasan, DTCF dışında başka sınavlara girmek istemiyordu. Nedeni ise ekonomikti. Ankara’da halası vardı ve onun yanında barınmayı planlıyordu. Askerlik celp kağıdı da her an gelmek üzereydi Hasan’ın. Çalıştığımız alıştırmalarda Moliere’nin “Cimri” oyunundan bir bölüm vardı. VII. Sahnede Harpagon’un, “Yetişin! Hırsız var! Yakalayın!...”  diye, bağırarak başladığı uzun tiradı Hasan bir opera komiği gibi oynuyordu. Şan alıştırması da iyiydi. Kemanın yanı sıra gitar ve piyano da çalıyordu. Bestelediği şarkıları vardı. Meyve kasasından gitar, limondan mini kemane, elektro gitardan keman yaparak tiyatro yeteneğinin yanında müzik yeteneğini de göstermişti. Üstelik BEÜ Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü açılacaktı. Hem de Kozlu’da Hasan’ın evine 500 metre mesafede. Grizuda, göçükte ölen madencilerin ardından ağlayanların sesinin yankılandığı dere yatağının yamacında...  “Annenin sıcak çorbasını içip, okuluna gidebilirsin Hasan” demiştim. Şaşırmıştı.

BKM’de Elif Öğretmen’den kısa bir şan eğitimi aldıktan sonra Opera Bölümü sınavlarına girdi ve bölümün ilk öğrencilerinden biri oldu. Beş yıllık süreçte hocaları tarafından iyi bir tenor olarak eğitildi, yurt içinde ve yurt dışında konserlerde görev aldı. Eğitimi süresince, ailesinin geçim kaynağı olan lokantadaki görevini de hiç ihmal etmedi. Binlerce üniversite mezunu gibi mesleği ile ilgili alanda bir iş bulup çalışmak istiyordu Hasan. Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü’ne bağlı birimlerle görüşmeler yapıyor, randevuların ertelenmesi üzerine morali bozuluyordu. Son yaptığı bestelerinde aralara sıkıştırılmış dizelerle bu moral bozukluğunu dile getiriyordu. “Bıktım artık savrulmaktan... / Çok yoruldum yorulmaktan...” veya “Gün gelince çaldılar tüm emeklerimi / Gün gelince aldılar tüm sevdiklerimi...” diyerek, yalnızca müzikle ayakta kalabildiğini gösteriyordu.

Geçen hafta cumartesi günü İstanbul Bağcılar Olimpik Salonu’nda“Gurbetteki Zonguldaklılar” gecesi düzenlendi. Tiyatro Arın olarak “Madenci Şarkıları” söyleyerek işsizlik konusunu ele alan müzikal bir oyun hazırlamıştık. Hasan, kemanı ve solo bir şarkı ile programda bizimle birlikte olacaktı. Sahne hazırlığı yaparken Hasan’a bir telefon geldi ve “O Ses Türkiye” yarışmasına katılmak üzere TV kanalından çağırıldığını söyledi. “Gidemezsin Hasan, sen burada bizimle programdasın ve keman çalacaksın, ‘Kozlu Grizusu’nu söyleyeceksin” diye bir cümle kursaydık, grup olarak biliyorduk ki Hasan TV kanalının çağrısını hiçe sayacaktı. Oysa bu çağrı Hasan’ın kendini gösterebilmesi için maalesef önemli bir fırsattı. “Çaydamar borusunu tüm Türkiye duymalı” diye düşündük. TV’deki ses olimpik salonlarda nasıl olsa yankı bulurdu.

Zaman dardı. Bağcılar’dan Levent’e  gitmesi gerekiyordu ve kostümü henüz daha hazır değildi. O telaşla başarılar diledik ve okul arkadaşı Uğur ile TV stüdyosuna yolladık Hasan’ı. Biliyorduk ki, Hasan başladığı işi hiçbir zaman yarım bırakmazdı. Hasan’ın katıldığı ses yarışmasının bant kayıt yayınını, yıllardır grup olarak öğün geçiştirmek için simidini yediğimiz fırının geniş ekran televizyonunda izledim. On yıl önceki mütavazı kişiliği fakat içi fırtınalarla dolu Hasan meltem rüzgarı gibi esti ekranda.  İçim kıpır kıpır oldu ve bir kez daha, “Harikasın Hasan, pes doğrusu!” dedim, kendi kendime. Hasan bozuk plak değildi. Sahibinin sesi hiç değildi. Hasan üniversite mezunu binlerden oluşan işsizler korosunun sesi, solistiydi.  “Çok yoruldum yorulmaktan” diyenlerin; müzik aletlerini akort edip, seslerini açarak katılacakları büyük koronun solisti... O ses Hasan Doğru!