Devlet Bahçeli yine durup dururken ''kader mahkumlarına af' istiyorum'' deyince; kast ettiği kader mahkumlarının kimler olduğunu merak ettim.
Ama bu konuyu irdelemeden önce, daha önce de anlattığım bir fıkrayı tekrar anlatmak istiyorum. Bilirsiniz bazı konuları fıkralarla anlatmak benim tarzımdır.
Vakti zamanında bir kral varmış. Kralın bir tek oğlu varmış. Fakat bu oğlanın durup dururken pat diye münasebetsiz laflar etme huyu varmış. Bu durum kralı düşündürüyormuş. Çünkü kraliyeti ikide bir zor duruma düşürüyormuş. Sonunda ona bir akıl hocası tutmaya karar vermiş. Ve tutmuş.
Hoca, Prensi eğitmeye başlamış. Derken; bir gün devlet büyüklerinin de bulunduğu bir toplantıda, Prens aniden aşka gelip ''Bir ok attım kebap oldu!'' demiş. Herkes ''acaba ne demek istedi?'' diye şaşkın şaşkın bakarken Hoca hemen devreye girmiş: ''Prens hazretleri ile ava gitmiştik. Prens hazretleri bir tavşana ok attı. Ok tavşanı delip geçerek bir kayaya çarptı. Kayadan çıkan kıvılcım oradaki çalıları tutuşturdu ve tavşan kebap oldu!'' diyerek durumu kurtarmış. Herkes Prensin bu marifetine hayran kalmış ve Prensi kutlamış.
Şımaran Prens biraz sonra, konu ile hiç alakası yokken ''Bir ok attım göl oldu!'' demiş. Hoca yine söze girip ''Başka bir avda da Prens hazretlerinin bir geyiğe attığı ok geyiği delip geçtikten sonra ilerideki bir kayaya çarptı. Öylesine şiddetli çarptı ki, kaya yerinden oynayıp dereye yuvarlandı. Deredeki suyun önünü tıkadığı için orada bir göl oluştu!'' deyip durumu yine toparlamış. Herkes ne kadar akıllı ve güçlü bir prensleri olduğu için sevinmiş ve Prensi tebrik etmiş.
Fakat huyundan vazgeçmeyen ve iyice şımaran Prens bu sefer de ''Bir ok attım aşure oldu!'' diye ortaya bir laf atmış. Bunun üzerine, zavallı Hoca boynunu büküp ''Özür dilerim Prens'im; bunu ben bile düzeltemem!'' demiş.
Sayın Bahçeli de durup dururken ''başkanlık sistemine geçilmeli'' dedi. Bunun üzerine referandum yapıldı ve Cumhurbaşkanı seçildi.
Yine bir sabah uyandı ve ''erken seçim yapılmalı'' dedi ve ülke 24 haziranda seçime gidiyor.
Fakat durmadı. Şimdi de ''kader mahkumlarına af çıkarılmalı'' diye ortaya bir laf attı.
Ama bu sefer ortağı ve koruyucusu olan AKP bu talebi normal karşılayıp sahiplenemedi. Adeta tıpkı fıkradaki Hoca gibi, ''Bunu ben bile düzeltemem!'' demek istedi.
Kim ne derse desin; AKP muhafazakar ve hatta gerici sayılabilen bir parti ama halkın nabzını modern yöntemlerle tutabilen bir partidir. Bu nedenle de af konusunu halkın hoş karşılamayacağını da hesap etmiştir. Bu yüzden de Bahçelinin bu seferki talebine kulak asmamaktadır.
Şimdi gelelim affı istenen kader mahkumlarının kimler olduğuna..
Bahçeli diyor ki; ''Çocuk istismarcıları, tecavüzcüler, kadın katilleri, PKK'lılar, FETÖ'cüler hariç; herkes!''
Şimdi bu durumda; bir kere IŞİD ve DHKP-C gibi terör örgütleri bu kapsama girmiyor. Organize suç örgütlerinin mensupları, kadın ve uyuşturucu satıcıları, adam doğrayan katiller ve soyguncular da girmiyor. Yani Bahçeli'ye göre bunlar kader mahkumlarıdır ve af edilmelidir!
Şimdi bu vicdani ve hakkaniyetli midir? Zaten tekin olmayan sokaklara bu suç makinaları salınırsa halkın güvenliği ne olur? Adam zaten hapishaneden izinli çıktığında bile gelip hasmını veya karısını öldürüp gidiyor!
Bu durumda yarın birisi suç işlediğinde şahit bile bulamazsınız; çünkü ''nasıl olsa suçlu hapis yatmayacak, bari bana bela olmasın'' korkusu oluşacak.
Ayrıca, suçlar cezasız kalır veya caydırıcı olmazsa; bu vatandaşı suça teşvik değil midir? Yasalara saygılı, dürüst ve suç işlememiş vatandaşın ne kabahati var? Üç beş kişiyi doğramış bir adam nasıl kader mahkumu oluyor? Peki onun öldürdüklerinin veya ölenlerin yakınlarının hakları ve kaderleri ne olacak?
Sonra kim kimi af ediyor? Hani bir fıkra var: Köylü kadına tecavüzcüsünün devlet tarafından af edildiği söylendiğinde; kadıncağız şaşkınlıkla şöyle demiş:''Adam bana tecavüz etti, devlete değil ki!''
Hem yasalar niye var? O zaman yasalara ''kader mahkumları aslında suçsuzdur; hapsedilmemelidir!'' diye bir madde koyun da herkesin rahatça suç işleme özgürlüğü olsun!
Kısacası nereden baksanız Bahçelinin af teklifinin makul ve mantıklı bir yanı yoktur Adil ve hukuki bir tarafı da yoktur!
Peki, o zaman Bahçeli neyi amaçlamaktadır. Aslında kimse buna tam akıl erdirememektedir. Ama Çakıcı ile resim çektirdiğine göre, muhtemelen hapisteki eski ülkücülere özgürlük istemekte ve bu sayede ülkücü camiada itibar tazelemeyi düşünmektedir. Gerekçe olarak da bunların vatanları uğruna mücadele verdiklerini ve ASALA Terör Örgütü'nü bitirdiklerini söylemektedir. Acaba gerçek gerçekten öyle mi? Onu da bir irdeleyelim bakalım.
Gerçekten de derin devlet 1973 - 1983 yılları arasında 42 diplomatımızı öldüren ASALA ile mücadele için başta Abdullah Çatlı olmak üzere bazı ülkücülere görev vermiştir. Ama bu görev para karşılığında tetikçilik görevidir. Örneğin görev verilen Çatlı'lar 1 milyon dolar karşılığında yalnızca Marsilya'daki Ermeni Anıtı'na Molotof kokteyli atmışlarsa da bu işi de becerememişlerdir.
Görev verilen bazı ülkücülerin görevleri dışına çıkıp devleti kullanmaya kalkışmaları ve uyuşturucu işlerine girmeleri üzerine devlet bunlara görev vermekten vazgeçmiştir. Fakat ülkücüler hala ''ASALA'yı biz bitirdik'' propagandasını sürdürmekte ısrar etmekte ve vatan kahramanı olduklarını söylemektedirler. Ülkücülerin sürekli kahramanlık edebiyatı yapmayı sürdürmeleri üzerine; devlet yıllar sonra aşağıdaki açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır.
Devlete göre; gerçek şu ki ASALA'yı bitiren iki neden vardır. Birincisi, ASALA Paris - Orly Havalimanı'na yaptığı baskından sonra finansörleri Fransızları ve Amerikalıları kızdırmış ve bu yüzden para muslukları kapanmıştır. Bu nedenle desteklerini de kaybetmişler ve dağılma sürecine girmişlerdir.
İkincisi ise; 12 Eylülden sonra, 1982-1983 yılları arasında, efsanevi MİT'ci Hiram Abas kendi isteği ile ASALA'nın bitirilmesine talip olmuş ve 5 kişilik ekibi ile zaten dağılmakta olan ASALA'ya nihai darbeyi vurmuştur.
Kimse hak etmediği değeri sahiplenmesin diye, ben de burada sizlere bu bilgiyi aktarmak ihtiyacı duydum.
Demem o ki; Bahçeli hak - hukuk konusunda olduğu gibi, bu kahramanlık konusunda da haklı değildir ve kamuoyunu yanıltıyor.
Bilindiği gibi, devletin asli görevlerinden biri vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Ama zaten pek caydırıcı olmayan cezaların hepten ortadan kaldırılması; binlerce katilin, gaspçının, hapçının ve psikopatın sokağa salınması halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye atmaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle devlet asli görevinin dışına çıkmamalıdır. Aksi takdirde vatandaşın devlete güveni kalmaz. Ve bunun sonu anarşidir.
Birilerinin bunu Sayın Bahçeli'ye anlatması gerekir. Ya da seçimde, onun tabiri ile, alayımızın ona ders vermesi faydalı olacaktır!