Ülkeyi yöneten iktidar partisi korona illeti konusunda aldığı tedbirlerde yoksulu, geçim derdinde olanları, belli başlı işi olmayanları, küçük esnaf ve sanatkârın yaşamını hiç dikkate almıyor.
İktidar ve yandaşları“Komşusu açken tok yatanlar bizden değildir” hadis’ini de hiç umursamıyor.
Daha da olmazsa çareyi daha önce yaşadığı yoksul semtten varsıl semte taşınmakta buluyor. Halktan kopuk iktidar- ülke yöneticileri yaşadığı gibi düşünüyor.
Koronaya karşı evde kalmak bilimsel açıdan en doğru tedbirlerin başında gelmiş olabilir.
İyi amma bu insanlar bir ay boyunca ne yiyip ne içecekler?
Günlük nafakası peşinde koşanların evine kim ekmek getirecek?
Ev kirasını, elektriğini, gazını, suyunun parasını özellikle kirasını kim nasıl verecek?
Zaten bankalara olan borcundan ötürü eli kolu olanlara koronanın ilk günlerinde iktidarın yardım diye verdiği borç paraları alanlar şimdi bunu nasıl ödeyecek?
“Koronalı kişi karantinadan kaçtı” diye haberleri hep okuyor duyuyoruz.
Bu konuda toplum öyle bir hale getirildi ki herkes karantinadan kaçanları suçluyor kimsede çıkıp “ bu kişi neden karantinadan kaçıyor” diye sorgulamıyor.
Korona karantinası insanları birbirini muhbirliğe zorluyor.
Aynı apartmanda-semtte oturup ta karantinaya alınanlardan biri sokağa çıktığında komşusu onu polise ihbar ediyor.
Karantinaya alınan kişi koronalı olabilir ama koronalı birinin evine gelen sağlık ekibi geldiğinde sadece onu yazmıyor o hanede kaç kişi ikamet ediyorsa onların tümünü yazıyor ve hepsini karantinaya alıyor yani onlarında sokağa çıkması yasaklanıyor.
Geçenlerde mahallemde sekiz kişinin yaşadığı bir evde kavga çıktı, nedenini sorduğunda hanede ikamet edenlerden iki kardeş:” sabit bir işlerinin olmadığını ekmek paralarını günlük işlerden çıkardıklarını, babalarının koronaya yakalandığını biz evde yokken gelen sağlık ekiplerinin “evde kaç kişi yaşıyorsunuz” diye anneme sorduklarında annem de hepimizin adını vermiş bu nedenle hepimizin sokağa çıkması yasaklandı şimdi bu eve nasıl ekmek gelecek? Diye cevapladı.
Evet iktidarın aldığı kararlar doğru olabilir amma uygulama yanlış bu da iktidarın halktan ne kadar kopuk olduğunu gösteriyor.
Hazır yeri gelmişken halk arasındaki bir anlatıyı siz değerli dostlarla paylaşayım.
Ülkeyi yöneten iktidarın reyisi seçimlerin yaklaştığı bir gün ekabirlerini toplamış ve onlara ülkenin dört bir yanına dağılıp insanların kendileri hakkında ne düşündüğünü,nasıl yaşadıklarını vb rapor edip verilmesini istemiş.
Bu emir üzerine ekâbirler ülkenin dört bir yanına dağılmış.
İçlerinden üçü Anadolu’nun en ücra köşesinde çok yoksul bir köye gitmiş onları orada karşılayan varsıllılar akşam olup ta yatakları serme aşamasına gelindiğinde bu üç ekabir bunlara “bu gece burada değil de köyün en yoksulunun evinde kalacaklarını” söylemişler.
Bu öneriye köy varsılları şaşırmışlar tüm itirazlarına rağmen misafirler ısrar edince onları köyün en yoksulunun evine getirmişler.
Aylardan Şubat tam bir zemheri-kış ayı. Ev ise ağaç ve taş duvar.
Ekabirler tam yere serilen ot yataklarına uzandıklarında içlerinden birinin dikkatini bir şey çekmiş, Soba ortaya konulan bir masanın üzerinde yanıyormuş.
İçlerinden biri “ vay be demiş köylüye bak ne akıllı adam ısı dengeli dağılsın diye sobayı masanın üstüne koymuş” deyince bir diğeri buna itiraz edip “ hayır öyle değil sıcak hava yukarı çıkar oradaki soğukla karşılarınca klima gibi sıcak hava esintisi yapar” demiş.
Bir diğeri ise öyle değil yukarıdaki sıcak hava tabana yavaş gitsin diye yapmış” demiş. İktidar ve yandaşları“Komşusu açken tok yatanlar bizden değildir” hadis’ini de hiç umursamıyor.
Daha da olmazsa çareyi daha önce yaşadığı yoksul semtten varsıl semte taşınmakta buluyor. Halktan kopuk iktidar- ülke yöneticileri yaşadığı gibi düşünüyor.
Koronaya karşı evde kalmak bilimsel açıdan en doğru tedbirlerin başında gelmiş olabilir.
İyi amma bu insanlar bir ay boyunca ne yiyip ne içecekler?
Günlük nafakası peşinde koşanların evine kim ekmek getirecek?
Ev kirasını, elektriğini, gazını, suyunun parasını özellikle kirasını kim nasıl verecek?
Zaten bankalara olan borcundan ötürü eli kolu olanlara koronanın ilk günlerinde iktidarın yardım diye verdiği borç paraları alanlar şimdi bunu nasıl ödeyecek?
“Koronalı kişi karantinadan kaçtı” diye haberleri hep okuyor duyuyoruz.
Bu konuda toplum öyle bir hale getirildi ki herkes karantinadan kaçanları suçluyor kimsede çıkıp “ bu kişi neden karantinadan kaçıyor” diye sorgulamıyor.
Korona karantinası insanları birbirini muhbirliğe zorluyor.
Aynı apartmanda-semtte oturup ta karantinaya alınanlardan biri sokağa çıktığında komşusu onu polise ihbar ediyor.
Karantinaya alınan kişi koronalı olabilir ama koronalı birinin evine gelen sağlık ekibi geldiğinde sadece onu yazmıyor o hanede kaç kişi ikamet ediyorsa onların tümünü yazıyor ve hepsini karantinaya alıyor yani onlarında sokağa çıkması yasaklanıyor.
Geçenlerde mahallemde sekiz kişinin yaşadığı bir evde kavga çıktı, nedenini sorduğunda hanede ikamet edenlerden iki kardeş:” sabit bir işlerinin olmadığını ekmek paralarını günlük işlerden çıkardıklarını, babalarının koronaya yakalandığını biz evde yokken gelen sağlık ekiplerinin “evde kaç kişi yaşıyorsunuz” diye anneme sorduklarında annem de hepimizin adını vermiş bu nedenle hepimizin sokağa çıkması yasaklandı şimdi bu eve nasıl ekmek gelecek? Diye cevapladı.
Evet iktidarın aldığı kararlar doğru olabilir amma uygulama yanlış bu da iktidarın halktan ne kadar kopuk olduğunu gösteriyor.
Hazır yeri gelmişken halk arasındaki bir anlatıyı siz değerli dostlarla paylaşayım.
Ülkeyi yöneten iktidarın reyisi seçimlerin yaklaştığı bir gün ekabirlerini toplamış ve onlara ülkenin dört bir yanına dağılıp insanların kendileri hakkında ne düşündüğünü,nasıl yaşadıklarını vb rapor edip verilmesini istemiş.
Bu emir üzerine ekâbirler ülkenin dört bir yanına dağılmış.
İçlerinden üçü Anadolu’nun en ücra köşesinde çok yoksul bir köye gitmiş onları orada karşılayan varsıllılar akşam olup ta yatakları serme aşamasına gelindiğinde bu üç ekabir bunlara “bu gece burada değil de köyün en yoksulunun evinde kalacaklarını” söylemişler.
Bu öneriye köy varsılları şaşırmışlar tüm itirazlarına rağmen misafirler ısrar edince onları köyün en yoksulunun evine getirmişler.
Aylardan Şubat tam bir zemheri-kış ayı. Ev ise ağaç ve taş duvar.
Ekabirler tam yere serilen ot yataklarına uzandıklarında içlerinden birinin dikkatini bir şey çekmiş, Soba ortaya konulan bir masanın üzerinde yanıyormuş.
İçlerinden biri “ vay be demiş köylüye bak ne akıllı adam ısı dengeli dağılsın diye sobayı masanın üstüne koymuş” deyince bir diğeri buna itiraz edip “ hayır öyle değil sıcak hava yukarı çıkar oradaki soğukla karşılarınca klima gibi sıcak hava esintisi yapar” demiş.
Velhasıl bu üç ekabir böyle bilimsel tartışmalar yaparken sabah olmuş.
Köyün ekabirleri evin sahibi yoksul köylüyü de yanlarına alıp misafirlerini kahvaltıya getirmeye gitmişler.
İçlerinden biri bu üç kişiye “ nasıl beyim rahat uyudunuz mu “ diye sorunca hiç uyuyamadıklarını söylemişler. Köyün varsıllarından biri “ beyim biz size bu viranede rahat edemeyeceğinizi söylemiştik deyince “ ekabir ;”ondan değil bu adam bu sobayı neden masanın üzerine koydu sabaha kadar onu tartıştık” demiş.
Bunun üzerine bu soruyu ev sahibi yoksul köylüye sormuşlar.
O da ezile büzüle bir hata yapmış gibi “ beyim soba borum yetmediydi bende sobayı masanın üzerine koydum” demiş…
Şimdi ülkeyi yönetenlerin durumu da bu.
Yoksul insanlar bu dar boğazı nasıl aşacaklar?
Aylık geliri 6 bin liradan aşağı olan tüm hanelere ayda 5 bin lira hibe verilsin.
Aylık geliri beş bin liradan az olan hanelerin elektrik, su, doğal gaz paralarını devlet ödesin.
Tüm Sağlık çalışanları “ ağır işkolu” sayılsın.
Sağlığa ayrılan bütçe diyanet bütçesinin üç misli olsun..
Küçük esnaf ve sanatkârın vergi borçları silinsin.
Halktan kopuk iktidar bunları düşünemez düşünürde işine gelmez.
Bu istemler emeğin kurtuluşu için gerektiğinde canını ortaya koyan sol-sosyalistlerin-partilerin asli görevlerinin başında gelir.
Halkın bu zorlukları aşmalarının tek çıkış yolu sosyalistlerin-solun çevresinde bu partilerin etrafında toplanmalarıyla aşılır.Velhasıl bu üç ekabir böyle bilimsel tartışmalar yaparken sabah olmuş.
Köyün ekabirleri evin sahibi yoksul köylüyü de yanlarına alıp misafirlerini kahvaltıya getirmeye gitmişler.
İçlerinden biri bu üç kişiye “ nasıl beyim rahat uyudunuz mu “ diye sorunca hiç uyuyamadıklarını söylemişler. Köyün varsıllarından biri “ beyim biz size bu viranede rahat edemeyeceğinizi söylemiştik deyince “ ekabir ;”ondan değil bu adam bu sobayı neden masanın üzerine koydu sabaha kadar onu tartıştık” demiş.
Bunun üzerine bu soruyu ev sahibi yoksul köylüye sormuşlar.
O da ezile büzüle bir hata yapmış gibi “ beyim soba borum yetmediydi bende sobayı masanın üzerine koydum” demiş…
Şimdi ülkeyi yönetenlerin durumu da bu.
Yoksul insanlar bu dar boğazı nasıl aşacaklar?
Aylık geliri 6 bin liradan aşağı olan tüm hanelere ayda 5 bin lira hibe verilsin.
Aylık geliri beş bin liradan az olan hanelerin elektrik, su, doğal gaz paralarını devlet ödesin.
Tüm Sağlık çalışanları “ ağır işkolu” sayılsın.
Sağlığa ayrılan bütçe diyanet bütçesinin üç misli olsun..
Küçük esnaf ve sanatkârın vergi borçları silinsin.
Halktan kopuk iktidar bunları düşünemez düşünürde işine gelmez.
Bu istemler emeğin kurtuluşu için gerektiğinde canını ortaya koyan sol-sosyalistlerin-partilerin asli görevlerinin başında gelir.
Halkın bu zorlukları aşmalarının tek çıkış yolu sosyalistlerin-solun çevresinde bu partilerin etrafında toplanmalarıyla aşılır.