Daha önce de yazdım, yozlaşmış bir toplumda Muhammed Peygamber daha henüz peygamber olmadan önce ticaretinin ehli, hiç kimseye muhtaç olmayacak kadar zengin, hakkında hiçbir şaibe olmayan, doğru ve dürüst bir ahlaka sahip kişiydi. Kendisine “Muhammed’ül emin” -güvenilir bir kişi- olarak hitap ediliyordu ve bu nedenlerle adeta efsaneleşmişti. Yine ifade etmiştim ki, peygamber olup Alak Suresi’nin 9. ayeti ile insanları salata (İslam’a) davet etmeye başladığı zaman, müşrik yönetici kadro tarafından tartaklanıp, salât etmesi engelleniyordu. Onların bu engellemelerine karşı surenin son bölümün de Allah; “Hayır hayır, Ey Muhammed, kesinlikle senin düşündüğün gibi değil. Salât etmeni, mali ve zihinsel açıdan destek olmanı, toplumu aydınlatma çalışmanı engelleyen o kişilere itaat etme, secde etme/ boyun eğme. Sen Rabbine boyun eğip teslim ol ve Rabbin seni kendine yaklaştırsın” emrini vermişti.
MÜŞRİKLERİN SALAT’I ENGELLEME ÇABALARI
Alak Suresi’nin devamı olan Kalem Suresi ile de Allah, görevi sırasında müşrik yönetici kadro ile mücadeleye hazır hale gelmesi için ileride yapılacak oyun ve entrikalar hakkında, Muhammed Peygamber’i bilgilendiriyordu. Müşriklerin yapacağı oyunlara karşı nasıl hareket edeceği bilgisi kendisine verilerek eğitiliyordu. Alak Suresi’nde, müşrik yönetici kadronun, Muhammed Peygamber’in salatını (İslam’a davet’ini) önce söz, sonra da tartaklamayla engellemeye çalıştığı anlatılırken, Kalem Suresi’yle Peygamber’in delirdiği, cinlendiği yalanı uydurulup halkın arasında itibarını düşürmeye çalışarak engellenmeye çalışıldığı bilgisi veriliyordu.
Hâlbuki o müşrik yöneticiler, Muhammed Peygamber daha peygamber olmadan, onu Efsaneleştirmişlerdi. Şimdiyse tam tersi bir şekilde onun delirdiğini ifade etmekteydiler. Onların bu çelişkili, çarpık düşüncelerine karşı Allah, “Ey peygamber, onların bu yalanlayıp, karalamalarına sakın üzülme ve aldırış da etme. Çünkü sen, deli divane değilsin. Sen aklı başında bir insansın ve bunca nimetleri alın teri ve güzel ahlak’ın sayesinde kazandın. Hatta bu nimetleri kazanırken hiç kimseye minnet borcun da olmamıştır. Sen doğru ve gerçek yol üzerindesin. Asıl o müşrikler doğru ve gerçek yoldan sapmışlardır. Ey Muhammed, seni karalayan o müşrikler menfaatleri olduğu zaman Allah’ı ve ahreti tanımazlar. Onlar için para ve makam, ilahtan önce gelmektedir” demekteydi.
EVRENSEL, AŞAĞILIK, KAREKTERİSTİK TİPLER.
Allah, elçisi olan peygamberine bu aşağılık tiplerin karakteristik özelliklerinin bilgisini vererek temkinli olmasını istemektedir: “Onlar arzu ettiler ki, sen onlara yağ çekesin, onlar da hemen sana yağ çeksinler. Çok yemin eden, aşağılık, alaycı, gammaz; arkadan çekiştiren, arabozucu, kovuculuk için gezip duran, mal ve oğulları var diye hayrı engelleyen, saldırgan, günaha batmış, kaba/obur, sonra da kötülükle damgalı şu asalakların hiçbirine itaat etme. Ahreti yalanlayan o kişi, ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman: ‘Daha öncekilerin masalları’ dedi. Yakında biz onun burnunu sürteceğiz”( Kalem Suresi, 9-16)
AÇGÖZLÜ, ÇİFTLİK SAHİPLERİ
Allah, bu karakteristik tiplerin, cezasını verebileceğini geçmişten bir örnek vererek anlatıyor: “Şüphesiz Biz, o çiftlik sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara belâ vereceğiz.” (17) Mal mülk ve iktidar sahibi, zenginliğinden şımarmış açgözlü bir grup müşrik, fakir ve yoksullara bir şey vermemek için, sabahın erken saatlerinde bahçelerine gidip ürünlerini toplamak istemişlerdi. Ancak bu açgözlü kişiler bahçelerine vardıklarında, bahçeye kıran vurduğunu, ürünlerin simsiyah çöp olduğunu gördüler. Gördüklerine inanamayıp şaşkına döndüler ve kendi aralarında “Acaba! Biz yanlış bir bahçeye mi geldik, tabi burası bizim bahçemiz değil, bu bahçe başkasının bahçesi olmalıdır, biz yanlış geldik herhalde” demeye başladılar.
Ancak şaşkınlıkları gittikten sonra kendilerine gelen o açgözlü bahçe sahipleri “Burası bizim bahçemizdir. Biz belaya uğrayanlardan olduk. Çünkü biz Allah’ı hesaba katmadık! Mal ve mülk’ün asıl sahibinin Allah olduğunu ve onun bu mülkünden fakirlerin ve yoksulların hakkı olduğunu en azından insan olarak anlamlıydık. Umarım Allah bizi affeder” demekteydiler. Şunu unutmayalım. Kuran’ın ayetleri sadece indiği döneme hitap edip orada öylece kalmaz. Çünkü o çağlar üstüdür ve ırkı, milliyeti, coğrafyası, ten rengi ne olursa olsun tüm insanlara hitap eden evrensel bir kitaptır.