Önce, kalkınmışlık kriterleri nelerdir onlara bakalım.
Ekonomik zenginlik, ileri demokrasi , teknolojik ilerleme, yüksek kültür düzeyi ve eğitime verilen önem en başta gelenlerdir.
Tüm bu kriterleri göz önüne aldığımızda ve İslam ülkelerini bazı gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda şu çarpıcı sonuçları görüyoruz:
Örnek olarak önce Yahudileri ele alalım. Dünyada Yahudiler ’in toplam nüfusu 15 milyon kadardır. Buna karşılık Müslümanların toplam nüfusu ise 1,5 milyar kadardır. Yani, Yahudiler’den 100 kat daha fazla nüfusa sahiptirler. Ama Yahudiler Müslümanlar’dan 100 kat daha güçlü, daha zengin ve daha mucittirler. Örneğin, son 100 yıl içinde Yahudiler sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü alırken Müslümanlar sadece 3 Nobel ödülü kazanabilmişlerdir. Yahudiler küresel çapta çok büyümüş ve çok sayıda iş adamları ve yatırımcılar yetiştirmişlerdir. Bunlardan örnekler vermek gerekirse;Rockefeller ailesi, Ralph Louren ( Polo), Levi Strauss (Levi’s Jeans), Sergei Brin (Google) ve Leroy Ellision ( Oracle) gibi daha yüzlercesini sayabiliriz.
Tüm zamanların en etkin bilim adamı Albert Einstein, psikanalizin babası Sigmund Freud ve Karl Mark gibi dâhiler de Yahudi’dir.
Tüm insanlığa zenginlik ve sağlık katmış bir çok Yahudi’den aşı iğnesini bulan Benjamin Rubin’i, çocuk felci aşısını geliştiren Jones Salk’ı, lösemiye karşı ilacı bulan Gertrude Elion ve hepatit –B aşısını bulan Bruch Blumberg’i örnek gösterebiliriz.
Yine küresel çapta tanınmış sanatçılardan Michael Douglas, Dustin Hoffman, Elvis Presley, Harison Ford, Woody Allen, Tony Curtis, Sandra Bullock, Jerry Levis ,Peter Sellers gibi daha pek çok ünlüyü sayabiliriz.
Tüm yukarıdaki örneklere mukabil İslam dünyasında küresel bazda kaç kişi sayabilirsiniz? Yok denecek kadar azdır.
İslam Konferansı Örgütü’nün ( OIC) 57 üyesi vardır ve bunların gayri safi milli hasılalarının toplamı 2 trilyon doların altındadır. Bu rakam sadece ABD’de 12 trilyon, Çin’de 8 trilyon, Japonya’da 3.8 trilyon ve Almanya’da 2.4 trilyon dolardır.
Mal ve hizmet üretimi açısından da karşılaştırma yaparsak, yalnız İspanya’da 1 trilyon doların üzerinde üretim yapılmaktadır. Bu rakam Katolik Polonya’da 489 milyar dolar ve Budist Tayland’da 545 milyar dolardır.
Şimdi gelelim bu farklılıkların nedenine; yani Müslüman ülkelerin geri kalmasının ana sebebine.
Burada ana sebep sanıldığı gibi dinin kendisi değil, eğitimdir. Bilindiği gibi, ‘’ Kaliteli işler kaliteli insanlardan çıkar; kalitesiz insanlardan kaliteli işler beklemek aptallıktır.’’ sözü iki kere ikinin dört ettiği kadar doğru bir saptamadır. Kaliteli insanın en önemli kriteri de eğitimli olmasıdır. Eğitimsiz bir insan istediği kadar dürüstlük çalışkanlık v.s. gibi bir çok kriteri taşısa bile tam anlamı ile kaliteli bir insan sayılamaz.
Bu tespite göre, demek ki Müslüman ülkelerde eğitime önem verilmiyor. Halbuki dinimiz okumayı emrediyor. Bunu nereden biliyoruz? Tabiiki Kur’an’ın ilk inen suresi İkra ( oku) suresinden. ( Buna el- ALAK suresi de denilmektedir) Bu surenin ilk 5 ayeti şöyle demektedir: Yaradan Rabbinin adıyla oku! Okuduğunu anla ve başkalarına da öğret!
Peki hal böyle iken, yani Kur’an’ın ilk inen suresi ‘’ oku’’ derken, Emevi – Vahhabi ekolündeki Araplar ne yapmıştır? Kur’an’ı yeniden derlerken bu sureyi en sonlara,ta, 96. sıraya atmışlardır. Yani onlar için okumak o kadar da önemli değildir. Ama onlar için önemli olmaması sadece onlara zarar vermemiş; tüm İslam alemine zarar vermiştir. Zira, Arapları kutsal sayan İslam alemi Araplar ne dediyse hiç sorgulamadan aynen kabul etmiştir. Onlar da insanları cahil bırakmak ve dini kullanmak suretiyle daha kolay idare edebilecekleri düşüncesi ile, bu durumu istismar etmişler ve ilim düşmanı politikalar izlemişlerdir. İlimi inkar ederek, dine bir çok yanlış uygulamalar ve tefsirler katarak insanları adeta bu dünya işlerinden, bilimden ve ilimden soğutarak öbür dünya için çalışmaya yönlendirmişlerdir. Öyle ki yeni bir icat yapıldıysa buna ‘’şeytan işi! ’diye nitelemişler ve icadı yapanı gavur saymışlardır. Bu nedenle de mucitler yetişememiştir.
Küçük bir anekdot anlatayım: Çocukluğumda bizim köyden birisi yapacağı inşaatta kullanmak üzere tek tekerlekli bir el arabası getirmişti. Bunu ilk defa gören köylülere göre böyle bir arabayı yapmak ancak şeytanın aklına gelebilirdi! Bu yüzden, köylüler bu arabaya ‘’ şeytan arabası’’ dediler ve bu isim öylece kaldı.
Şimdi ’de Müslüman ülkelerle bazı diğer ülkelerin eğitime verdiği önemi somut rakamlarla karşılaştırarak durumu görelim. Yalnız burada Türkiye’yi hariç tutuyorum. Zira, ülkemiz halkı din adına dayatılan Arap kültür emperyalizminin baskısı altında yüzyıllarca ilkel şartlarda ve gelişmeden durağan yaşarken, Atatürk’ün getirdiği eğitime çok önem veren laik düzen sayesinde , diğer İslam ülkelerinden ayrılmış ve Batı ile entegre olma yolunda hayli mesafe almıştır. Ama bu demek değil ki Türkiye eğitim sorununu çözmüştür. Eğitim sistemimizin hala çok eksikliği ve yanlışlığı bulunmaktadır ve hala eğitim ile öğretim bile birbirine karıştırılmaktadır. Üniversitelerimizin çoğu içler acısı durumdadır. Bu konuyu ayrı bir yazımda ele almayı düşünüyorum.
Hristiyan dünyasında okuma yazma bilenlerin oranı %90 olup 100 kişiden 40’ı üniversite mezunudur. Bu rakamlar Müslüman dünyasında % 40 ve % 2 ‘dir. Bu % 40’ın yarısı da ilkokul mezunudur.
57 Müslüman ülkede toplam bilim adamı sayısı 230 iken, bu rakam ABD’de 4000 ve Japonya’da 5000’dir. Yine 57 Müslüman ülkede toplam 500 üniversite varken ( Bunların kalitesi de başka bir sorundur.) sadece ABD’de 6000 üniversite bulunmaktadır. Ayrıca dünya ülkelerinin akademik değer listelerinde bu 500 üniversitenin hiç birisi ilk 500’e girememektedir.
Özetle, yukarıdaki verilerden de görüleceği gibi, Müslüman ülkelerin geri kalmışlığının ve güçsüzlüğünün en önemli nedeni eğitim(sizlik) dir!!!
Yahudiler ve diğer dinlerdeki ileri ülkeler her çocuğa ve her gence kaliteli eğitim verirler. Bu eğitim türü ( teslimiyetçi değil), araştırmacı ( ezberci değil) ve yaratıcıdır. Bilgi üretmek ve bulmak için kurgulanmıştır.
Müslüman ülkelerdeki eğitim ise bunun tersidir. Gelişime yararı olmayan, büyük oranda din eksenli bir eğitim sistemi uygulanmaktadır. Bu sistem akılcı olmayan, sorgusuz , araştırmasız, ezberci, dayatmacı ve çağdışı bir sistemdir. Bu nedenle de İslam dünyası yeni bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur. Ayrıca, modern dünyanın ürettiği bilgiyi kendi halklarına öğretmede de başarısızdırlar.
SONUÇ: İslam ülkelerinin bugünkü geri kalmışlıklarının ana sebebi, Kur’an’ın ilk gelen suresi olan İkra ( oku) suresinin ilk önce geliş sebebinin önemini kavrayamayıp, okuma ve ilim düşmanı Emevi – Vahhabiler’in ( kasıtlı olarak) çizdiği yanlış yoldan gidilmesidir.
Çare ise, bu yanlış yoldan bir an önce dönülmesi ve, çağdaş dünyanın yaptığı gibi, kaliteli eğitim sistemine geçilmesidir.