Güzelim Şeker Bayramının adını Ramazan Bayramı yaparak başladı bozulma! Hani, Oruç Bayramı deseler o kadar yanmazdım.
“Ne olacakmış?” deyip geçmeyin. “Dincileşme” denilen zehirli mantar böyle böyle üretiliyor.
Haydi, hep birlikte anımsayalım; çok değil, yirmi, yirmi beş yıl önce Şeker Bayramı ve Kurban Bayramı bir toplumsal şölen olarak kutlanırdı. Çoğunluk gençlerde olmak üzere bayram gezmeleri yapılır, ilk evden son eve kadar köyün ya da mahallenin bütün evleri gezilir, türküler söylenir, oyun havası eşliğinde oynanırdı. Hane halkıyla bayramlaşılır, sofralar kurulup yemekler yenirdi. Kızlar, delikanlılar bayram gezmeleri sayesinde yakınlaşır, birbirini tanır, sevdalanır, güzel bir gelecek için ilk adımların ateşi yakılırdı. İnsanlar arasındaki sosyal bağlar güçlenir, tanış olmayan kimse kalmazdı. “Mübarek bayram olmasa selam bile vermem ama!” der, küskünler bayramlaşırdı.
Okullar kapatılıp öğretmenler kasabaya, şehre alınınca köyler iktidar partilerinin bayraktarlığını yapan imamlara kaldı. Durum öyle bozuldu ki çoğu yerde imamlar, Muhtar ve Köy İhtiyar Heyetlerini bile ‘takmaz’ oldu!
Camilerin altına ya da terk edilen okul alanlarına yemekhaneler yapılıp aşçılar tutuldu. Bayram dediğiniz şey erkekleşti. Kahvehanelerde oturan erkekler yemek vakti cami altlarına doluşup strafor tabldotlarda plastik kaşık çatalla yemek yemeye başladı!
Köylerde, mahallelerde birlik beraberlik diye bir şey kalmadı. Ev ziyaretleri kalktı. Bayramlaşma bile adamına göre yapılır oldu. İnançlı insanların sıklıkla söylediği; “Din ayrıştırıcı değil, bütünleştiricidir!” söylemi çöpe gitti.
Bayram namazına giden bir dostuma sordum; “Bayram namazı sonrası yapılan bayramlaşmada birbirini es geçenler var mı?”.
Arkadaşım hem gülerek hem de hayıflanarak yanıtladı; “O-hoooo o! Sen ne diyorsun hocam; cemaatin yarısı birbirinin elini sıkmıyor!”.
Hani bayram gezmelerinde gençlerin birbirini tanıması, ısınması falan diyorum ya kurban olun o günlere! Görücü usulü yapılan evlilik oranları fişek gibi yükseldi. Hatta internet yoluyla yapılan ‘facebook evlilikleri’ bile tavan yaptı. Çürük aile yapıları oluştu! Bunca boşanmanın yalnızca ekonomik nedenlerle olmadığını görmemiz gerek.
Toplumsal dayanışma çöktü! Göç nedeniyle başka illerde yaşayıp da bayram nedeniyle (O da iki bayramdan yalnızca birinde) doğduğu köye, mahalleye gelen hemşeriler, köyde yaşayan diğerlerini tanımıyor! Somut bir yabancılaşma, çözülmedir yaşanan!
...
Bu bayramda mutlu olduğumu söyleyemem. Yukarıda değindiğim ve köşe yazısı boyutunu zorlayacağı için değinemediğim daha birçok gözlemim içimi kararttı. Üzülmemek elde değil.
Bu değişim, bozunma ve bozulma, yokluk ve yoksulluğun getirdiği bir olumsuzluk değil. Elbette bunun da bir payı var ama ben planlı bir ‘dincileşme’ hareketinin inceden inceye toplumun altını oyduğunu görüyorum!
Dönüp dolaşıp gene “Sakallı Dede”ye gelirsek; Üretim Toplumu yerine; Tüketim Toplumu yapıştırılınca tüm Üretim İlişkileri çöpe gitti. Yerini; çıkarcılık, bencillik, uzlaşmazlık, hoşgörüsüzlük ve kutuplaşmanın aldığı Tüketim İlişkileri aldı.
Bilinen sözümü yineliyorum; Bu gidiş iyi bir gidiş değil! Toplumumuz hızla çözülme, dağılma ve kutuplaşmaya doğru gidiyor. Toplumsal dokuyu oluşturan bayram gibi, düğün gibi, üretim ve paylaşım gibi mayalar bozuldukça bu gidiş çöküşle sonuçlanacaktır.
Bir şeyler yapmalı. Bir yerlerden başlamalı. Nereden mi? Söyleyeyim; işe, köy okullarını “Köy Enstitüsü” örneğinden bolca yararlanarak yeniden açmakla başlayabiliriz!
Düşünelim bu konuları. Bana ne demeyelim.