“Tanrı Baba bir sabah uyanınca
Biz insanları düşündü nasılsa
Gitti pencereye; ‘Kim bilir…’ dedi
‘Belki o gezegen yok oldu gitti!’
Ama baktı uzakta, çok uzakta
Bir köşecikte fır fır dönüyor Dünya...”
...
İnsan bu; ‘Eşref-i Mahlûkat’. Yani, yaratılanların en onurlu ve üstün olanı! Diğer tüm canlılara hükümranlık kurarken, yalnızca onları değil, kendi soyunu da gözünü kırpmadan öldüren; helak eden insan!
Oysa felsefe ve bilim böyle söylemiyor! Daha eşitlikçi ve daha akıllıca tezler koyuyor masaya!
Örneğin, Orhan Hançerlioğlu, Düşünce Tarihi adlı kült çalışmasında, “Doğa karşısında bedensel değişimi sağlayamayan insan soyu, aklını geliştirerek hayatta kalmayı başarmış, aklıyla doğaya egemen olmuştur” diyor.
Keşiş Pierre Jean Beranger’in o ünlü şiiridir yazının başlığı. Rahmi Saltuk ve Ruhi Su en güzel şekliyle söylemişlerdir türküsünü.
...
İnsan soyu, bu ‘Eşref-i Mahlûkat’, öylesine abarttı ki ‘kibir’ batağında ölürken, hem kendini hem de doğayı yok ettiğini göremez oldu! Akıl durdu; içgüdüsel davranışlar egemen oldu!
Geldik bugüne! Bugün durum vahim! Eğitimin, yalnızca ‘teknoloji’ olarak algılanmasının dehşet sonuçlarını yaşıyoruz! Oysa eğitimin bir diğer ayağı da ‘Kültür, Sanat’ yani ‘İnsanın insanlaşması’dır.
Bu gidiş, bu yönde sürerse, insan, tarihin başladığı ilk noktaya doğru hızla yol alacaktır!
Bu gidiş iyi bir gidiş değil!
ARDI ARDINA İKİ YAĞMUR; BİTKİLER KOMADA!
Önceki haftaya kadar bağda, bahçede, tarlada yeşeren ve önceki yıllara göre daha verimli olan meyve, sebze ve tahıllarla birlikte tümden doğa capcanlıydı! Önceki hafta ikişer gün arayla yağan ve doğayı rahatlatması beklenen yağmurlar, gökyüzünden zehir getirmiş olmalı ki bütün yeşillikler hastalıklı lekelerle arızalandı!
NK Şiir Evi Bahçesinde bu sıkıntılı durumu gözlemleyince çevrede yaptığım küçük bir araştırmayla her yerin aynı olduğunu gördüm.
İlk aklıma gelen, Çatalağzı bölgesindeki santrallerin havaya zehirli gazlar bıraktığı oldu. Ya da başka coğrafyalardan gelen bulutlar, geldikleri yerlerin kontrolsüz teknoloji atık ve artıklarını yaşam alanlarımıza taşımıştı!
Yazının bir üstteki bölümüyle bağlantı kurarak söylersem; karadan besin, havadan zehir satan insan soyu; doğrudan ya da dolaylı olarak kendi ölümünü hazırlıyor!
‘Nerede bu Tarım Bakanlığı?’ falan demiyorum. Türkiye’de devlet ve hükümetin çok uzun zamandır olmadığını biliyoruz.
SOSYAL MEDYADA YERE KONMAYANLAR!
Sosyal Medya olarak adlandırılan ve son yirmi yıla damgasını vuran iletişim teknolojisi, gelişmemiş insanın “Bireysel Dukalıklar” kurmasını getirdi. “Klavye Kahramanları”; asıyor, kesiyor, biçiyor... Her şeyi biliyor, en mükemmeli oynuyor, ruhsal çarpıntılarla mutlu oluyor!
Sosyal medya, insanın ne kadar aciz ve kültürden yoksun olduğunu açığa çıkarması bakımından da öğretici oldu. Kendini anlatmakta yetersiz olanların çırılçıplak olduğunu görmek üzücü olduğu kadar, bu sosyolojik konuda araştırma yapacak bilim insanları için de önemli bir kaynaktır!
Sosyal Medya, “SOS” verdiği gibi içinde yemek olmayan salt bir sos olmayı da sürdürüyor!