Emirgan Otel’de gerçekleştirilen toplantıya, Zonguldak Valisi Osman Hacıbektaşoğlu, AK Parti Zonguldak Milletvekili Muammer Avcı, Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, Zonguldak TSO Yönetim Kurulu Başkanı Metin Demir, Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Hakan Yeşil, Genel Başkan Yardımcısı İsa Mutlu, Genel Sekreter Yener Arslanbuğa, Genel Teşkilatlandırma ve Eğitim Sekreteri Tayfun Demir, akademisyenler, iş insanları, kurum ve kuruluşlarının temsilcileri katılım sağladı. Toplantıda, Zonguldak'ın yeşil dönüşüm sürecindeki rolü ve geleceğe yönelik stratejiler ele alındı.
Toplantının sonunda konuşma yapan GMİS Genel Başkanı Yeşil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınmasında önemli yere sahip taş kömürünün uzun yıllar daha ülke ekonomisine hizmet edecek durumda olduğunu ifade etti.
Yeşil, şöyle konuştu: “Zonguldak-Adil Dönüşüm Paydaş Toplantısı’nın bölgemizin ekonomik geleceğine ve yeşil dönüşüme bir bakış açısı sunması nedeniyle üretilecek adil politikalara katkı sunacağına inanıyor, toplantının hayırlı olmasını diliyorum. Bu etkinliği düzenleyen Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası ile Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfı’na, toplantıda görüşlerini sunan tüm katılımcılar ile emek verenlere teşekkür ediyorum. Zonguldak, hepimizin de bildiği gibi taşkömürüyle var olmuş, bu yönüyle ülkemizin ekonomisine ve sanayisine büyük katkılar sunmuş bir ildir.
Bugün Zonguldak’ın temel ekonomisi halen taşkömürüne dayalıdır. Koklaşabilir özelliğiyle demir-çelik sanayisinin, yüksek kalorisiyle diğer sanayinin, düşük kalorili bölümüyle de elektrik enerjisi üretiminin ana girdisi olan taşkömürü, bu nedenlerle sadece Zonguldak için değil aynı zamanda Türkiye’nin sanayileşmesini ve gelişmesini sürdürmesi için stratejik bir öneme sahiptir. Türkiye, gelişmekte olan bir ülkedir. Gelişmenin temel unsuru ise sanayileşmedir. Sanayileşmenin temeli ise enerji ve demir-çelik üretimidir. Özellikle demir-çelik üretiminde taşkömürünün yerine kullanılabilecek bir başka kaynak bulunmamaktadır. Bu nedenle sanayi tesislerinin işlerliğini sürdürebilmesi için Türkiye’nin, daha çok uzun yıllar taşkömüründen vazgeçmesi mümkün görünmemektedir.
KÖMÜRÜN TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ
Karbon salınımı konusunda enerji sektörü önemli bir pay sahibidir. 2023 yılında Türkiye’de elektrik üretiminin yüzde 36’sı kömür santrallerinden sağlanmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik önemli gelişmeler sağlanmış olsa da Türkiye’nin enerji ihtiyacını tümüyle karşılayabilmekten uzaktır. Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin enerji üretimine duyduğu ihtiyaç ise her geçen gün artmaktadır. Elbette Zonguldak ve bölgesinin farklı alanlarda ekonomik faaliyetlerini çeşitlendirmesine ve kalkınma sürecini farklı ekonomik alanlarda da geliştirmesine ihtiyaç vardır. Bu toplantıda bu yönde de değerli görüşler ortaya konmuştur. Ancak az önce söylediğim gibi gelişmenin ve kalkınmanın ana sektörleri olan demir-çelik sanayisi ve diğer sanayiyi besleyen taşkömüründen Türkiye’nin vazgeçmesi mümkün görünmemektedir.
TÜRKİYE’NİN GELECEKTE Kİ KÖMÜR İHTİYACI
Türkiye’nin halen her yıl 38 milyon ton taşkömürünü ithal etmek durumunda kaldığı da unutulmamalıdır. Kaldı ki dünya enerji talebinin 2050 yılına kadar bugünkü seviyesinden en az iki katına çıkacağı öngörülmektedir. Diğer yandan ülkemizin de 2050 yılında taşkömürü ihtiyacının yıllık 60 milyon tona çıkacağı hesaplanmaktadır. Bu nedenle Türkiye, taşkömüründe de dışa bağımlılığı azaltacak adımlar atmak, kendi doğal kaynağının üretimini artırmak durumundadır. Hiç şüphe yok ki bu gerçekleri yok sayarak politikalar üretmek mümkün değildir. Tüm sektörlerde karbon salınımını sınırlayan çevre dostu teknolojileri geliştirmeye ihtiyaç vardır. Çok hızlı gelişen teknolojinin dinamizminden faydalanarak çevre dostu teknolojiler geliştirilmesi, bu sektörlere bu yönde yatırımlar yapılması ve böylece çevreye etkilerinin en aza indirilmesi sürecin daha sağlıklı sürdürülmesini sağlayacaktır. Yeşil dönüşüm için enerji üretiminden ulaşıma, tarımdan şehir planlamasına kadar birçok sektörde alınacak önlemler ve oluşturulacak politikalar bu gerçekler ışığında planlanmalıdır.”