“1848'de kömür üretimine geçilince, Zonguldak ülkenin her yerinden göç almaya başlar. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye'nin hiçbir yerinde olmayan tenis kortları, plajı ve yurt dışında eğitim görmüş mühendisleri ile kıskanılan bir şehir haline gelir. Zonguldak-Ankara demiryolunun açılışı o zamana kadar görülmemiş bir törenle kutlanır. Ülkenin ilk süper marketi, refah ve ayrıcalığın yaşandığı Zonguldak'ta açılır. Ülkenin ilk sosyal güvenlik kuruluşu Amelebirliği Zonguldak'ta kurulur. EKİ çalışanlarının alışveriş yapmaları için özel jeton (para) basılınca devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 'Bari bir de bayrak asıp bağımsızlıklarını ilan etsinler' diyerek sitem eder.”' diye anlatmış Metin Köse, Zonguldak, Kent Tarihi bianelinde.

 

Böylesi bir kentin geldiği durumu da şöyle ifade etmiş yazarımız: “Bir zamanlar, 'Zonguldak hapşırsa, Türkiye hasta olur!' gözüyle bakılan kent, bugün için ilaç tedavisi kabul etmeyen, komada bir hasta konumundadır.”

 

 Zonguldak gelişiminde diğer birçok kente göre daha aydın ve modern bir kentken, bugün geldiği hatta düştüğü nokta iktidarların halkından önce bu kentin ülke tarihinde özellikle emek, ekonomik, kültürel tarihi konularında ne büyük bir yeri, önemi olduğunu anladıklarındandır.

 

Zonguldak halkının çoğunluğunun göçle bu kente yerleşmesinden olacak ki, kimse bu kentin değerlerine sahiplenmediğinden geldiği nokta acınasıdır.  Son kırk yıldır da nasıl olsa göçle bu kentten gitme gerçekliği bilindiğinden olacak içinde bulundukları kültürel zenginliği de göremiyorlar bu yüzden. Zonguldak, insanı gibi düşünceleri de göçebe ki kentte yerleşik bir kültür, gelenek, tarz da oluşamamış ne yazık.

 

Şimdi içinde bulunduğu durumsa vahimdir. Geçmiş sürdürülememiş, örnek alınamamıştır. Emeğin değersizleştirilmesine göz yumulmuş, kentin kültürel gelişimine ket vurulmuştur. 

 

Bu durum iktidarların, Zonguldak'ta var olan ve ülkeyi de büyük ölçüde etkileyecek hatta yerle bir edebilecek emek gücünün bastırılması, yok edilmesi mücadelesinin sonucudur.

 

 Evet, Ahmet Öztürk'ün  ''Sonuçlar mı dediniz?'' yazısında da dediği gibi, halk Akdemir'e sandık uyarısını yaptı. Kıl payı  kazandırdı sandığı. Aslında tam da bir kriz dönemidir bu. Yolsuzluğun, ahlaksızlığın, piyasacılığın, gericiliğin tavan yaptığı ''artık bu ülke iflah olmaz'' denildiği insani göçüğün yaşandığı bir dönemdeyiz. Akdemir bu kriz dönemini doğru politikalarla değerlendirebilirse Zonguldak'ı AKP'den  belki de ebediyen elinden kurtaracağı dönemdir de aslında.

 

 Umuyoruz ki bu bıçak sırtı oluşan tehlikenin farkındadır Akdemir. Geçmişten bu güne yok edilmeye çalışılan ve ne yazık başarılı olunan Zonguldak'ı yok etme politikalarının sınır çizgisindeyken, Akdemir Zonguldak'ın geçmişteki yaşam standartlarını örnek alarak, kültürel zenginliğini, yeraltı zenginliğini, emek zenginliğini, doğa zenginliğini arkasına aldığı bir mücadele kurabilirse, alın teriyle ekmeğini kazanmayı bilen emekçileri de yanına alabilmeyi başarabilir.

 

Emeğe dayalı yaşamın olduğu bu kentte belediyecilikle de emeğin mücadelesini kurmak her alanda emeğin kazanımını kolaylaştıracaktır. Bu siyasi, ekonomik, düşünsel, bilimsel emek mücadelesine katkı sunmak olacaktır. Yoksa bundan sonra bu kent hiç aydınlanmayacak, tüm güzelliği, zenginliği ve tarihi önemiyle birlikte emek de emeğin kazanımları da karanlığa gömülecektir.