1980’li yıllarda ufak bir radyomuz vardı. Bunu açıp içindeki ayarlı direnç, bobin, kondansatör gibi elemanların değerini sivri uçlu bir bıçak ile rastgele değiştirirdim.
 
Bunu yapınca cihaz farklı ülkelerin yayınlarını almaya başlardı. Bu şekilde kurcalamalar yaparken Monaco’dan, Mısır’dan, İsveç’ten, Bulgaristan’dan, Almanya’dan, İran’dan Türkçe yayın yapan radyo istasyonları bulmuştum.
 
Monaco’dan yapılan yayında Hristiyanlık ile ilgili şeyler anlatılıyordu. Verdikleri adrese mektup yazmıştım. Birkaç tane Hristiyanlık ile ilgili kitaplar yollamışlardı.
 
Mısır’dan yapılan yayında İslam dini ve Arapça eğitimi söz konusu idi. Bu kuruma da mektup atmıştım. Oradan da Arapça öğretimi ile ilgili 3 kitap gelmişti.
 
İsveç’ten yayın yapan radyo siyaset içerikli, saldırgan sözler sarf ediyordu. O zamanlar aşırı sol parti kurmak yasaktı. Haydar Kutlu ve Vehbi Sargın her programda “Evren-Özal diktatörlüğü” deyip dururlardı. Şimdilerde bu zatların partisi bir köy nüfusu kadar oy desteği alabiliyor…
 
Bulgaristan’tan yapılan yayında sürekli olarak Türkiye kötülenirdi. O zamanlar bu ülkede Türklere karşı çok ırkçı, faşist, yok edici bir kültürel soykırım uygulanıyordu.
 
Almanya’dan yapılan yayınlarda Türkiye çağdışı, geri bir ülke şeklinde lanse ediliyordu. Ek olarak da Almanca öğretimi yapılıyordu. Bu kuruma da mektup yazmıştım. 3 kitap 3 kaset göndermişlerdi. Onları kullanarak Almanca’yı çözdüm. İngilizce ile çok benzerlik olduğu için kısa sürede temel konuşmaları anlamaya başladım…
 
İran’dan yapılan Türkçe yayınlarda ise Humeyni’nin ne kadar ulu bir insan olduğu eksenli konuşmalar oluyordu.
 
Radyonun ayarlarını kurcalamak beni elektronik bağımlısı yaptı. O zamanlar ortaokula gidiyordum. Hobi devreleri kurmak için gereken malzemeleri alacak dükkan bile bulmak mümkün değildi…
 
Lisede yeterinc elektronik bilgisi alamadım. Zira o zamanlar öğretmenlerimiz de bu konuda yeterli bilgiye vakıf değildi.
 
Üniversitede 3-4 tane elektronik dersi okudum. Ancak bunlar sadece teorik hesaplamalar içerdiği için pek bir faydasını göremedim. Transistörün polarma (çalışma), kesime gitme ile ilgili hesapları öğrettiler ama bu elemanla bir çok devre kurdurmadılar.
 
Öğretmenliğe 1989 yılında başladım. Aradan 31 sene geçti. Bu süreçte çoğunlukla elektronikle ilgili dersleri verdim. Elektrik branşından diplomam vardı ama elektroniğe geçiş yaptım.
 
Bu alanla ilgili ilk kitabı 95 yılında yazdım. Daha sonra lise ve meslek yüksek okullarında okutulan elektronik derslerinin tümünün kitabını yazdım. Bu kitaplar iyi mi kötü mü bilemem. Ancak hepsi de onbinlerce satıldı. Hala da kullanılıyorlar.
 
Benden çok daha bilgili nice öğretmen, akademisyen kitap yazmak yerine yan gelip yattığı için ülkemizde maalesef çok az teknik kitap mevcuttur.
 
Örneğin motorlu araçlar bölümü için yazdığım “otomotiv elektroniği” adlı kitabın 15-20 yıldır bir rakibi, benzeri, daha niteliklisi çıkamadı. Binlerce otomotiv uzmanımız, profesörümüz(?), öğretmenimiz var ama hiç birisi oturup anlaşılır bir kitap yazmıyor…
 
Elektrikli otomobil yapma yolunda olan bir ülkeyiz ama hala bu konuları derli toplu öğreten bir eserimiz ne yazık ki yok.
 
Kodlama ile ilgili ilk yayını da 20 sene önce çıkardım. O zamanlar bu konuyla ilgilenen çok az kişi vardı. Chip (yonga, entegre) adı verilen minik elemanlara icra etmesi gereken işleri yükleyebiliyorduk.
 
21. yüzyılda bütün cihazlar akıllı hale gelecek. Yani hepsinde programlanabilen entegreler mevcut olacak.
 
İşte bu itibarla 15-20 sene okula giden evlatlarımızın büyük bir dilimine “yazılım, kod, robotik” bilgilerini mutlaka öğretmeliyiz.
 
2 sene önce görev yaptığım okulda “kodlama, mekatronik, tasarım” ile ilgili bir proje yazdım. Bunu kalkınma ajansına sundum. Kurum projeyi desteklenmeye değer buldu. 169.000 TL finansman sağladı. Kaynağı kullanarak 2 tane çok zengin içerikli atölye (laboratuvar, sınıf) oluşturduk.
 
Haftaiçi ve hafta sonu tamamen ücretsiz “elektronik, kodlama, PLC, otomasyon, yazılım” içerikli kurslar açtık. Bu kurslara katılması icap eden öğretmen, öğrenci ve teknisyenlerin yüzde 99’u iştirak etmedi. Oturdum ağladım…
 
Tüm kurslar, dokümanlar parasız olmasına rağmen insanlar sadece laf üretti, eleştirdi, karaladı, küçümsedi. Ama kurslara gelmedi. Gelenler de işin gırgırındaydı…
 
İşte bu işlerle uğraşırken, İstanbul’da teknik eleman olarak özel sektöre ait bir işletmede görev yapan Sayın Mehmet Alpaslan Aksoy Bey telefon ile aradı. “Okulunuzda verilen kodlama kurslarının duyurusunu sosyal medya üzerinde gördüm. Bu kursa ben de katılmak istiyorum” dedi. “Tamam” dedik.
 
Hiç üşenmeden İstanbul’dan otobüsle Zonguldak iline geldi. Yanında değerli eşini de getirmişti. Cumartesi günü yaptığımız kodlama kursuna katıldı. Bir günde temel bilgileri aldı. Ona teknik dokümanları da verdik.
 
Aradan geçen süreçte ara sıra bana elektronik kodlama ile ilgili yaptığı çalışmaların videolarını atar. 40’lı yaşlarda olan kardeşimiz gibi milyonlarca yetişkinimiz de bu konulara eğilmiş olsa 10 yıl içinde Uzakdoğu ülkeleri gibi olabiliriz.
 
Sayın Mehmet Alpaslan Bey ilerleyen zamanda okulumuza kitaplar, giyim eşyaları ve öğrenciler için bir koyun (adak) bağışladı.
 
Ülkemizde hala çalışkan, iyi, merhametli insanlar var…
 
 

                                                                                       
Çok çalışkan 
 
Sürekli çalışır. Hiç kimsenin işine gücüne karışmaz. İlkokulu bitirdikten sonra, 40 yıl önce babası onu bir tv tamircisine çırak olarak verir. 11 yaşından 20 yaşına kadar 2-3 farklı tamir dükkânında bir kuruş para alamadan, sigortasız hâlde çalışmıştır.
 
Kendisine meslek öğretme noktasında katkısı olan 2-3 ustayı da tanıyorum. Kimisi hayatta, kimisi ise vefat etti. Rencide etmemek için bu emek sömürücülerini yazmıyorum.
 
Askerlik görevini tamamladıktan sonra mini bir tamirci dükkânı açar. Kimsenin elini sürmek istemediği cihazları canlandırır.
 
1999 yılında meydana gelen depremde işyeri enkaz altında kalır. Pes etmez. Bir tanıdığının dükkânının yarısını mesken edinir. Orada (eski tabirle daraşmalık yerde) elektronik tamir işlerini yapar. 2-3 yıl sonra yeni dükkanına taşınır.
 
Yağmur, çamur, kar, kış, ayaz demeden, kanaatkarca mesleğini icra etmeye devam eder. Meslekte yer aldığı 30 yılda 10 kadar sanatkârın yetişmesine de vesile olur.
 
Yaklaşık 7 yıl kadar önce çekirdek bir ekip oluşturarak inşaat işlerine doğru yol alır. Kendisinin bu konularda bir deneyimi, eğitimi yoktur ama uzman insanları bir araya getirme noktasında çok beceriklidir.
 
Kıbrıscık İlçesinin minik ve fakir Geriş Köyünden çıkıp sayın bir işinsanı olmayı becerebilen bu insanımız Sayın Mustafa İrge’dir. 
 
Sayın İrge alın terinin, sabırın, emeğin, çalışmanın insana neler sağladığını gösteren yegane örneklerdendir.
 
Mensubu olduğu köyünün insanlarının dayanışması, tanışması, kaynaşması için dernek kurulmasına öncülük etmiş, bu yapıda bir çok faydalı işlere de imza atmıştır
 





  Titiz arşivci
 
Mesleğini, işini titizlik içinde yapan insanları her zaman takdir ederim.
 
Ülke çapında en düzenli, en titiz teknik servisler tespit edilmiş olsa, onun işyeri ilk 100 arasında mutlaka yer alır…
 
Yıllardır sanatkârları, meslek erbablarını yakından incelerim, Atalarımız “Aslan yattığı yerden belli olur” diyerek bize çok önemli bir hususu öğretmişler…
 
Dedelerimizin temizlik ve düzen felsefesini Japonlar 5S sistemi (seiri-ayıklama, seiton-düzen, seiso-temizlik, seiketsu-standartlaştırma, shitsuke-disiplin) deyip bilimsel hâle getirmişler.
 
Size anlatacağım Sayın Halil Körpe 5S olarak ifade edilen kalite sistemini yıllardır mükemmel biçimde uyguluyor.
 
Tamir için kendisine gelen cihazların hepsi için çok ayrıntılı arıza kaydı oluşturur, bunları hassasiyetle arşivler. Yıllar sonra gidip “Şu tarihte size tamire getirdiğim cihazda ne yapılmıştı” deyin, 3-5 dakika içinde önünüze koyar.
 
Yıllar önce çalıştığım bir kurumda bazı elektronik cihazlar kayboldu. O zamanki amirlerim cihazları benden talep ettiler. Bende bu cihazlar yoktu. Hırsız damgası yemek üzereydim ki, hafızamı yokladım, bir vakitte bu aletleri Halil Bey’in işyerine onarım için bırakmıştım. Ancak teslim almayı ben yapmamıştım.
 
Hemen ilgili onarım servisine gittim, Halil Bey cihazların kim tarafından dükkâna bırakıldığını ve kim tarafından teslim alındığını gösteren kayıtları önüme serdi ve paçayı kurtardım…
 
Aslında eğitim enstitüsü sınıf öğretmenliği bölümü mezunu olan Halil Bey titiz bir elektronikçi olmasının yanında amatör olarak Türk sanat müziği korolarında nazende (solist) olarak yer almıştır.
 
Bu ülkenin millî meselelerine karşı son derece duyarlı olan Körpe bilginin, kültürün peşinden koşan bir yapıdadır. Siyasetin içinde de yer alarak bu ülkenin yükselmesi için çalışmalarda bulunmuştur.
 
Lise öğrenimini meslek lisesinin mobilya dekorasyon bölümünde yapmıştır. Öğretmen okulunu bitirdikten sonra 2 yıl da eğitimcilik yapmışlığı da vardır. Öğretmenlikten kendi isteğiyle ayrılarak teknik alanda çalışmayı tercih etmiştir.
 
1975 yılından beri elektronik işleriyle meşguldür. Bu mesleği okullarda değil, kendi çabalarıyla ve şirketlerin mesleki kurslarında öğrenmiştir.
 
Kendisi hâlâ elektronik cihazların tamiri, bakımı, kurulumu ve satışı ile ilgili çalışmalarına devam etmektedir. Dünyanın önde gelen bir çok elektronik firmasının yetkili servisliğini de yürütmektedir.