YÜRÜDÜ GİTTİ!

Cep telefonum ‘acı acı’ çaldı. (Bu acı acı çalmayı hiçbir zaman anlayamadım) Baktım, arayan bizim Satılmış Ali! “Allah, Allah!” dedim. “Bu adam Almanya’da değil miydi?” Telefonu açtım, ses çok yakınımdan geliyor gibiydi.
Yoldaş neredesin?
Satılmış, asıl sen söyle, sen neredesin?
Kavlangaların altında çay içiyorum; gel!” dedi.
Sözü uzatmayayım; beş on dakika sonra yanındaydım. Değişen bir şey yoktu, bizim; Alilerin en ‘Satılmışı’nın yüzünde muzip bir gülümseme!
Geçen gelişimde konuştuklarımı neden yazıp yayımladın birader?” dedi.
Satılmış, ‘Birader!’ dediyse korkarım. Ardından iyi bir fırça gelir! ‘Netekim’ öyle de oldu.
Yahu yoldaş, memleket özlemiyle geliyorum, seni buluyorum, şöyle eli ağzı düzgün söyleşelim istiyorum, sonra senin kafaya taktığın ayrıntıları dinliyorum, tutuyorsun ne konuşmuşsak gazeteye yazıyorsun!
Satılmış, o zaman bu kez hiç konuşmayalım; susalım. Hiçbirimiz, hiçbir şey anlatmayalım, olur mu?
Vallahi deli bu adam! Ne yaptı biliyor musunuz? Kalktı beni kucakladı, iki yanağımdan öptü! ‘Dur!’ demeye kalmadı;
Şaka yoldaş, şaka! Senin derdin benim derdimdir! Çer-çöp serbest! İstediğini yaz! İstersen konuşma aralarına sıkıştırdığımızsinkaflı sözcükleride yaz!
Yok yahu! O kadar da değil!” dedim.
Çaylarımızı söyledik. Özlemişim yoldaşımı. Az buz çetrefilli günler yaşamamıştık birlikte. Böylesi dostlara can kurban! Yoldaşların hasıdır o; ‘Bir gelir; Pir gelir!
...
Ne olacak bu asfalt, kaldırım falan filan işi?
İş olacağına varacak Satılmış. Yasal süre içinde, anayasal haklarımızı kullanıp hukuksal yollara başvuracağız. Bu ülkede hukuk, mukuk kalmadıysa da yürünecek başka bir yol yok! İşlerse hukuk; herkes rahatlayacak. Yok, işlemezse gereği yapılacak!
Neymiş gereği ki?
Bekle görürsün. Zordur almak bizden kızı!
Hay Allah! Sıkıntılı bir süreç olacak yani!
Olsun yoldaş! YanlışaYanlış!diyemedikten sonra, Cumhuriyet Meydanında bostan korkuluğu gibi dolaşmanın bir anlamı yok!
...
Maç izlemeye gidiyor musun?” dedi.
Biraz uzak düşüyor ama gitmişken hem NK Şiir Evine uğruyor, hem maç izleyip geliyorum. Bu Karabela, gerçekten Karabela! Takım süper!” dedim.
Şaşırarak yüzüme baktı!
Lan sen nereye gidiyorsun maç izlemeye?
Kokaksu’ya!” dedim. “Bizim Mustafa takımı süper çalıştırıyor. Kaç maçlarını izlediysem hepsini kazandılar!
Allah, Allaaah!” dedi. “Çaycuma’nın maçlarına gitmiyor musun?
Cık!’ dedim.
...
Demin birkaç arkadaşı gördüm, oy kullanmaktan geliyorlarmış. Nedir durum?
CHP’nin Delege Seçimleriydi sorduğu.
Bilmiyorum. Daha doğrusu ilgi alanımda değil! Epey bir süre de olmayacak!
Yoldaş, sende bir karamsarlık mı görüyorum?
Hayır yoldaş; karamsarlık değil. Ancak düşünsel çizgisine güvendiğim üç beş kişinin bende düş kırıklığı yarattığını da söylemeliyim. Meğer çoğunun saati 12 Eylül 1980’de durmuş. Ben çıkan gürültüden bir şey var sanmışım. Öyle değilmiş...” diye süren ayrıntılı bir panorama çizdim. Sloganlara yaslanmanın yanıltıcılığını anlattım.
...
Ne yaman çelişkidir şu Çaycuma’nın yaşadığı politik süreç! 1980’den sonra yapılan belediye seçimlerini sağ partilerin soldan gelen adayları kazanırken, onca yıl aradan sonra kazanan sol partinin adayı bu kez sağdan!
Yaman çelişkiyi çözmek kolay Satılmış. Devlet gücüne yaslanan seçmen kendi özüne yakın adamları seçiyor. Bu kez kendi partisini seçerken de sağa yaslanıyor. Bir tür kendini koruma refleksi yani.
İyi de bütün bu yaşananlar sağlıklı bir politik yapıyı göstermiyor ki. Bu savrulmalar eşyanın doğasına aykırı değil mi sence?
Aykırı ama az gelişmiş ekonominin az gelişmiş demokrasisinde az gelişmiş toplumsal sosyoloji egemen oluyor.
Az kuru, az pilav gibi yani?
Evet Satılmışım, az kuru az pilav gibi!
...
Uzunca söyleştik Satılmış Ali’yle. Önümüzdeki hafta dönecekmiş Almanya’ya. Tam kalkarken elime bir poşet tutuşturdu. İçinde sevdiğim marka bir viski vardı. Bu kez ben onu taş gibi kucakladım.
Satılmış, ne olur benden önce ölme! Dayanamam buna!
Gözleri dolmuştu. Hiçbir şey söylemeden yürüdü gitti...