Başta seçilmiş ve atanmış yerel yöneticiler olmak üzere bu kentte ticaret yaparak yükünü tutmuş olan birçok kişi ve birçok siyasi parti yöneticisi sanki hepsi kavilleşmiş gibi Zonguldak köylüsü için, “Zonguldak köylüsü tembel. Ulan dünya kadar arazi bomboş duruyor yumurtayı, sütü bile bakkaldan-marketten alıyor” diyorlar.

Peki, böyle konuşanlar yalan mı söylüyor? Tabii ki hayır az bile söylüyorlar, ama birtakım insanları böyle konuşmaya iten nedenler nedir önce ona bakmak gerek. Bunun içinde biraz geriye gitmemiz lazım.

Zonguldak köylüsü kömür ocaklarında jandarma dipçiği ile çalıştırılmaya zorlanana kadar bu topraklarda afyon, tütün, kendir, nohut, mercimek, mısır, buğday, arpa, yulaf, darı, fasulye, patates, domates, salatalık, patlıcan, biber, kavun, karpuz üretiliyordu.  Bunların yanı sıra küçük ve büyükbaş hayvanlar vardı. Önce “Aşar ve Ağnam                    ( tarım, ziraat ve hayvan) ” vergileri öyle bir yükseltildi ki köylünün ürettiği mısırı buğdayı devlet zorla elinden aldı köylüye mısırın somağı kaldı. Köylü mısır somaklarını değirmende çekip un yaptı ve mısır somağı unundan yaptığı ekmekleri kendisi ve çoluk çocuğuna yedirdi. Ürettiğinden pay alamayan köylü yaptığı üretimi gittikçe azalttı.    

Mükellefiyet yıllarında Zonguldak yöre ahalisinin il sınırı dışına izinsiz çıkışları yasaklandı. Bu yıllarda köylünün tarım, ziraat, hayvancılık alanlarındaki üretim alışkanlığı kaybolmağa başladı.1950 li yılların ortalarında köylü tekrar hayvan, tarım ve ziraata yönlendi. Guruplu işçinin bir ay köyünde kalması tarlada ki üretimin artmasını sağladı. 90 lı yılların başından itibaren kömür ocaklarının özelleştirme-daraltma ve kapatılmalarıyla birlikte köylünün ocakta çalışmayan kesimine erken yaşta emekli olanlar da katıldı.  Ocaklarda çalışan elli bin işçi sayısı on yıl kadar bir zamanda on binlere düşünce Zonguldak köylerinde işsizler ve genç emekliler yığılmaya başladı. İşte bu yıllarda hep göç alan ve il dışına çıkışları yasaklandığı için gurbetçisi olmayan Zonguldak’tan dışarıya günümüzde de devam eden büyük göç dalgası başladı.

Önce işsiz gençler gitti. Sonra onlara yardım etmeye genç yaşta emekli olan babalar gitti, peşinden anneler gitti. Köyler boşaldı. Gidenler içinden yaşlılar, gittikten 5–6 yıl sonra geri dönmeye başladı. Toprakla bütünleşmiş insanları toprak çekiyordu, emekli maaşları da vardı. Kimileri koyun inek, tavuk alıp onları yetiştirmeye başladı, kimileri toprağı işleyip buğday, mısır, karpuz, domates vb. sebze üretmeye başladı.

Başladı ama köylünün ürettiği malın maliyeti hep yüksek oluyordu. Çünkü; eski deyimle adı “ev ineği ” olan ve en fazla 5 kilo süt veren ineğin sütü ile günde 25 kilo süt veren ineğin sütünü süt fabrikaları aynı değerden alıyordu. Yerli ineğini satan köylü çok daha fazla süt veren cins inek aldı. Sütün kilosunu fabrikalar 30–40 kuruşa alıyordu bu ucuzluğa rağmen çoğu zaman köylü süt fabrikalarından alacağını alamıyordu halende alamıyor.  Ürettiği domates, biber ve diğer sebzeler yerli tohum olduğundan verimi azdı ve maliyeti fazlaydı. Pazarda çok ucuza satılan “Hibrit” tohumdan üretilen ve çok verimli olan domates, biber vb. sebzeler çok ucuzdu.  Köylü burada da dönüşüm yaptı ve o da “Hibrit “ tohum kullanmaya başladı. Süt ve sebze üretimi artan köylü tam işini yoluna koymuşken hastalık peşini bırakmadı. Köyde kalıp bu üretimi yapanların çoğunluğu yaşlıydı, bazılarının yanında bir çocuğu vardı. Kendi veya eşi hasta olan köylü hastaneye gittiğinde geride kalan özellikle küçükbaş hayvanlar bakanları olmadığı için ya telef oldular ya da çok ucuza satıldılar. Hastanede uzun süre yatıp çıktıktan sonra tekrar köye gelen köylü artık ne hayvan bakar oldu ne bahçe yapar oldu.

 Köylü bu, toprakla didişmeden duramıyor hepte sırt üstü yatmıyor. Kendi ihtiyacı yanı sıra fazlasını satmak istediğinde pazarlama sorunu çok fazla. Bir çuval biberi veya bir kasa domates-salatalığı öyle toplayıp Çaycuma’nın, Beycuma’nın köylerinden Zonguldak pazarına taşımak kolay değil. Satılamaz ise geri getirmek büyük sorun. evet Zonguldak köylüsüne tembel diyenler; köylü mü tembel yoksa sistem mi bozuk.

Zonguldak’ın seçilmiş ve atanmış yöneticileri sizler; Başta Kömür işletmeleri, askeri kışlalar, hastaneler, personeline yemek çıkaran kurum kuruluşlar, tükettiğiniz sütü, yoğurdu, peyniri, sebzeyi doğrudan köylüden alın. Bu şekilde hem üretime katkınız olsun hemde hayvancılık, tarım ve ziraat alanında yerli ırk korunmuş olsun… “Bu iş olmaz” diyip karamsar olanlar, köylüye kooperatif aracılığı ile böyle bir olanak yaratın ve köylümüzün ne kadar çalışkan ve üretken olduğunu görün… Hem sonra yerin yüzlerce metre altında ölüm hep koltuğunda olan insanlar tembel olur mu?