EDİTÖRÜN NOTU

 

Bildiğiniz gibi yarın büyük işçi yürüyüşünün 24’üncü yıl dönümü. Bundan tam 24 yıl önce bir 4 Ocak 1991 günü devrin hükümetinden gerekli ilgiyi görmeyen ve hak ettiği ücreti alamayan, devrin cumhurbaşkanından da olumlu yaklaşım bulamayan ve günlerdir il merkezinde yürüyüşler yapangrevdeki on binlerce maden işçisi eylemlerini Ankara’da sürdürme kararı almış ve günün çok ağır kış şartlarına göğüs gererek yanlarında aileleri, ellerinde bayraklarıyla yollara düşmüş ve Ankara’ya doğru yola çıkmışlardı.

Tüm Zonguldak halkı arkalarındaydı…

İşçi yürürken yüzlerce özel araç kent merkezinden kalkıp yanlarına gidiyor, yürüyüşçülere erzak, sigara, kışlık giyecek takviyesi yapıyorlardı. Geçtikleri yerlerde de civar köylüler maden işçisini bağrına basıyor, evini dükkânını onlara açıyorlardı. Yolda birkaç kez güvenlik güçlerince durdurulmak istenen maden işçileri ve aileleri pes etmediler, yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler…

Araştırmacı gazeteci yazarımız Ekrem Murat Zaman Zonguldak madencilik tarihinden önemli kesitler vermiş, Osmanlı dönemlerinden bu yana maden işçisinin kazanmak istediği haklar için ortaya koyduğu mücadelelere ve o dönemlerin sendikal faaliyetlerine dikkat çekerek günümüze kadar akıp gelen bir başkaldırı sürecini çeşitli açılardan irdeleyen bir araştırma yazısı kaleme almış.

Yazıyı beğeninize sunuyoruz…


Büyük Madenci Grevine Giden Süreç

Cumhuriyet öncesinde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında örgütsüz olan maden işçisi, örgütlülüğün bilincinde olmadığı gibi iş kazaları sonucu can vererek ya da sağlıklı yaşam hakkını kaybederek maden ocaklarında çalışmak zorunda bırakılır.

Osmanlı topraklarında, 1908 yılından sonra başlayan hak ve çıkarların savunulması hareketleri maden işçilerini de etkiler. Cumhuriyet öncesinde maden işçilerinin eylemleri, işverene tepki olarak başlar. Cumhuriyetin kuruluş döneminde Kömür Havzası Amele Kanunu’nun sağladığı haklarla devam eden örgütsüz işçi hareketleri, Amale Birliği Kanunu’nun çıkış nedenini de oluşturur. Kömür havzasındaki maden işçisinin iş güvenliği ve sosyal güvenliği sadece, Amale Birliği Yasası kapsamında ele alınır.

Ekonomik-demokratik hak mücadelesine tepki olarak işçi eylemlerini zayıflatmak ve ortadan kaldırmak amacıyla ilk yasaklamalar, 8 Ekim 1908’de yürürlüğe giren ‘Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-i Muvakkat’ (Geçici Grev Kanunu) ile başlatılır. 27 Temmuz 1909’da çıkarılan ‘Tatil-i Eşgal Kanunu’ ile de “genel hizmet yapan kuruluşlarda sendika kurulması yasaktır” şeklinde bir düzenleme yapılarak işçi örgütlenmeleri kısıtlanır. 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra da işçi örgütlerinin ve sendikaların varlığını sürdürmesi olanaksız hale gelir.

İki dünya savaşı arasındaki ‘Dünya Ekonomik Bunalımının’ ardından 1940’lı yıllar da İkinci Dünya Savaşı’nın acıları ile geçer. Bu dönemde, Zonguldak maden işçisi karın tokluğuna ve zor koşullarda kömür üretmekle mükelleftir. Hatta çalışma koşullarının güçlüğü nedeniyle ölümüne çalıştı da denebilir.

Sendikalar konusundaki kısıtlamalar 1938 tarihli ve 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu’nda da varlığını sürdürür. Cemiyetler Kanunu’nun 17 Kasım 1946 tarih ve 4919 sayılı yasanın değiştirilen 9. Maddesiyle sınıf esasına dayalı dernek kurma yasağı kaldırılır. Bu özgürlük kısıtlamanın kaldırılmasından sonra  ‘Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Derneği’ kurucu üyeler tarafından kurulur. Derneğin ilk Genel Kurulunda 26 maddelik dernek tüzüğü kabul edilir. Dernek Yönetim Kurulu başkanlığına Memduh Süer seçilir. Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Derneği’nin kuruluş tarihi, Zonguldak’ta sendikacılığın başlangıcı olarak kabul edilir.

26 Şubat 1947’de 5018 sayılı -grev ve siyaset yapma yasaklı- ‘İşçi ve İşveren sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Yasa’ yürürlüğe girer. Bu yasayla her türlü ad altında faaliyet gösteren işçi ve işveren derneklerine, sendika hüviyetine sahip olma hakkı tanınır. ‘Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Derneği’, yürürlüğe giren sendika yasası gereğince, 9.4.1947 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulda, gerekli tüzük değişikliğini yaparak ‘Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Sendikası’ adını alır. Sendika başkanlığına Mustafa Koçer’i seçilir. 1948’de sendikanın adı Zonguldak Maden İşçileri Sendikası (ZMİS) olarak değiştirilir. Adı sendika olmakla birlikte hiçbir sendikal hakka sahip değildir.

18 Ağustos 1958 tarihinde merkezi Zonguldak’ta olmak üzere, Zonguldak Maden İşçileri Sendikası, Zonguldak Maden Başçavuşları Sendikası, Zonguldak Maden Katipler Sendikası, GLİ Tunçbilek Sendikası, Ergani Bakır İşletmeleri Sendikası, Divriği Demir Cevheri Sendikası, Armutçuk Maden İşçileri Sendikası olmak üzere 7 sendikadan oluşan ve 40 bin çıvarındaki üye ile ‘Türkiye Maden İşçileri Federasyonu’ kurulur. Federasyonun Kurucu Genel Başkanı Ömer Karahasan'dır. Genel Merkezi Ankara'da bulunan ve ilk genel kurulunu 1959'da gerçekleştiren Federasyon hızla genişler. İlk genel kurulunda Maden İşçileri Federasyonu Genel Başkanlığına Kemal ÖZER seçilir.

Maden İşçileri Federasyonu 20.07.1960 tarihinde, 35 sendikayı bünyesinde barındıran 80 bin civarında üyeye sahip bir federasyon olarak 31 Temmuz 1952 tarihinde Ankara’da kurulan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (Türk-İş’e) üye olur. Sendika var. Fakat Toplu İş Sözleşmesi hakkı yoktu. Grev yasaktır.

1959’da Sendikanın talepleri doğrultusunda Zonguldak’ta oluşturulan Asgari Ücret Komisyonu’nun aldığı kararlar EKİ yönetimi tarafından uygulanmaz.  Zonguldak Maden İşçileri Sendikası’nın ikinci başkanı ve aynı zamanda Türk-İş’e bağlı Türkiye Maden İşçileri Federasyonu’nun genel sekreterliğini de yapan Mehmet Alpdündar’ın, Komisyon üyesi ve sendika yetkilisi olarak; “Grev yasaktır, fakat üretimi düşürmek yasak değildir” şeklindeki açıklaması işveren ve bakanlık tarafından şiddetle tepkiyle karşılanır. Alpdündar bedel ödediyse de kazanan işçi örgütlülüğü olur.

1961 Anayasası ile Toplu İş Sözleşmesi hakkı tanınmasından ve 15 Temmuz 1963 tarihli 274 Sayılı Sendikalar Kanununu ile 275 Sayılı ‘Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’ çıkarılmasından sonra, 1 Ekim 1963 tarihinde başlayan 1. Toplu iş Sözleşmesi görüşmeleri 1 Ocak 1964’e kadar sürer. İlk Toplu İş Sözleşmesini bağıtlayan Sendikanın, üye aidatlarını yükseltmesiyle sendika gelirlerinin aniden dört katına çıkarmasıyla profesyonel sendikacılığa geçiş de başlar.

Bu yapılanmanın da etkisiyle 1963 yılından sonra sendikalı işçi sayısı giderek artarken, sendika içi çatışmalar da artar. Zonguldak Maden İşçileri Sendikası kuruluşundan sonra birçok olağanüstü ve çok sayıda olağan genel kurul toplantısı düzenlemek zorunda kalmasına karşın muhalefeti hiç bir zaman dindiremez.

1960 sonrası ilk işçi hareketi, 1963’te olur. 1965 – 1968 yılları arasında ilki kanla bastırılan, dört işçi hareketi yaşanır. Bu işçi hareketleri 70’li yıllarda da devem eder.

60’lı yılların başında yapı kooperatifçiliği ile başlayan tüccar sendikacılık anlayışı, bu kez de Maden Mağazasını kurar. Maden Mağazası, üyelerine "ucuz emtia temin etmek gayesiyle" mağazalar zincirine dönüşünce, bir bölüm üyenin ciddi tepkisine neden olur. Giderek boyutu büyüyen olaylar, sendika aleyhine sokak gösterilerine kadar varır. Daha sonra da üyeler arasında olağanüstü genel kurul için imza toplanmaya başlanır. Mehmet Alpdündar, 1964’te toplanan ve gayri nizami saydığı olağanüstü kongrede başkanlıktan uzaklaştırılınca aynı işkolunda yeni bir sendika kurma girişimini başlatır ve 5 Temmuz 1966 da Türkiye Maden İşçileri Sendikası’nı kurulur.

Havzada, yetkili Zonguldak Maden İşçileri Sendikası dışında; Teknik Maden Makine Elektrik Sanayi İşçileri Sendikası, Armutçuk Sanayi İşçileri Sendikası, EKİ Motorlu Taşıtlar Sendikası, Türkiye Maden Barutçular Sendikası, EKİ Ulaştırma Demiryolu Bakım Sanayi İşçileri Sendikası, Maden Katipler Sendikası, Türkiye Maden Başçavuşları Sendikası, Kozlu Bölgesi Maden İşçileri Sendikası, EKİ Merkez Atölye Sendikası, EKİ Demiryolu İşçileri Sendikası, EKİ Yerüstü İşçileri Sendikası, Üzülmez Bölgesi İşçileri Sendikası, EKİ Yevmiyeli Memurlar Sendikası, Elektro Mekanik Memurları Sendikası, Kilimli Maden İşçileri Sendikası olmak üzere 20 ye yakın toplu sözleşme hakkı olmayan dernek niteliğinde sendika bulunmaktaydı. Sendikanın yan kuruluşu gibi faaliyet gösteren bu dernekler, Zonguldak Maden İşçileri Sendikası’nı muhaliflerden koruyor ve delege tabanını oluşturuyordu.

1960–1990 yılları arasında Zonguldak’ta sendikacılık çok güçlüydü. Bunun en önemli nedeni de, sendikanın 50.000’in üzerinde üye sayısına sahip olasıydı. Sahip oldukları oy potansiyeli sendikacılara politik güç kazandırıyordu. İktidarlar değişse de bu güç değişmiyordu. Atamalar bu politik güçle yapılıyordu. Bu güce karşı çıkan yöneticiler ya çeşitli ikna yöntemleriyle yola getiriliyor ya da görevden alınıyordu.

Zonguldak’ta kurulup Türkiye Çapında hızla örgütlenen Türkiye Maden İşçi Sendikaları Federasyona bağlı 34 sendika, 70 bin işçi bulunmakta, 1977 yılında federasyona üye işçi sayısı 100 bini aşmıştı.

1983 yılında çıkartılan 2821 ve 2822 sayılı yasalarla yapılan düzenlemeye bağlı olarak Türkiye Maden İşçi Sendikaları Federasyonu da, 3 Temmuz 1983 yılında gerçekleştirdiği olağanüstü genel kurulunda ‘Türkiye Maden İşçileri Sendikası’ (Türkiye Maden-İş) adını aldı. Daha önceden federasyona bağlı olan sendikalar, Türkiye Maden-İş'in şubeleri oldu. 22 Temmuz 1983’te, sendikalar yasasına uygun olarak, işkolu esasına göre Genel Maden İşçileri Sendikası ‘GMİS’ olarak adı değiştirildi.

Sendikal dönemde 3 kez yasal grev ilan edildi. Bunun ilki 5. toplu sözleşme döneminde ücretlerdeki anlaşmazlık üzerine 18 Kasım 1972 tarihinde grev kararı alındı. Ücretlerde anlaşma sağlanması üzerine grev kararı kaldırıldı. İkinci olarak 13. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde ücretlerde anlaşmazlık çıkması üzerine 29 Kasım 1988’de grev kararı alınmış ancak, grev başlama gününden bir gün önce anlaşma sağlanması üzerine grev kararı uygulaması kaldırıldı.

Özelleştirme–taşeronlaştırma–sendikasızlaştırmanın temellerinin atıldığı 24 Ocak 1980 Kararları ile ‘Serbest Piyasa Ekonomisi’ uygulamalarına girişildi. Bu uygulananın eksik yönlerinin 12 Eylül iktidarı tarafından tamamlanması bekleniyordu. KİT’lerin ıslahı ile başlatılan uygulama, %80’i kamu işletmecisi ülkemiz madencilik sektörü bu süreç sonucunda, 1980’li yıllardan itibaren uygulamaya sokulan ‘Devletin Küçülmesi’ söylemi ve ‘Özelleştirme–Kapatma’ dayatmaları ile karşı karşıya bırakıldı.

Bağımsızlığın ve Devletleştirmenin sembolü EKİ (yeni adıyla TTK) ‘1 verip 7 alan’ kurum konumuna düşürüldü. Kömürün nereden olsa alınacağı, stratejik bir maden olmadığı savunularak, ‘en zararlı KİT’lerin içinde yer alan TTK, özelleştirme ya da tasfiye’ girişimlerinin başlıca hedefi haline getirildi. Bu plan büyük ölçüde tuttu, TTK ‘hazineden geçinen bir asalak’ olarak görülmeye ve gösterilmeye başlandı.

Sözleşmeli personel yasasıyla memur ücretleri giderek artarken işçi ücretleri kabul edilir düzeyde değildi. Ücretlerin kabul edilir seviyeye çıkarılması için işçi, yüksek oranda zam beklentisi içindeydi. Böyle bir dönemde Şemsi Denizer, Mehmet Tezer’in istifasından sonra 4.7.1989 tarihinde yönetim kurulu kararı ile GMİS Genel Başkanı oldu.

24 Şubat 1990 tarihinde, tüm sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yapılan büyük miting, daha sonra olacakların habercisiydi. Maden işçisinin “onurlu ve insanca yaşam” isteyen haklı talebi, 1990 yılı boyunca direniş, toplantı, söyleşi, panellerle ve tüm kitle örgütlerinin ortak katılımı ile oluşan Temsilciler Kurulu tarafından, “Zonguldak’ın, Türkiye’nin kamburu olmadığı” tüm Türkiye’ye anlatıldı. Bu dayanışma işçinin haklı ücret mücadelesinin yanı sıra, Hükümet’in gözden çıkarmaya kararlı olduğu TTK ve Zonguldak’ı yaşatma çabasıydı. Bu nedenle, siyasi farklılıklar kalkmış, Zonguldak halkı birbiri ile kenetlenmişti.

Yılların birikimiyle bilinçli bir “tabanın sesi” hareketine sahip Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) üyesi 48 bin işçi, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine, 30 Kasım 1990’da greve başladı. İşveren 4 Aralıkta lokavt ilan etti.

Zonguldak halkı da grevi aktif olarak destekledi. Bu destekle 4 Ocak 1991’de Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyenler 100 bin kişiydiler.  Barikat ve tutuklamalarla engellenen ‘Ankara Yürüyüşü’, 8 Ocak 1991’de isteklerin yerine getirileceği sözü alınarak Mengen barikatında bitirildi. Grevin 57. gününde, 25 Ocak 1991’de ‘bir koyup beş alma senaryolarının yazıldığı’ Körfez Savaşı nedeniyle, grevin 60 gün ertelenmesi kararı alındı.  6 Şubat 1991 Çarşamba günü Toplu Sözleşme imzalandı.  

Kömür havzasının iki ay süreli ilk grevine giden süreç de böyle sonuçlandı.  ‘Büyük madenci grevi’ olarak tanımlandı. Grevin efsaneleşmiş ismi Şemsi Denizer ise, 1991'de SHP'den Zonguldak’tan milletvekili adayı oldu, fakat seçilemedi.1992 yılında Türk-İş Genel Sekreterliğine seçilen Denizer, GMİS Genel Başkanlığı ile birlikte bu görevi de yürütüyordu.

Şemsi Denizer, Türkiye’de sendikal hakların, ILO’nun belirlediği alt sınırlara çıkarması isteminin dile getirildiği yıllarda, 6 Ağustos 1999, Cuma günü henüz 48 yaşındayken evinin önünde öldürülmüş olması Türkiye ve Zonguldak işçi örgütlülüğü açısından büyük bir kayıptı...

1980’de 3 milyon SSK’lı işçinin yarısı sendikalıyken, 2010 başında 9,5 milyon SSK’lının ancak %6’sı sendikalı, bir başka deyişle sendikalılık oranının % 5 olması ve Zonguldak kömür havzasında bugün gelinen nokta sendikal örgütlülüğün içinde bulunduğu durumun en önemli göstergesi…