Ereğli’den Amasra’ya uzanan 2000 yılın üzerinde tarihe sahiplik eden kentler ve ticaret merkezleri üzerinde Zonguldak kuruldu. Kalkeri yararak yüzeye çıkan 300 milyon yaşındaki “karbonifer penceresi” üzerindeki sanayi ve sosyal tesislerin varlığıyla oluştu şimdiki yerleşim... Tarihi mirasını ve doğal güzelliklerini korumaktan daha çok, kömürü korumak üzerineydi bütün yasalar... Burası, iyi kömüre sahip olan bir havzaydı. Çağ da, buhar çağıydı. Kral kömürdü. Bu süreçte 1899’da Kaza, 1924 yılında da il merkezi oldu, olmaması gereken yerde.

Havza, sadece denizyolu ile bağlıydı Osmanlı Dersaadeti İstanbul’a... Maden ocaklarından, Zonguldak limanı ile Kozlu ve Kilimli koylarındaki iskelelere kömür, şimdiki kentlerin içinden geçen demiryoluyla taşınıyordu…

1930’lu yıllarda, şehir mi kalksın? Zonguldak şehrinin içinden geçen ve limana kömür çeken şimendifer hattı mı? Tartışmalarında karbonifer penceresi üzerinde kalan yine kent oldu. Uzun yıllar tartışıldı, kent ve kömür. Kömürün galibiyetiyle sonuçlandıysa da tartışmalar, her defasında kıyılamadı, yerin altıyla ve üstüyle de planlı -kömürle özdeş- iki katlı kente...

Sonunda, İl merkezindeki kömürün üzerine dört belediye yerleşti. Halk ise güçlü EKİ döneminde kömür gerçeğiyle yaşamak zorundaydı. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kentler, kömürle birlikte yaşamayı öğrendi. Endüstri kenti olmanın özelliği, göç alan kent olmanın yarattığı sorunlarla boğuştu.

Cumhuriyetin başkenti Ankara’yı 1927 – 1937 yılları arasında kömüre bağlayan demiryolu, İkinci ulaşım aracı oldu. Demiryolu üzerine olunca konu: “Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.” dizeleri geliyor akla. Bu dizedeki kömürü, demiri ve enerjisiyle övünç ve bu övüncün haklı gururu, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tarihsel öyküsüyle, “Kömüre Giden Demiryolu” yapımında gizli…

1950’lere kadar, madene ‘amele’ taşıyan köy şoseleri dışında, kentler arası ulaşım aracı karayolu, burada söze konu değildi. Demiryolu tamamlanınca, ilk yapılacak iş kömürde üretim artışını hedefleyen seri yükleme limanıydı. Demiryolu ağına da yapılacak yeni liman bağlanacaktı. Düşlendiği gibi de oldu. 1957’de tamamlandı proje. Yeni limanın yanındaki Ereğli Şirketi eski Lavuarlarından kalan alana ‘Zonguldak Merkez Lavuarı’ da yapıldı. Hem de Lavuarı ve yeni limanı demiryoluna bağlarken, İnönü köprüsüyle karayoluna kesintisiz şekilde düzenlendi. Ta ki 70’lerde İstanbul yolu için liman ve Lavuar tesislerini ikiye ayırıp ortasından İstanbul yolu geçinceye kadar.

Bir taraftan Bartın ve Karabük il olmak için çıkmaya çalışıyordu, bu kozalaktan. Gelişmeler Zonguldak kentlerini daha da büyüttü... O zamanlar -karayolu bile olmayan- Zonguldak, Türkiye ziyaretine gelenlerin gururla gezdirildiği örnek sanayi kentiydi… Uzun yıllar o eski mirası ve maden şehitleriyle yaşadı…

Yeni bir planlamaya gereksinim vardı. ‘Belediyeler Birliği Planlama Örgütü’ 1970’lerde, ‘Zonguldak Metropoliten Alanı’ ile planlanmaya çalıştı kömür üzerine kurulu dört belediyeyi...

Bunlar yapılmıştı yapılmasına da 40 yıl zor dayanabildi kent kimliğini oluşturan tesisler, insanlığın yok edici etkisine... Egemen güç değişirken gelişen şehir, yutunca kömürü... Bu tesisler: “kentin önünü  tıkayan” bir ur gibi görülmeye başlandı. Önü açılmalıydı kentin, sözüm ona! İktidarda kim olursa olsun, sırasıyla yıkılmalıydı. Kok Fabrikası, Vilayet Binası, İşçi (mükellefiyet) Müdürlüğü binaları derken, 2000 yılı öncesinden gelen gündemle geçmişin bütün izleri kentin ortasından silinmeliydi.. 2005’den sonra da sıra Merkez Lavuarına geldi.

Bütün bunlar olurken adında koruna – güzelleştirme olan çıkar derneklerinin hiç sesi çıkmıyordu. Tarihi yapıları ve endüstri mirasını korumayı önerenlere; “Kentin Önünü Tıkayanlar” yakıştırması yapılıyordu. Oysa koruma öneren kent sahiplerine göre: “Kömürle doğan ve kömürle kent kimliğini oluşturan tesislerin kent yaşamının bir parçası haline getirilmesi endüstrileşme tarihi bakımından oldukça önem taşıyordu. Aynı zamanda hem Zonguldaklılar hem de tüm Türkiye için ülkemizin endüstri yapıtlarının korunması ve gelecek nesillere aktarılması gerekiyordu.”

Bu gerekçeyle, Türkiye için ülkemizin endüstrileşme tarihinin kayda değer yapıtlarından biri olan Zonguldak Lavuar (Yıkama) Tesislerinin, ‘Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ tarafından tescillenip endüstri mirası olması sağlandı. Endüstri yapılarının tescili de  yetmedi korumaya.

Kendi önünü açmak isteyenler, Kentin önünü açmak adına başarılıydı. Ne kadar planlı kurulduysa kent, bir o kadar plansızca, aceleyle yapıldı yıkım. 2007’den sonraki gelinen nokta bu...
“Kentin Önünü Tıkayanların” da katkılarıyla, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, ‘Zonguldak Merkez Lavuar Alanı Değerlendirme Projesi’ adlı yarışma ile bu kente dair düşler kurdurdu mimarlık fakültesi öğrencilerine... Yıkımdan geriye kalan tesislerin halkın hizmetine sunulması, 80 bin metrekarelik açık alanın ise kamu malı olarak halkın sosyal kültürel ihtiyaçlarını karşılama amaçlı kullanımının planlanması üzerineydi bu düşler... Halkın katılımını sağlayarak kenti ilgilendiren bir projeyi tartışmaktı amaç.

Bu düşlerin ardından ‘Zonguldak Lavuar Koruma Alanı ve Çevresi Koruma, Planlama, Kentsel Tasarım ve Peyzaj Düzenleme Proje Yarışması’ Zonguldak Belediyesi tarafından düzenlendi.  30 Haziran 2010 tarihinde yapılan yarışmanın tanıtımında hukuki sorunların çözüldüğünü söyleyen Belediye Başkanı: “Proje üzerinde 25 günlük düzeltme süreci olacak. Bizim öngördüğümüz bazı noktalarda proje üzerinde talepte bulunacağız. Kendimce 3 aylık dönem öngörüyorum. Bir an evvel kente bunu kazandırmak istiyoruz” dedi.
 
Sadece vaatler bununla kalmadı. Yıllar geçti aradan. Birkaç seçilmiş ya da atanmış yetkili geldi gitti değişen pek bir şey olmadı. Zonguldak son 20 yılda hizmet almadı. Hayali projelerle havada uçarken beton yendi kömürü ve kömürün kültürünü…

Birileri servet yaparken kömürden ve demirden, kömürün ve demirin kahrını çeken Zonguldaklılar, tabii ki en iyisine layık. Bu halk bunu hak etmiyor. Zonguldaklının başka Zonguldaklıları şikâyet etmesinin anlamı ve yararı yok.   
 
Zonguldaklı, bir kaç noktada Trafiğin akışını kesintiye uğratan yerlerde düzen bekliyor. Derenin kokudan kurtarılmasını istiyor. Karayolu ile demiryolu kesişmesine çözüm bekliyor. 600 adımlık şehir içi bağlantılarının trafik kurallarına uygun bir şekilde düzenlenmesini bekliyor. Başlamış yatırımların -diğer illerde olduğu gibi- tamamlanmasını bekliyor. Zonguldak’ın bilincinde olanlar da, -İthal kömüre dayalı termik santrallerle- yaşanmaz hale getirilmemesini istiyor.

“Zonguldaklılar, en iyisine layık” demenin tek başına bir anlamı olmaz. İyi niyetle beklemenin bir yararı yok. Verilen hizmetin ve yapılacak çalışmaların en layıkıyla takipçisi de olmalı Zonguldaklı.
 
Kentlerin güzelliği; doğallıklarının, tarih içinde sahip olduklarının korumalarıyla ölçülür. Güzel kente de iyi yurttaşlar sahip olur. Çünkü dünyanın her yerinde, kent sorunlarına umursamaz kişi sessiz yurttaş değil, kötü yurttaş kabul edilir.