Şehrimizi genişletmek, alternatif yollar yapmak ve büyük projelerle yeni baştan imar etmeliyiz. Artık Zonguldak’ın şehir alanı, kendini taşıyamıyor. Yeni açılımlar, yeni projeler yeni zihinler gerekiyor.

Örneğin Gazipaşa caddesi, Zonguldak’ın İstiklâl caddesi olsun. Yıllar sonrasını da gözeterek bir çevre yolu düşünülmeli. Kapuz, Uzunkum, Yeşil Mahalle, Yeni Mahalle ve İnağzı Mahalleleri ile Kilimli – Çatalağzı istikametine oluşan trafik yoğunluğuna karşı Mithatpaşa tüneli acil bir şekilde tamamlanmalı artık. Ankara istikametinden gelen araçların İstanbul’a geçişi içinse çok kullanışlı bir çevre yolu düşünülmeli.

Artık Üzülmez ya da İkinci Makas taraflarından Kozlu’ya uzanan üç şeritli bir çevreyolu mu inşa edilir yoksa şehrin altından 1-2 kilometrelik alt geçitli bir çevreyolu mu düşünülür bilemiyorum; ama 18 yıllık tek başına iktidar olan Ak Parti milletvekillerine çok büyük görevler düştüğüne inanıyorum.

Her şehirde hayata geçirilen devasa projelerin, hazır solun kalesi olarak değerlendirilen Zonguldak Belediyesi de büyük başarıyla kazanılmışken, bu şehre kalıcı bir çivi çakmak, iktidar partisi çevrelerinin boynunun borcu olmuştur, zannediyorum!  

Dolayısıyla çevre yolu ve şehir içi alternatif yolun da açılmasıyla birlikte Siyah Akar Zonguldak’ın deresi/Yüz karası değil, kömür karası/Böyle kazanılır ekmek parası… dizelerine konu olan yeşilliğin bin bir tonuyla bezeli Üzülmez vadisinden Gazipaşa caddesi ve nihayet insanlarımızı masmavi Karadeniz’e buluşturan harikulade bir caddesi olmalı bu şehrin… Sadece yayalara özel… İnsanların çoluk çocuğuyla özgürce gezip dolaşabileceği… Engelli ve bebek arabası gibi araçların da hesap edilerek geniş ve ferah kaldırımları olmalı… Oturma yerleri, kaykayla gezinen çocuklar gençler, bisikletle dolaşan bilinçli sakinleri olmalı artık bu kentin… Öte taraftan Kozlu’dan Zonguldak Kapuz ve Kilimli’ye uzanan sahil ve yürüyüş yolu hayata geçirilmeli…
Dereye atılan çöpleriyle değil, dereyi ve doğasını gözü gibi koruyan Zonguldak, insanıyla örnek olmalı…

Çok mu hayali bir şey yazdım diye tekrar tekrar okuyorum satırları…

İnanın eksik bile yazdığımı düşünüyorum. Bunun benzeri Ereğli sahilinde var, birçok Anadolu şehrinde var… Eskişehir gibi büyükşehirlerde zaten var…

Hatta Çaycuma’da benzer çabalar var…

Bendeniz ortaokul ve lise yılarımı Eskişehir’de geçirdiğim için buraya ayrıca parantez açmak istiyorum.

1990 – 1999 yılları arasında 10 yılım geçti. İlk zamanlar yazın tozdan, kışın çamurdan geçilmezdi Eskişehir sokakları… Hele şehrin içinden geçen bir Porsuk çayı vardı ki tam bir felaketti… Dereye atılan pet şişeleri, bidonlar, plastik eşyalardan ve yazın pis kokudan durulmazdı etrafında… Orada çöplerin denize akması da söz konusu olmadığı için yıllarca derenin yüzeyinde plastik evsel atıklardan kalın bir yüzey oluşmuştu… Aradaki kurbağa sesleri de pis kokun habercisi olurdu…

Ama ne zaman ki Avrupa kentlerindeki mimari anlayış ve şehirleşme dikkate alındı, işte o andan itibaren adım adım Türkiye’nin Paris’i oldu Eskişehir… Her yıl yaz döneminde memleketim Bilecik’e gittiğimde mutlaka oraya uğrar, 30 yıllık gelişimini anımsarım. Ve sonra 30 yıllık süreçte Zonguldak’ın gerilemesini düşünür üzülürüm. Tam bir gerileme dönemi…

Elazığ’da bir deprem oldu, onlarca can gitti. Zonguldak’ta yıkılması gereken binalar ne olacak? Hiç girişim yapıldı mı?  Acılık’ta bir sağlık kuruluşu, merkez çarşısı ve Fevkani köprü gibi tehlike arz eden yapılarla ilgili çalışma var mı?

Maden, yani Havza-i Fahmiye kanunuyla kurulan ve deprem riski bulunan Zonguldak’ta 15 -20 katlı binalara nasıl izin verilebiliyor?
5 katlı olması gereken memlekette binalar nasıl 10-15 katlara yükselebiliyor? Anlayan varsa beri gelsin!

İşsizlik, kaçak ocaklar, şehirleşme sorunu vs saymakla bitmeyen dertlerimizle baş başayız…

Umut
suz olmaz.

Umutluyuz, ancak birlik beraberlik şart. Kentin sorunlarına karşı herkesin ortak duruş sergilemesi gerekir.

Birlikten kuvvet doğar.

Ferah bir şehir ortamında güzel bir hayat yaşamak istiyorsak buna mecburuz.

İşte bir şehir hayalinin bana yazdırdıkları bunlar…