Bu vatan; içinde Atatürk olan her şey ile vardır. Vatanı var eden her şeyde de Atatürk vardır. Bugün 19 Mayıs ATAM’ın doğum günü. Bu ülkede yaşanan en muhteşem şey şüphesiz yetmişiki buçuk milletin üşüştüğü bir vücudu, yaralı bereli de olsa toprağa düşürmeyenlerin kazandığı zaferdir. O zafer ki içinde herkes vardır ama önce Mustafa Kemal ATATÜRK vardır.
Son yıllarda milli benliğimizin yegâne timsali olan Milli Bayramlarımızı görmezden gelme çabaları ve askeri vesayetin hatırlatıldığı savına bağlanan törenlerin savsaklanması ve önemsizleştirilmesi bir milletin militarize olmasını değil Milli Bayramlarına olan tutku bağını ortadan kaldırmaya hizmet etmektedir. Bu iklimdir ki çocuklarımızın askerliğe ve yurt bilincine olan ilgisi ve sevgisini de yok etmektedir. Biz asker bir milletiz ve hep de öyle kalacağız. Ruhumuzda özgürlük ve bağımsızlık meşalesini yakmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ten, Alparslan’dan, Fatih’ten ve Gazi Osman Paşa’lardan mirastır bize bu hissiyat. O hissiyatı alırsanız Türk Milletinin içinden içinde millet olan hiçbir şey bırakmazsınız. Bu ulus; ekmeğini taştan çıkarttığı gibi vatan topraklarını da söke söke geri almış bir ulustur.Nice yiğitler dağlarda taşlarda ölüme yata yata almıştır bu toprakları.
İçinde Atatürk olan her şey aslında bu ulusu ve onun sarsılmaz iradesini simgelemektedir. Bugün 19 Mayıs, dün akşam tekrar tekrar dinledim o marşları. Şimdilerde militarizm adı altında bizlere önemsiz ve değersizmiş gibi gösterilmeye çalışılan o marşlarda, Gençlik, Sakarya, İnönü, Çanakkale, Eskişehir, Erzurum, İzmir’in Dağları, Plevne, Karadeniz ve Akdeniz anlatılıyordu. Dağ başının duman aldığı zamanlarda gümüş derelerin durmadan aktığı, bir umut gibi güneşin ufuktan doğacağı ve yürümeye devam edilmesi isteniyordu, Türk askerinin asla geri dönmediğinin arş ileriile anlatıldığı, müzikle dolu ULUS olma bilincinin yaşandığı günlerde, Anadolu’nun kan ağladığı zamanlarda, pek gamlı olduğumuz, Kemal Paşama yetiş dediğimiz, Ankara’nın taşının bile gamlı olduğu günlerde Samsun’dan doğan güneşin Anadolu’da yarattığı heyecan anlatılıyordu.
İçinde asker, içinde Anadolu, içinde Atatürk olan her şey Türk ulusudur. O günlerde gözlerimizin yaşını silerken, Düşmanı esir almamıza olan şaşkınlığımızı feleğin işi gördüğümüz günlerde pek şanlı olduğumuzu unutmamalı, bu değerleri eski Türkiye olarak önemsizleştirmemeliyiz. Öyle ki; siz kendi değerlerinizi ve milli hissiyatınızı önemsizleştirirseniz, elin oğlu o hissiyatınızı paçavraya çevirmek için 102 yıldır beklemektedir. Ne demişti Lozan’da Lord Curzon;“Konferanstan bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğumuza bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.”Onlar hiç o günü unutmadılar, unutmayacaklar.
Onların kolladığı bu fırsatı bulabileceği zamanlar içinne demişti Yüce Atatürk; “İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.” Evetonlarhalao günü bekliyorlar. Onun için hala Suriye’deler, Irak’dalar, Doğu Akdeniz’de ve hatta hala Çanakkale’de yedikleri darbenin hırsı ile Saros’talar, 1915’de ulaşamadıkları Karadeniz’deler.
Çevremizde ateşten bir gömlek oluşturup içimizdeki hainleri vasıtası ile Ata’mızın dediği gibi “ Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” Yapmadılar mı? Denemediler mi? Hatta Yüce Önderin dediği gibi “Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” Dememiş miydi? Şimdi ileriye bakabilmenin yegane yolunun geçmişi unutmamak olduğu ve milli hassasiyetleri önemsizleştirmemek gerektiğini görmüyor muyuz? O bayramlarda sert adımlarla yürüyen askerlerin aslında minik yüreklerdeki vatan sevgisini harekete geçirdiğini görmüyor muyuz? Bir ulusun hissiyatlarından vatan sevgisini çıkartmak istiyorsanız onun en değerli varlığını yok etmeniz yeterlidir. Türk ulusunun en değerli varlığı hiç kuşku yok ki egemenlik ve bağımsızlık bilincidir. Bu bilinci besleyen yegane değer ise Milli Bayramlardır. O bayramlar içlerinde Atatürk olan bayramlardır. İşte içinde Atatürk olan her şeyi yok etmek demek Milli Bayramları yok etmek demektir.
O bayram günlerinde hastalanmak veya o günün anlam ve önemini hafifletmek işte o 102 yıldır bekleyenlerin tam da beklediği zamanlardır. Ne demişlerdi “Bir gün bunları cebimizden tek tek çıkaracağız”. Eğer bizleri cepten çıkacak bedellere mahkûm hale getirmek istemiyorsak Milli Benliğimize ve Milli Bayramlarımızı kaybetmemeliyiz.
İçinde Atatürk olan her şey bu milletindir. Türk ulusunu var eden her şeyin içinde de Atatürk vardır.