Siyaset, seçim, geçim derken insaniyet ve komşuluk gibi yaşama dair olan asıl meselelerimizi unuttuk.

Hiçbir zaman unutulmamalı halbuki.

Bir siyasi lideri, bir mübarek zatı çok sevip sayabilirsiniz.

Onu ekrandan ve sadece size sunulan kadar tanıyabilirsiniz.

Ama eşiniz dostunuz, aileniz, akrabalarınız ve komşunuzu bizzat tanırsınız.

Elinden hayır mı, şer mi gelir çok iyi bilirsiniz.

İyi bir komşu ise güvenirsiniz.

Komşuluk odur ki;

İyi günde kötü günde yanınızda biter.

Zor günde sırt sırta verir teselli olursunuz. Ekmeğinizi paylaşırsınız onunla.

Cenazelerinizi beraber omuzlar, acıları birlikte paylaşırsınız.

Kısaca etrafınızda varlığından güven duyduğunuz kişiler, komşuluğun hakkını veren dostlarınızdır.

Son zamanlarda siyasi konular aramıza öyle duvarlar ördü ki…

Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen insanlar iken sokakta bir birimize selam vermeyi esirger olduk.

 
***

Halbuki ben komşuluk deyince aklıma hep çocukluğum gelir.

Bilecik Söğüt’ün Çaltı kasabası
nda geçen komşuluklar hafızamdaki yerini korur. 

Rahmetli dedem Abdullah Karabacak ve babaannem Emine Karabacak’ı hatırlar sürekli onları hayırla yad ederim.

Sanki o günlerde takılı kalmışım!

Öyle ki rüyalarımda bile hep şirin Çaltı’nın güzel insanlarını görürüm.

Bu özlemin en önemli sebeplerinden birisi de insanların sıcakkanlılığı ve güzel komşuluklardır.  
 
Ben 7-8 yaşlarında çocuk iken, rahmetli dedem Perşembe günleri Söğüt’ten meşhur pazar çantasıyla eve döner, o eski bisküvi ve tadına doyum olmayan gofretlerden bolca getirirdi.

Tabi ben de çocuğum bir taraftan yemek için sabırsızlanır, bir taraftan da sokakta komşulara “adak gıdak” dağıtalım diye içim içime sığmazdı.

Biz bu işe “adak gıdak” dağıtmak derdik.

Adak gıdak dağıtmaya gideceğim anlar hiç gözümün önünden gitmiyor.

Kasabamızın sokaklarında oynayan çocuklar, evlerin kenarında oturan şalvarlı teyzeler, şapkalı dedelere de gofretlerden ikram eder, gönüllerini alırdık. Onlar da başımızı okşar hayır dualar ederlerdi.

Anne babamızı gördüklerinde “Hayırlı evlat” iltifatlarına mazhar olmaktan ayrıca mutlu olurduk.

İnsanlar samimiydi, dürüsttü, sevecendi, kısaca daha insandı. Şimdiki sığlık ve menfaatperestlikler yok denecek kadar azdı o günlerde…

İnsanlar bir birlerinin yüzüne bakar, kalpten kalbe yol bulurlardı. Şimdi ki gibi cep telefonuna bakıp, GSM hattından yol bulmazlardı.

Komşuluk dedim…

Ne olur, siyasi tercihler yüzünden eşinizin dostunuzun kalbini kırmayın. Komşularınızla aranızdaki mesafeyi
siyasi düşüncesine göre değil, insanlığına göre ayarlayın.

Çünkü bilin ki siz evde yokken, ailenizin başına bir şey geldiğinde anne babanızdan önce, liderinizden önce komşunuz koşar yardımınıza. O Allah’ın emaneti, siz de ona Allah’ın birer emanetisiniz.

Ahh nerde o eski komşuluklar deyip geçmeyin…

O güzel komşulukları güzel insanlar yaşatacak. Benim de bu yazımı okuyan okumayana da anlatsın ki hep güzel komşularla karşılaşsın inşallah…

   
***

Konu çok büyük. Yazılara sığmayacak kadar da derin…

Ne söylesek, ne yazsak yeterli olmayacak. 

Son olarak zihin kodlarımıza kazınan “Ev alma komşu al” atasözü ve
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi şerifiyle sizleri baş başa bırakıyorum.  

Umarım bizden sonra gelenlere de bu miras kalır.