Emperyalizm bundan 40-50 yıl önce neyse bugün de o anlamı ifade eder. Özü itibarıyla değişmeyen bir hakikattir. Siyasi hegemonya tarifini bir tarafa bırakıyorum, ekonomik özü bakımından tekelci kapitalizmdir, kapitalizmin en son aşamasıdır, mali sermaye egemenliğidir emperyalizm. 100 yıldan da önce rekabetin tamamen egemen olduğu eski kapitalizmin ayırt edici niteliği meta ihracıydı; bugün ise, tekellerin egemen olduğu kapitalizmin en son aşamasının ayırt edici niteliği ise sermaye ihracıdır. Vahşi kapitalizmdir emperyalizm. Eskiden işgal edilerek paylaşılan dünya, yeni zamanda sermaye ihraç edilerek paylaşılmaktadır artık. Bunun yanında mal ihracatı kapitalizmin hala geçerli enstrümanıdır, elbette ki. Bu durumda bankalar, temel ve asıl işlev olarak, ödemelerde aracılık hizmeti gören bir kurumdur. Bankalar, atıl durumdaki para sermayeyi, aktif, yani kâr sağlayan sermayeye dönüştürürler; her türden parasal geliri toplayarak kapitalist sınıfın emrine verirler. Son on yılda ise, kara para imparatorluğuna dönüşmüştür emperyalizm. IMF verilerine göre 2 trilyon dolardır bu sermayenin miktarı. Ukalalık etmiş olmayayım ama ben ve benim gibi devrimcilerin temel tedrisatıdır, kapitalizm ve emperyalizm. Bunları bir kenara not edin ve şimdi söyleyeceklerime kulak verin lütfen:
Hepimiz biliyoruz ki, AKP ‘süt-liman’ iktidarı götürürken, birden bire 17 Aralık’ta bir ‘tape’ denilen ‘ses kayıt’ bombaları patladı ve kamuoyunun gözü önüne, rüşvet ve yolsuzlukla ifadelendirilen bir takım kirli/pis ilişkiler döküldü. AKP ve başında bulunan zat, aradan 3,5 aylık bir zaman geçti, hala bunun kendi hükümetlerine yapılmış komplo olduğunu iddia ediyor. Komployu düzenleyenlerin devlet içine yuvalanmış, kendilerinin iktidara gelirken ortaklık yaptığı, dinci ‘Gülen Cemaati’ni kast ederek- ‘paralel bir devlet’ eliyle yapıldığını söyleyerek olaydan kendilerini sıyırmaya çalışıyorlar. Üstelik ülkede seçim sathı mahalline girildiği bir dönemdeyiz, seçimlerin yapılmasına şunun şurasında on beş gün gibi kısa bir zaman kaldı.
Bütün muhalefetin hatta dünya kamuoyunun birleştiği ortak bir nokta var: AKP suçüstü yakalanmıştır, devleti ‘darmaduman’ eden iktidar uygulamalarına bir an önce son vermelidir.
Ama gelin görün ki, AKP ve başında bulunan zat inatla direniyor, “Biz bu uğurda kefen giydik.” sözünü doğrularcasına, kamuoyuna iktidarı kolayına bırakmayacağı ve çarpışacağı masajını veriyor.
NEDEN?
Nedeni şu arkadaşlar: Öncelikle şunu söyleyeyim, hangi iktidar olursa olsun, burjuva anlamda dahi olsa, eğer seçimler kurallarına göre işletiliyorsa seçimler yoluyla, aksi durum bir söz konusu ise meşru olmayan devrim/devirme yoluyla görevden uzaklaştırılmalıdır.
Gelelim zurnanı zırt dediği yere: Birincisi 17 Aralık’ta AKP ve başında bulana zat, Türkiye tarihinde görülmemiş bir mali suç işlemişlerdir; lami-cimi yok, suçlamalara bakarsanız resmen “hırsızlık” yapmışlardır.
Önce şunun altını çizelim: Kapitalizm ‘değişmeceli’ anlamda zaten bir tür hırsızlık demektir.
Peki, kimden çalmışlardır? Nasıl çalmışlardır?
Uluslararası emperyalist/kapitalist bağlayıcılığa göre devlet eliyle ‘ambargo’ delerek aynı parayı getir/götür yaparak, altın getir/götür yaparak, ihracatı fazla gösterip (hayali ihracat), faizi düşük tutarak, evrakta sahtecilik yaparak, mali sermaye/bankacılık suçu işlemişlerdir.
Daha da ötesi, hükümet ve bakanlar, özellikle hükümetin başı ve aile efradı kapitalizmin getirmiş olduğu organize bir şekilde elde edilen ‘kara para’dan “fırsatçılık” yaparak ceplerine çukkalamışlardır. Daha açık bir ifadeyle söylersek, kara parayı mali sisteme dahil etmek için önce REZA SARRAF önderliğinde çete oluşturmuşlar; bu paradan “kol saati”, “avanta”, “komisyon” “zekat” adı altında rüşvet toplamışlar, bir tür vole” vurmuşlardır.
Çok açık “devlet mali bütçesinde” yeri olmayan bir işlerlik söz konusudur, “uluslararası dolandırıcılıktır” bu yaptıkları. Üstelik en yukarıdan en aşağıya doğru, silsile yoluyla müteahhitlere, vakıflara, dinci örgütlenmelere, belediyeler aracılığıyla iş adamlarına aktarmışlar vs.10 yıldır zincirleme bir haksız kazanç söz konusudur. Kimden çaldıklarının, nasıl çaldıklarının ve kimlere peşkeş çektiklerinin özeti budur, daha fazla detaylandırmaya gerek yok.
Peki, her şey ‘süt-liman’ giderken, birdenbire işler dalgalı bir boyutta neden ters döndü, kim döndürdü?
Evet, olaya görünüşte “ket vuran” paralel bir devlettir; yani AKP ve onun başında bulana zat’ın ifadesiyle Pensilvanya’da ikamet eden iktidara gelirken desteğini aldığı Fetullah Gülen Cemaati’dir. İktidarı süresince AKP tarafından maddi ve manevi olarak palazlandırıldığını bilmeyen yok.
Fetullah Gülen Cemaati’nin, “din adamı” vasfıyla siyaset dışı gibi görünse de tüm dünya üzerinde “altın nesiller” adı altında bir tür ‘İslam misyonerliği’nin önderliğini yaptığı ve bunun için ‘hizmet’ adı altında “misyonerlik okulları” açtığı devasa bir para gücünü kontrol ettiği herkesin malumu. Fetullah Gülen Cemaati’nin ayrıca CIA aracılığıyla denetlediği resmi dini olan ‘Moon Tarikatı’yla ilişkili olduğu bunu üzerinden ABD tarafından “kullanıldığı” ispatlı değilse de gerçektir.
Şimdi, gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere: Olaydan anlaşılıyor ki, uluslararası mali sermaye ‘eşek semerini yemeye başlayınca, yani Ortadoğu petrol gelirleri üzerinden elde edilen kendilerine ait olan kapitalist kâr’ın, her ne şekilde olursa olsun “tırtıklanmasına” Fetullah Gülen Cemaati üzerinden ‘dur’ demiştir, bu eksende ‘karşı güç’ olmasına da müsaade etmek istememektedir, bunu için uluslararası sermaye yekûn devrededirler.
İktidara gelecek olan ‘yeni eşek’ aklını başına devşire!..