Sadece Türkiye’de değil, dünyanın herhangi bir ülkesindeki sade vatandaş dünyada çeşitli ülkeler olduğunu, bunların idarecileri olduğunu ve bu ülkeleri de bu idarecilerin yönettiğini sanır. Zahiri olarak da bu doğrudur. Ancak, gerçek, bu idarecilerin, cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının, hatta kral ve kraliçelerin bölge valisinden öte bir etki ve yetkilerinin olmadığıdır. Dünyayı, maalesef, devletler ve idarecileri değil, CFR başta olmak üzere birkaç kurul ve bunların bağlı olduğu bir sistem, “Büyük Güç” yönetmektedir.

 

Peki, kimdir bu büyük güç? Osmanlıcada buna, “Düvel-i Muazzama” denirdi. Günümüzde ise “Gizli Dünya Devleti” olarak nitelendirilir. Genel olarak, menfaat birliği yapmış, ekonomileri, dış siyasetleri ve askeri güçleri ile küresel alanda büyük etkisi olan devletleri ve bu devletleri perde arkasından yönlendiren çok büyük sermaye gruplarını kapsar. Dünyayı tek bir devlet gibi görüp tek merkezden yönetmeyi amaçlar ve bunun için dünya haritasını ve dünya politikalarını istediği gibi dizayn etmek ister.

                Dünyaya bu “Büyük Güç”ün penceresinden bakacak olursak, petrolsüz dünya kitabının yazarı Prof. Dr. Doğan AYDAL’a göre şöyle diyor olabilirler: “Bu, güdülmeye mecbur cahil halklar sürüsü, akıl almadan bir kümesi bile idare etmekten aciz kabileler, dünyanın önemli yerüstü ve yeraltı kaynaklarını onların serbestçe kullanımlarına bırakacağımızı mı düşünüyorlar? Canı sıkılanın altını, elması, boru, petrolü ele geçirip zengin olmalarına ve bunu silah gücüne çevirmelerine izin vereceğimizi mi sanıyorlar? Bu ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf insanlar nükleer enerjinin ana hammaddesi olan uranyumu ele geçirip seçilmiş elitlere tehlike oluşturacak güce ulaşabileceklerini mi sanıyorlar? Ya da biz buna izin verir miyiz?”

                İşte onların bakış açısından, bu tehlikelere izin vermemek için kuruldu bu kurullar. Siz CFR’yi hiç duydunuz mu? CFR , “Council on Foreign Relation”, yani “Dış İlişkiler Komitesi”dir. “Büyük Güç”ün en önemli kurullarından biri olup, kısaca beynidir diyebiliriz.

                 Bu kurul hayali bir kurul değildir. 21 Temmuz 1921 ‘de, 108 kurucu üye tarafından kurulmuş olup, merkezi ABD’  de bulunmaktadır. New York kentinde Park Avenue’nün köşesinde, 58 Doğu, 68. Cadde’de bulunan 4 katlı bir binada faaliyet göstermektedir. CFR’nin temel misyonu kendi deyimleri ile ABD’nin dünyadaki rolünü geliştirmek ve ilerletmektir. Ama asıl amacının ABD merkezli “Tek Dünya Devleti” kurmak olduğu bilinmektedir. Kurulun 5000 civarında üyesi bulunmaktadır. Fakat gerçek karar vericilerin sayısı 330 ile sınırlıdır. Bu 330 kişinin içinde kimler var diye sorarsanız size tanıdık gelecek bazı ünlü isimleri ve bazı büyük şirketleri sayabilirim. Örneğin, Bill Clinton, George H.W.Bush, Nelson Rockefeller, George Soros, Condoleeze Rice, Boeing, BP,Motorola, Master Card, Coca Cola, Google, Shell Oil ve Ford Motor gibi.

                Neden bu kuruldan ayrıntılı olarak bahsediyorum? İyice tanıyasınız diye!

Zira bu kurul çok önemli bir kurul olup, bugün Dünya’daki bütün ülkelerin önemli cumhurbaşkanları, başbakanları, kralları ve kraliçeleri bu kurul tarafından davet edilmiş ve tabiri uygunsa, bu binada sorgulanmışlardır. Herhangi bir ülkede karışıklık varsa, karışıklığa sebep olan veya iktidara gelmesi muhtemel olan taraflar bu kurula davet edilip akıllarının arkasındakiler anlaşılmaya çalışılır. Ayrıca, bu davetlerde davet edilen kişilerin sadece dinlenmediği, bazı tavsiyelerin yapıldığı ve gelişmelerin bir şekilde yönlendirildiği de bilinmektedir. (Tüm bunlar sizde neyi çağrıştırıyor veya neyi hatırlatıyor?)

                Sadede gelmeden önce, şunları da hatırlatayım: Bu kurulun kuruluşunda en önemli rolü, Yahudi kökenli Walter Lippmann üstlenmiştir. Gizli Dünya Devleti’nde önemli etkinliği olan Yahudi kökenli Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller, CFR’nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir. Bu gün de CFR’nin yönetiminde Yahudiler dominanttır.

                Bu güne kadar Türkiye’ye gönderilen tüm Amerikan büyükelçilerinin Yahudi kökenli olmalarını da bir kenara yazın.

                Şimdi bu kurul nasıl çalışıyor ve bizi (Türkiye’yi) nasıl etkiliyor, ona bakalım. Bu kurul senede 300’e yakın toplantı yapıyor. Dünya haritasını masanın üstüne yayıyor ve dünyanın neresinde ne oluyor ona bakıyor. Sonra da çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre kararlarını alıyor ve bu kararlarını hayata geçirmek üzere ABD Başkanlığı’na gönderiyor.  Başkan bunların uygulanması için ilgili ülkelerdeki bazı müttefiklerini görevlendiriyor. Onlar da bu görevleri yerine getirmek için gerekli çabayı gösteriyorlar. İşte işleyiş bu!

                Sadede geliyorum. Ülkemiz bu Büyük Güç’ün çekim alanı dışında kalabiliyor mu? Elbette hayır. Şimdiye kadar bir çok cumhurbaşkanımızın, başbakanımızın ve hatta iktidara gelmesi muhtemel liderlerimizin Amerika’ya gidip geldiğini bilmiyor muyuz?

                Bugün Tayyip Erdoğan’la Fethullah Gülen kavga ediyor. Halbuki her ikisi de “Büyük Güç” tarafından misyon yüklenmiş kişiler. Başbakan Erdoğan’ın misyonu Büyük Ortadoğu Projesi’nin ( BOP) eş başkanlığını yönetmek ve projeyi hayata geçirmektir. Biliyorsunuz BOP’un amacı Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmektir. Nasıl bir dizayn olduğunu yakında göreceğiz.

                Fethullah Gülen’in misyonu ise yeşil kuşaktaki radikal İslamcıları ılımanlaştırmaktır. Bilindiği gibi, Rusya ile olan soğuk savaşta, Rusya güneye, yani sıcak denizlere inmesin diye “Yeşil Kuşak” dedikleri Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan gibi Müslüman ülkeler hattındaki radikal İslamcıları Rusya’ya karşı kışkırtıp daha da radikalleştiren Amerika, bugün kendi yarattığı Taliban ve El Kaide gibi terörist Selefiler’den şikayet etmeye başlayınca, bu yeşil kuşaktaki Müslümanları tekrar ılımanlaştırma mecburiyeti duymuştur. Bunun için de Müslüman bir din adamını görevlendirmesi gerekiyordu ve o da Fetfullah Hoca’yı görevlendirerek her türlü politik ve lojistik desteği vermiştir ve vermektedir. Yoksa emekli bir imam olan ve emekli maaşından başka resmi geliri olmayan Hoca bu kadar gücü nereden buldu sanıyorsunuz? Ha, bugünkü kavganın nedeni nedir diye bana soracak olursanız, benim yorumum şöyle: Kavganın iki nedeni var. Birincisi, iktidar (veya rant) paylaşımında anlaşamamaları. İkincisi ise, Amerika’nın çizdiği rotadan sapma eğilimi gösteren Başbakan’ın hizaya getirilmesi için Fethullah Gülen’in devreye sokulması ve el altından desteklenmesidir. Bu kavga ile ilgili başka şeyler aramayalım!

                Başbakanın çizgi dışına çıkmasına neden olarak gösterilen politikaları, içeride AB kriterlerine ters bazı yasaların çıkarılması ve  dışarıdan antidemokratik görünen bazı uygulamaları; dışarıda ise İsrail ile ters düşmesi ve Mısır, Suriye ve Filistin’deki radikal İslamcılara destek veriyor imajı yaratmasıdır.

                Sonsöz: Görüyorsunuz, yukarıda anlattıklarımdan ve verdiğim ipuçlarından da anlaşılacağı gibi, “Büyük Güç”ün ve onun beyni olan CFR’nin Türkiye’nin politikaları üzerinde çok önemli etkileri vardır. Bunun Türk halkı tarafından iyi bilinmesinde fayda görüyorum. Dünyayı iyi tanıyalım ki gardımızı da ona göre alalım!

                                                                                                                            

Not: Bu arada çok sevdiğim sınıf arkadaşım, güze insan (Halkın Sesi Gazetesi editörü, araştırmacı yazar ve gazeteci) Çetin SEZGİN’nin vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli aile senede başsağlığı ve sabır diliyorum.