Çok içten bir şekilde söyleyebilirim ki etkileyici bulduğum filmlerin üzerine bir şeyler karalamayı da bilgisine güvendiğim kişilerle tartışmasını da seviyorum. Hem böylece başka şekilde sıra gelmeyecek konular üzerine de kafa yormuş oluyorum.
‘Bir Zamanlar Hollywood'da’ (Once Upon a Time in Hollywood) filmi etkileyici diyalogların ve şiddetin koreografisini çizen kült yönetmen Quentin Tarantino’nun son numarası. Yazım filmi eleştirel bir şekilde alsa da en başından söyleyeyim ben filmden büyük keyif aldım. Tarantino’nun amaçladıklarından biri bu aslında. Filmin ağır Amerikan tarafgirliği olmasa daha kapsayıcı olabilirdi. Artık sinema diline hâkim olanlar için bunun da propaganda yönü olduğunu sanmıyorum. Bruce Lee’nin Brad Pitt’in canlandırdığı Cliff Booth karakteri tarafından dövülmesi ya da alışık olmadığımız bir şımarıklıkta resmedilmesi ABD’de de eleştirilmiş yazılanlara bakılırsa. Bruce Lee özellikle hep horlanan insanların sembollerinden biridir daima. Bizde de bir (kaç) kuşak Bruce Lee’nin filmleri ile idman yapmış, güçlü olmak için motive olmuştu.
Böyle yazmamın bir nedeni de şehrimizde de gösterimde olan bu filmden sıkılıp aradığını bulamayanlar olması. Sözgelimi Tarantino filmleri ortalamasına göre şiddet dozu daha az. Oysa filme 18 yaş sınırlaması da getirilmiş. Bence böyle bir gündemi olan dünyada çok gereksiz ve eski kafalılık denilecek türden bir yasak. Zaten filmi ABD’nin 1969’lu hippi kuşağı ve Vietnam savaşı yıllarını az çok bilmeyenler anlamayacak. Hollywood hakkında şimdiye kadar iyi kötü takipte olmamış olanlarda karakterlerle pek özdeşlik kuramayacak. Bana gelince yine de böyle bir konuyu ele alan bir yazı yazmaya güdülendim. İsterseniz boğucu gündemlerden kaçmak için diyebilirsiniz.
Hepimiz gücümüzü kötüler üzerinde denemek isteriz. Kötü kimdir, sorusuna herkes farklı bir yanıt verebilir. Kötü bariz bir kalıpta karşımızda değilse (herkes biraz kötü olabilir) bugünden baktığınızda sosyolojik anlamda ötekileştirilen gibi de duruyor. Filmde de bir zamanların ünlü dizi oyuncusu (Leonardo DiCaprio’nun oynadığı karakter Rıck Dalton) yaşlandıkça ancak kötü adam rollerinde yer buluyor Hollywood denilen yetenek öğütücü sektörde kendine. Al Pacino’nun oynadığı film sektörünün arkasındaki belirleyicilerinden olan karakter bunu filmin başında çok iyi izah ediyor zaten. Artık 15 dakikada ünlü olduğun (Warhol) 15 senede sektörden dışlanmaya başladığın (filmde DiCaprio’nun bir repliği) Popart zamanlara dair Tarantino’dan güçlü bir metafor. DiCaprio kötü adam rolünde belki de en iyi performansını sergileyecektir. Bir metafor daha.
Filmin sonlarında 2 ana karakter yani yaşlanmakta olan 8 yıl öncesinin büyük ekran yüzü ve dublörü bu kötü giden düşüş sürecinin kalkanını kendi açılarından kıracaklar.
Bu filminde Tarantino, Manson Cinayet Tarikatı üzerinden çiçek çocukları ötekileştiriyor. Bunun Amerikanın iç politikası ile ilgili bilinçli bir politik tavır olduğuna kuşkum yok. Hippi kuşağını Manson çetesinin çetelesine sığdırması Tarantinovari filmin zayıflığı.
Hatta çoğumuzun çocukluk kahramanı Bruce Lee’nin de Caprio’nun dublörü Pitt tarafından dövülmesi dünyanın yükselen ekonomisi Çin’e karşı Amerikanca bir kültürel sopadan başka bir şey değil.
Doğru ile doğru(ltmak) arasında fark vardır. Doğrultmak (çevirmek, döndürmek, yöneltmek) Tarantino için naçar bir ruh hali; senaryolarını öyle yazıyor çünkü. Yani hayranı olduğu veya etkisinde kaldığı her şeyi veya herkesi o kişisel hale gelmiş (kişiselleştirilmiş) dünyasında Tarantino diline çeviriyor.
Sanırım bunu zaten herkes yapar, diyeceksiniz. “Hayır” ile olumsuzlayayım sizi. Görünüşte hepimiz elbette kişiselleştiriyoruz her şeyi. Peki, kaçımız yeni baştan oluştururuz ‘bir zamanlar’ olmuş olanları yeniden tarihselleştirmeyi? İyi bir yalancı değilseniz kim inanır size?
Söylemek istediğim Tarantino devlet gibi bir şey. Kendi tarih anlayışını kabul ettiriyor (izlettirebiliyor) bize. Tarantino bir kurgu ustası, bir de diyalog. Zaten bu ikisi yan yana geldiğinde başarılıysa ortaya anlatı ve biraz zorlarsan yeni bir tarih kurgusu çıkıyor.
Bu niçin gereklidir? Moral değerleri yeniden cilalamak için. Örneğin ikinci dünya savaşı kahramanı olan Cliff’in 1969’da yani hippi gençlerine doğru yumruklarını sıkça konuşturması Vietnam savaşına karşı olan nesle klasik ABD politikasını anlatmanın/hatırlatmanın ‘şiddetin şiirselleştirilmesi’ tarzı estetize yolu oluyor. (‘Şiddetin şiirselleştirilmesi’ ni Sam Peckinbah filmleri için kullanmışlardı. Yanılmıyorsam bu filmde ona da bir gönderme var. Ya da o tarz yönetmenlere. Tarantino’nun ki daha çok şiddetin şiddetselleştirilmesi)
Ne ki tarih öyle değil. Sharon Tate vahşice öldürüldü ve bunu yapan vahşi tarikatın lideri Manson sadece birkaç sene öncesine kadar hücresinde en tanınan canilerden biri olarak hatta bir ikon olarak sağ idi. (Son yıllarında genç bir kadın ondan çocuk yapmak istedi.)
Gerçekte ünlü yönetmen Polanski’nin zavallı eşi ve arkadaşlarının katline katılan diğer tarikat canileri ise hücrelerinde devam ediyorlar nefes almaya. Filmdeki görsel şölen havasında kötüler berbat bir şekilde cezasını bulmuyor. Yani Tarantino bir kurgu ustası, bir de diyalog. Moral değerleri yeniden cilalamak için kendi tarih anlayışını kabul ettiriyor (izlettirebiliyor) bize. Evet, bence Tarantino post modern Platon olarak devlet gibi bir şey. Eğer tarihi bilmezseniz onun dediğini o doğrultuda doğru kabul edersiniz. Eğer kritik etmeyi bilmiyorsanız bu şiddet hoşunuza bile gidebilir. Tarantino, zaten iyi bir anlatıcı olduğundan bir bakıma zaten estetize edilmiş bu şiddeti içimizde bir yerde yakalıyor.
Haliyle ve maalesef herkesin içinde baskıladığı bir Hulk var.