İlk sorgulama, konuşmaya yeni başladığımızda : “Bu ne ?” sorusuyla başlar.

Çoğu kez cevapsız kalır bu ilk sorularımız. Bazen de bıktırırız çevremizdekilerini. “Sus geveze!” sözcüğü bu zamanlarda en çok duyulandır. Çoğu zaman da susarız; aklımızda cevapsız yüzlerce bilinmeyenlerle. İlk teslimiyettir belki de… Sorgulamaya devam dediğimizde ise, karanlık noktalar bir bir aydınlanır birden.

Bizi susturan, genelde anne-babamızdır ya da bir yakınımızdır. Terbiyeli, efendi, saygılı oluruz işte o susturulmuş halimizle. Parmakla gösteriliriz. Övülürüz, alkışlanırız bu miskin duruşumuzla. Düşüncelerimiz kilitlenmiş, hareketlerimiz kısıtlanmış, her denileni yapan, uygulayan bir bireye dönüşürüz.

Bu davranış biçimleri, kişisel gelişimimizin önünde bir engel, aşılması güç bir duvar gibi etrafımızı sarar. Cevapsız kalmış sorulamayan sorular, sınırlı düşünceye sahip olmamıza, dolayısıyla karanlık bir geleceğe mahkumeder bizleri.

Yaşamın her kesiminde yaptığımız bilinçli sorgulama; bilgi, fikir, tecrübe ayağını sağlam kurmamıza nedendir. Düşüncelerimiz olgunlaşır, duygularımızgelişir. Buda, davranışlarımıza yansır. Sağlam karaktere sahip oluruz. Böylece yaşam felsefesine sahip bir toplumu oluşturur, kaderimizi belirleriz.

Teslimiyetçi, akıl, vicdan ve bilimden uzak, her denileni yapan bir sürü olmaktan kurtulur “millet” oluruz. Halk oluruz. Bilinçli toplum oluruz. Değişime, yeniliğe açık, kendi doğruları ile değil gerçekle bütünleşen bireyler oluruz. Yalnızca, fiziki değişimimiz değil, duygusalgelişimimizi de tamamlamış oluruz.

Yoksa, hep uykuda, uyanmak istemeyen, ne-nedir bilmeyen, sorgulanan, ama, asla sorgulamayan, yönetilen fakat hiçbir zaman yönetemeyen “sürüye” dönüşürüz. Ünlü Nazi, Adolf Hitlerin :”Ben, dünyaya ne yaptığını bilmeyen, sorgulamayan halk kitlelerini yönetmek için geldim. Bu kitleler, benim gibi bir çok liderin en çok istediği kitlelerdir.” Sanırım en anlamlı mesaj bu sözde… Kalın sağlıcakla.