Meclis toplandı, Cumhurbaşkanı Erdoğan yemin ederek görevine başladı. Bir seçim dönemi tüm aşamalarıyla tamamlanmış oldu böylece. Lafı hiç evelemeye gevelemeye, o yana bu yana dolandırmaya, bahane bulmaya, gerekçe uydurmaya gerek yok. Yenildik. Ne yaptık ettik, “Bu sefer olmazsa bir daha hiç olmaz” sözcükleriyle büyük anlam yüklediğimiz seçimi kaybettik.  Murat ettiğimiz ne varsa tersi oldu ve 21 yılın yorgunu AKP bir kez daha iktidar olarak çıktı sandıktan…

Bahanemiz yok. Efendim, “Oy çaldılar.” Çaldırmasaydık kardeşim, sahip çıksaydık sandıklara. Efendim, “Devletin gücünü kullandılar.” Kullandırmasaydık. Kampanya döneminde bunu esaslı bir mesele haline dönüştürüp, Demirel’in ifadesiyle gök kubbeyi yıksaydık başlarına. Efendim, “Sosyal yardımlarla halkı tehdit ettiler. Makarna, bulgur, para dağıttılar.”  İzin vermeseydik. Kimseyi aç açık bırakmayan gerçek sosyal devleti nasıl kuracağımızı tüm aşamaları ve kaynağıyla anlatsaydık halka...

ÜLKENİN SAHİBİ OLDUĞUMUZ İDDİASI BOŞ BİR BÖBÜRLENMEDEN İBARET

Anlatamadık, inanın anlatamazdık da, “inandırıcılık” gibi bir sorunumuz var çünkü. Halkın bir bölümü ne desek inanmıyor bize. Bir sosyolog ya da siyaset bilimci değilim, derin analizler yapamam ama halkla sahici ilişkiler kuramadığımız kesin. Kimilerimizin öyle bir niyeti olmasa da, üstenciyiz en başta. Kendimizi başka bir yere koyuyor, “kurtarıcı” olarak gidiyoruz insanlara. Eşitlenip içlerinden biri olarak derdiyle dertlenmeliydik oysa. Aynı dertten mustarip olduğumuzu da unutmamalıydık bir de…

Ah bizler, sırça kök sandığımız mahfillerde nasıl da güvende hissediyoruz kendimizi. Kulağımızı sokağın uğultusuna kapatıyoruz mutlulukla, hayatı okuma zorluğumuz da tam da bu yüzden. Kendimizi allame sanıp cehaletiyle alay ettiğimiz insanları “Size dar gelen bize bol gelir” diyerek küçümsüyoruz bir de. Ah bir idrak edebilsek, o küçük insanların biri de biziz aslında. Yaşadığımız hayat hiçbirimize bol değil, ülkenin sahibi olduğumuz iddiası boş bir böbürlenmeden ibaret kesinlikle…

HAYATIN UĞULTUSUNA KULAĞIMIZ GİBİ GÖZÜMÜZ DE KAPALI

Hakikaten düşünmemiz gerekiyor. Ülke üzerine düşünmüş binlerce aydın var etrafımızda. İyi yetişmiş onca beyin, sayısız bilim insanı, muhteşem insan kaynağımız var. Ama vasatın da altındaki bir siyasi retoriğe teslim ediyoruz yarınlarımızı. Bezirgânların siyaseti hayattan koparıp başka bir düzleme taşımasına mani olamıyor bir türlü de, gölge boksu yapar gibi, bizi çektikleri sanal gerçeklikte siyaset yarıştırıyoruz. Sonuç malum tabii. Hayatın uğultusuna kulağımız gibi gözümüz de kapalı demek ki…

Şayet özeleştiri yapıp, yeni bir siyasal hattın inşasına başlayacaksak, kabul edeceğiz: Yenildik. Büyük bir koalisyon kurmuştuk oysa. Farklı düşünen pek çok çevre, bir hedef etrafında toplanmış, birlikte ortak amaca yönelmiştik. Başaramadık, bunda yukarıdakilerin yanı sıra oyunu onların kurmasına izin vermemizin payı çok bence. Onların sahasında, onların dili ve söylemiyle mücadele etmeye kalkınca, zikzaklı bir yol, kekeme bir dil çıktı ortaya. Vatandaşsa zikzağı değil de kestirmeyi seçti doğal olarak…