1970-80 arası, yaşadığım minik ilçede (Kıbrıscık) sadece bir tane gazete bayii vardı. Burası aynı zamanda ilçeden ile yolcu taşıyan minibüslerin bürosuydu. O zamanlar ilkokul ve ortaokulda öğrenciydim.

Küçük, ahşap, dağınık, eskimiş mekândaki küçük masasında her daim oturan, ağzından leş gibi kokan sigarası eksik olmayan, Murat 124 markalı, fiyakalı otomobili de bulunan rahmetli Nevzat Abi’den bana da gazete satmasını istemiştim. O da “Bunlar satılık değil, sadece abone olanlara verilir” demişti. O zaman abone kavramının anlamını bile bilmiyordum.
Minik ilçedeki vergi dairesinde memur olarak çalışan rahmetli Cemal Amca, kurumda çalışan kişilerin okuyup bir kenara koyduğu Hürriyet, Milliyet, Günaydın, Tercüman gibi gazeteleri toplayıp köydeki evine getirirdi. Teyzemle evli olan Cemal Amca’dan ara sıra torba dolusu eski gazeteleri alıp, satır satır okurdum. 9-13 yaşlarım arasındaki bu okumalar dünyaya bakışıma çok katkı yaptı. Köyde elime geçen bütün kitap, gazete ve dergileri okuyordum.
Düşük ücretli bir memur olan babamın verdiği harçlıklarla Milliyet Çocuk, Türkiye Çocuk, Diyanet Çocuk, Tercüman Çocuk gibi dergilere abone olmuştum. Bu 4 yayını liseyi bitirene kadar takip ettim. Yıllarca koleksiyon olarak evde muhafaza ettim. Kiracı olarak sürekli ev değiştirmekten ötürü yorularak çoğunu 10 yıl evvel hurdacıya vermek zorunda kaldım…
1982-85 yılları arasında Bolu Endüstri Meslek Lisesinin elektrik bölümünde öğrenciydim. 12 Eylül Darbesinin sert yıllarıydı. Yaz tatillerinde ve cumartesi günleri şehir merkezindeki bir elektrik dükkanında çırak olarak çalıştım. Buradan kazandığım cüz’i paraları hep gazetelere, dergilere, kitaplara yatırdım. O zamanlar Milliyet, Güneş, Hürriyet, Türkiye, Cumhuriyet gibi gazeteler çok popülerdi. Çoğu, kupon biriktirenlere kitaplar, ansiklopediler veriyordu. Ben de birçok gazetenin kuponlarıyla boğuşup epey bir külliyat biriktirmiştim. İnternetin yaygınlaşmasıyla hepsini geri dönüşüme yolladım.
Son 40 yıldır yerel basın organlarını takip etmeye çalışıyorum. Birçoğuna amatörce hazırladığım makalelerimi yolluyorum. Bunların yarıya yakını çeşitli sebeplerle çöpe atıldı.
Halen, düzenli olarak eğitim, bilim, borsa, yazılım, kodlama, sosyal konular vb. ile ilgili kısa yazılar hazırlayıp medya organlarına yolluyorum. Bu işten 1 Kuruş gelirim söz konusu değildir. Yazmak bana huzur veriyor. Kendimle konuşmamı sağlıyor. Köşe yazarlığını sosyal sorumluluk çerçevesinde sürdürüyorum…
Yakın çevremde; kültürlü, bilge, düşünen, sorgulayan, araştıran, okuyan, merak eden, yazan insan sayısı 3-5 bile yok. Tanıdığım, hasbihal ettiğim insanların yüzde 95’i boş vakitlerini kahve köşelerinde, TV karşısında ve lak lak ile tüketiyor. Arasıra Bolu ve Ankara’daki kütüphanelere gidiyorum. Hiçbir şey yapmadan kitapların arasında oturmak bile müthiş huzur veriyor. Bu mekanlarda son 40 yıl içinde tanıdığım insanlarla hiç karşılaşmadım. En çok okuması gereken öğretmenler bile kitaplıklarda görülemiyor artık.
Anadolu insanı bir Japon’un okuduğunun yüzde 1’ini bile okumuyor. Tüm zamanımız Facebook, X, Instagram, Tik Tok, WhatsApp, Youtube arasında eriyip gitmekte. Yerel basın organlarını yaşatmak için her vatandaş destek olmalıdır.