ZONGULDAK KÖMÜR HAVZASINA ÖZGÜ YASAL DÜZENLEMELER VE İÇİNDEN ÇIKILAMAZ HALE GETİRİLEN MÜLKİYET SORUNU
Bugünkü Zonguldak İl Merkezi, Ereğli’den Filyos’a kadar uzanan havzanın en büyük karbonifer penceresi üzerinde oluşmuştur. Henüz Zonguldak adının olmadığı 1800’lerin başında Kastamonu Eyaleti Bolu Sancağı’nın Karadeniz sahilinde doğal limanı olan Ereğli Kazasının doğusunda sık ormanların eteğindeki bir koydur. Kömürün tanımlanmasından sonra adını Ereğli’den alan kömür havzası Zonguldak, Bartın ve Karabük illerini de içine alır.
Bu üç il içinden çıkaran kömür havzası, maden nizamnamelerinden (maden yasalarından) ve madencilik faaliyetleriyle bağlantılı diğer yasalardan etkilenmiş olmakla birlikte, kuruluşundan Maden Kanunu’na tabi olduğu 2004 yılına kadar geçen sürede kendine özgü kurallar, yasalar ve ayrıcalıklarla faaliyetini sürdürür.
Havzada uygulanan yasalar, kararnameler ve geleneksel uygulamalar öncelikle kömür bulunan yerlerin korunması üzerine çıkarılır. Madencilik faaliyetlerinin gereği olan bu yasal düzenlemelerle işgücü sorunu çözülmeye çalışılırken, kömür üretim faaliyetlerine engel olacak plansız yerleşimin önüne geçilmeye çalışılır. Bu çalışmada, İşletmecilik faaliyetlerini de engelleyen, karbonifer penceresi üzerinde oluşmuş sorunlu kentlerin gelişimi ele alınmıştır.
I. Abdülmecid Vakfı
Öncelikle, 7 Eylül 1848 tarihinde Ereğli ile Amasra Kazalarında kömür madeni olan yerler Padişah Abdülmecid adına vakfedilir. Sınırları (köy adları verilerek) belirlenir ve ilmühaber 27 Mayıs 1849 tarihinde Saraya sunulur. Belirlenen bu iki kömür sınırları, kömür havzasının korunmasına yönelik ilk uygulamadır. ‘Zonguldak’ adının bulunmadığı bu ilmühaberde o tarihte belirlenen Filyos’tan Kandilli’ye kadar uzanan Ereğli sınırları, bugünkü Merkez İlçe’nin oluşumunun habercisidir. Zonguldak, kömür kenti olarak kurulur ve gelişmeye bu şekilde başlar.
Dilaver Paşa Nizamnamesi
Havza yönetiminin Bahriye Nezareti’ne devredilmesinin ardından, Bahriye Nezareti’nce oluşturulan komisyon tarafından ‘Ereğli Maadin-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi’ (Dilaver Paşa Nizamnamesi, Teamülname = yapıla geliş ) hazırlanır. Daha Önce Ereğli ve Amasra’da köy adları verilerek (I. Abdülmecid Vakfı adına) belirlenen ilk iki kömür sınırları birleştirilerek tek bir sınır olarak büyütülür. Daha önce Viranşehir sancağına bağlı Bartın Kazasının, Dilaver Paşa Nizamnamesi gereği Ereğli Kaza Kaymakamlığı’na bağlanması nedeniyle havza sınırları Alaplı’dan Cide’ye kadar doğal olarak uzatılır. Karadeniz kuzey sınırı kabul edilir, güney sınırı ise (Bartın’ı da kapsayan) Ereğli Kazasına bağlı köy (ya da karye) adları verilerek belirlenir.
Maden işletmeciliğinin engellenmemesi amacıyla, havzadaki mülkiyet hakkını kısıtlayan Dilaver Paşa Nizamnamesi’nin 10. maddesine göre: “Kömür bulunan yerlerde, devlet binaları ile han, fırın, mağaza, kahvehane ve diğer binalar, resmi heyetin belirleyeceği uygun yerlere yapılacak, ruhsatsız bina yaptırılmayacaktır” hükmü ile havzada kaçak yapılaşmaya izin verilmez. 1858 Arazi Kanunu ve 1906 Maden Nizamnamesi’nin 639. maddesi taşınmaz mal edinilmesine olanak tanıdığı halde havzada mülkiyet sorunu devam eder.
Tezkere-i Samiye
1900’lerin ilk çeyreğinde ve özellikle 1909’dan sonra havza Bahriye’den alınmasıyla sivil idareye geçince, yüzlerce kömür ocağı açılırken ona yakın dilin konuşulduğu, farklı yapılara sahip bir madenci topluluğu ve yeni toplumsal ilişkiler oluşur. İşletmecilik faaliyetleri için gerekli sanayi tesisleri çevresinde yapılarla eşzamanlı olarak amele barakaları, amele bakkalları ve kahvehaneler doluşur. Bu gelişme Zonguldak kentsel yerleşmesini oluştururken önce iş gücü istihdamı ve ardından hizmet sektörünü oluşturur. Kentsel yerleşme küçük bir kasaba iken kömür madeni kentleşme sürecini başlatır ve geliştirir.
Bu kentleşme sürecinin yaratacağı sıkıntılar düşünülerek çıkarılan ‘Tezkere-i Samiye’ adıyla bilinen başbakanlık yazısı, kömür havzası içinde özel mülkiyete sınırlama getirilir ve bina yapımı yasaklar.
Tezkere-i Samiye ile belirlenmiş, Havza-i Fahmiye (Kömür Havzası) Sınırı; Alaplı’nın batısında Karataş Suyu’ndan başlayıp, Çakaloğlu dağı, Kuzu gölü, Kızılkiriş dağı ve Büyükorman’dan doğuda Yenice’ye, kuzeye doğru da Ulus üzerinden Kapısuyu (Kurucaşile) hattı ile Karadeniz kıyı şeridi arasında kalan alandır. Bu sınırlar ilk olarak 1879 tarihinde basılmış bir Bahriye haritası üzerine 1910’dan sonra işlenir.
Söz konusu yazı ve haritanın bir kopyası da aynı zamanda Bolu Mutasarrıflığına gönderilerek, havza sınırları içinde başlatılan kadastro çalışmalarının kısa zamanda bitirilmesinin mümkün olmayacağı da belirtilir. Bu nedenle, 30 Ocak 1911 tarih ve 289 sayılı Tezkere-i Samiye’ye uygun davranılması istenir. [2] Yapılması istenen kadastro çalışmaları sonuçlamayıp sorunlar giderek büyürken sınır haritası varlığını, Tezkere -i Samiye kaldırılıncaya kadar sürdürür.
Anlaşıldığı gibi Osmanlı Devleti, Amasra ve Ereğli’deki Karbonifer pencereleri, önce Abdulmecid tapusu, sonra Dilaver Paşa Nizamnamesi, daha sonra da Tezkere-i Samiye ile işletmecilik faaliyetleri için korunmaya çalışılır.
İktisat Vekâleti
Tezkere-i Samiye’nin varlığı Cumhuriyetten sonra da devam eder. Cumhuriyetten sonra İş Bankası Kömür şirketlerinin sosyal tesisleri işletme sınırları içindeki yapılaşmayı sürdürür. Bu yerleşim siteleri kömürün bulunmadığı yerlerde planlanır.
Kömür havzasının yönetimini elinde bulunduran İktisat Vekâleti, 20.6.1932 tarihinde Kömür Havzası Müdürlüğü’ne bir yazı yazarak, Tezkere-i Samiye’nin ve Dilaver Paşa Nizamnamesi’nin 10. maddesinin uygulanmasını emreder. 1910 yılından (Tezkere-i Samiye’den) sonra yapılmış tüm ruhsatsız binaların, tazminat ödenmeksizin yıktırılması ister. Kömür Havzası Müdürlüğü de bu bakanlık emrini belediyelere 15.10.1932 günü bildirir, Kömür Havzası Müdürlüğünün izni dışında kimseye ruhsat verilemeyeceğini belirtir. Bu nedenle, 1932 yılından itibaren Havza-i Fahmiye Müdürlüğünün izni dışında Belediye kimseye ruhsat veremez. Böylece her inşaat için özel izin yazışmaları başlatılır. Bu yazışmaların sorun haline geldiği ve giderek arttığını ifade eden Zonguldak Belediyesi, Havza-i Fahmiye Müdürlüğünden, inşaata izin verilebilecek alanları gösteren bir harita talep eder. Yapılan yazışmaların sonucunda bu istek üzerine, Havza-i Fahmiye Müdürlüğü’nün 6.5.1933 tarihinde yazdığı yazı ve ekindeki harita ile Zonguldak’ta inşaata izin verilen saha sınırları belirlenir. İmara izin verilen alanlar için ise, kalker örtünün sağlamlığı varsayımı ile hareket edildiği anlaşılır.
Yukarıdaki yazışmayı 1934 ve 37’deki diğer yazışmalar takip eder. Kömür Havzası Müdürlüğü’nün, Zonguldak Belediye Başkanlığına 24.5.1934 tarihinde yazdığı yazısında, Zonguldak ve Kozlu’da, daha sonra da Tapu Sicil Muhafızlığı’na yazılan 2.7.1937 tarihli yazıda, Kilimli’de “kırmızı çizgi ile belirlenen sınırların dışında kalan kısımlarda inşaat yapılmasının uygun olmayacağı” belirtilir. Bu şekilde Kozlu Formasyonu üzerinde yapılanmanın uygun olmayacağı belirtilmiş olur.
Bu alan içine önce 1933, sonra 1934 daha sonra da 1937 yılında 1970’den sonra Zonguldak Metropoliten Alanı’nı (ZMA) oluşturan Kömür İşletme Alanı içinde Zonguldak, Kozlu ve Kilimli Belediyelerine toplam 516 hektar alanda şehirleşme için tahsisler yapılır. Bu sınırların dışında kalan alanlarda inşaata izin verilmemesi istenir. Mühendis Cemal Zühtü imzasını taşıyan ve İnşaata izin verilen saha sınırları diye bilinen sınırlar böylece ortaya çıkar. Ancak bu hatalı sınırlar EKİ Müessesesinin Zonguldak Belediye’sine gönderdiği 19.3.1974 tarihli yazı ile kaldırılır.
Ereğli Kömürleri İşletmesi
Etibank’ın Kuruluşunun ardından, Havzadaki kömür ocaklarının Etibank’a devir hazırlıkları yürütülürken, Etibank Yönetim Kurulu kararları ile Ereğli Kömürleri İşletmesi T.A.Ş. (EKİTAŞ) kurularak faaliyete geçirilir. 1937–1939 yılları arasında da özel kişilere ait bazı ocaklar satın alınarak EKİTAŞ’ a katılır.
3867 sayılı ‘Devletleştirme Yasasının’ 1. maddesine dayanılarak, Bakanlar Kurulu Kararının ikinci maddesi ile 1940 tarihinde bütün ocakların EKİTAŞ’a devredilmesi istenir. Plan üzerinde belirlenen ‘havzanın imtiyaza esas alacak işletme sınırında’ EKİTAŞ, arama ve işletme hakkına sahip olur. Ayrıca EKİTAŞ, 180.000 m’lik arazinin tapulu sahibi ve 120 parça araziyi kullanım hakkına sahiptir. Bundan başka, Orman İdaresinin 108.615 m’lik, Hazine’nin 160.400 m’lik bir alanı üstünde intifa (yararlanma) hakkı verilir.
Havzası Sınırları
1943 yılında Etibank Yönetim Kurulu kararı ile Mahdut Mesuliyetli Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesi (EKİ) haline dönüştürülür. EKİ' ye bırakılan işletme sınırları ile havza sınırlarının kesin olarak belirlenmesi amacıyla yetkili uzmanlarından oluşturulan komisyon, Ereğli Kömür Havzasının Tayin ve Tespiti Hakkındaki Raporunu 12 Eylül 1953 tarihinde verir. EKİ’ye devredilen havzanın imtiyazına esas olacak işletme sınırı 3.12.1953 tarihinde kararname ile onaylanır. 3867 sayılı yasanın 1. maddesine göre kararlaştırılmış, Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesi sorumluluğuna verilip, yasanın 8. maddesiyle Zonguldak maden sahası üzerinde kurulacak şehir ve kasabalarda madencilik faaliyetlerinin devamını sağlamak amacına yönelik olarak ayrıcalık sağlanır.
1958’de MTA aramalarına kapatılan saha ile birlikte Zonguldak kömür havzası sınırları, bu komisyon tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda oluşturulur. Ereğli’nin Köseağzı mevkiinden başlayan kömür havzası, 200 km. doğuya ilerleyip, Küre’nin Söğütözü mevkiine kadar ulaştığı anlaşılır. Böylece imtiyaz sahası, 11.150 km olarak belirlenir.
1968 yılında ise Kömür Havzası Sınırlarının sahil hududu karasularımıza kadar uzatılarak genişletilmesiyle 11.150 km’si karada, 2.200 km’si de denizde olmak üzere 13.350 km’lik bir alana genişletilir.
Şehirsel–Planlı Yerleşim Alanları
1848’de Ereğli Madenleri Müdürlüğü ile başlayan devlet adına yapılan işletmecilik ve maden işletmecilerinin yönetim süreci ‘devletleştirme’ ile sonuçlanır. 1940 tarihinde ‘Devletleştirme’ yasasına bağlı olarak EKİ tüm havzanın sahibi olur. EKİ tüm üretim bölgelerinde yeraltı ve yerüstüyle yeniden şekillenir.1948’de uygulamasına başlanan ‘Amenajman Programı’ ile yeraltı ve yerüstündeki tesislerin yenilenmesi ve faaliyetlerinin düzenlenmesi planlanır. Programı, ‘Marshall Planı’ çerçevesinde sağlanan dış parasal kaynak ile uygulama alanı bulur.
Belediyelere Tahsis edilen alanlar kontrolsüz ve plansız bir şekilde genişleyerek gerek hazine ve gerekse orman arazilerini işgal ederken, EKİ açısından da durum farklı değildir. EKİ, gücünü sonsuza dek korunacağı düşünülmüş olmalı ki; bu örnek siteler, EKİ’nin kuruluşundan aldığı güçle intifa (yararlanma) hakkı bulunan orman ya da hazine arazileri üzerine oluşturulur. Yani tapusuz hazine ya da orman arazilerinde yapılmış yapılardır. Bu nedenle önce sitelerin çevresinde başlayan gecekondulaşma, giderek sitelerin yeşil alanlarında devam eder.
Zonguldak’ta kentleşmenin ve tapu kadastro çalışmalarının önünde engel olarak görülen Tezkere-i Samiye yasağının 1910’dan beri devam ettiği Yargıtay’ın 10.6.1953 tarih ve E:6, K:5 sayılı içtihatları birleştirme kararından anlaşılmaktadır. Bu kararda: “Devletin hükümranlığı altında veya rakabesi (mal sahipliği) ve tasarrufu (kullanımı) Devlete ait bulunan taşınmaz malların bir kısmı, böylece bir kamu hizmeti sayılan maden işletmesine bağlamak yoluyla ve bir idare tasarrufu sonunda kamu malı arasına alınmış bulunmakta olduğu” açıklanmaktadır. Bu nedenle, 1952 yılında Hazine adına tapuya kaydedilmiş 131 parça, EKİ’nin tapusunda bulunan sahalar yine aynı içtihatları birleştirme kararından faydalanılarak, devlet hüküm ve tasarrufu altındaki yerler haline dönüştürülür, Hazine adına çıkarılmış tapular iptal ettirilir.
Zonguldak politikacılarının kaldırılması için birbiriyle yarış ettiği Tezkere-i Samiye (Anayasa Mahkemesi’nin görevi dışında olması nedeniyle) Yargıtay’a intikal edince, Yargıtay’ın 4 Mayıs 1966 tarih, E.966/4, K.966/4 sayılı içtihadı birleştirme kararında Tezkere-i Samiye ile ilgili olarak: “Kömür havzası sınırındaki arazi-i emiriyenin (devlet topraklarının) tefviz (üstüne çevirme) yoluyla ya da hakkı kararla, ölü toprakların (arazi-i mevatın) ise imar ve ihya yoluyla yeniden tapuya bağlanması yasaklamış ve bu nitelikte özel mülke girmesi yasaklanan arazi kamu mallarından saymıştır. İdare kararıyla kişilere iktisap edilip daha önce tapuya bağlanmış veya 10 yıldan beri (1316 / 1900) hakkı kararı bulunup da tescil isteme hakkı doğmuş olanlar, mülkler ve tetümmei sükna (konut) hariç tutulmuştur.” yorumu yapılır.
Havza sınırlarında, Tezkere-i Samiye’nin bu tarihte de yürürlükte olduğunun yargı kararıyla kabul edilmesi ve topografya engelleri şehirsel–planlı yerleşim alanlarını kısıtlamıştır. Ayrıca Hazine, Belediye ve EKİ arazileri üzerinde gecekondulaşmanın önüne geçilemez olur. Havza sınırlarının, İşletme sınırlarından çok daha büyük bir alanı kapsaması gibi sorunların çözümü için belediyelere verilecek alan haritalarla gösterilmiştir. Bu bakımdan, Tezkere-i Samiye’nin varlığının oluşturduğu sorunlar kaldırılarak gerçek işletme alanıyla birlikte, gelecekte işletilmesi muhtemel alanları da kapsayacak bir sınır belirleme zorunluluğu doğar.
Bu kontrolsüz büyümeyi durdurmak adına çalışmalar 1970’lerden sonra başlatılırsa da sonuç alınamaz. Özellikle lojmanların içinde oturanların bir bölümü tarafından oturduğu evin bahçesine ev yapmaları hukukla engellenemez. Bugün bu örnek yapılar ve mahallelerin yok olmasının, ya da gecekondu apartmanların aralarında kalmasının nedeni budur.
1961 tarihinde çıkarılan 775 sayılı Gecekondu Yasası hükümleri uyarınca, belediye sınırları içindeki hazine arsalarının belediyelere bedelsiz olarak verileceği öngörülür. Bu yasaya rağmen işlem Tezkere-i Samiye ve EKİ’ye verilmiş haklar nedeniyle Zonguldak’ta uygulanamaz. Çünkü 17.02.1926 tarih ve 743 sayılı Medeni Kanunun 639. maddesi ile 28.6.1966 tarih ve 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 32. maddesi kömür havzası sınırlarında geçersizdir. Zilyetlik yolu ile mülk edinilemez. Bu nedenle Zonguldak Belediye Başkanı Hüseyin Öztek’in, 775 sayılı Gecekondu Kanunu Hükümlerine göre Belediyeye devrini talep ettiği taşınmaz mallar hakkındaki 30.7.1970 tarih ve 351–156/821 sayılı yazılarına, T:C. Maliye Bakanlığı Milli Emlak Müdürlüğü’nden şu cevap verilir: “Bu konuda Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ile yapılan haberleşme sonunda 24.4.1969 tarih ve 2984–4808 sayılı yazıda, söz konusu yerler Bakanlar kurulunca ittihaz olunan (kabul edilen) 29.2.1968 tarih ve 6/9636 sayılı kararname kapsamına girdiğinden 775 sayılı gecekondu kanunu hükümlerine göre Belediyenize devrinin sakıncalı olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle bahis konusu taşınmaz malların Belediyenize devrine imkan bulunmamaktadır.”
Zonguldak Belediyesi’nde tapulu mülkiyet %15-20 civarında olduğundan gecekondu önlemek için yeni toplu konut alanları plan çalışmaları ve ıslah planlarından olumlu sonuç alınamaz. Gecekondu Yasası uyarınca 3 ayrı bölgede 1971 tarihinde tespit edilmiş Gecekondu ıslah ve tasfiye bölgeleri bulunmaktadır. Bunlardan 2’si Çaydamar Mahallesinde yer almakta olup, biri 8,2 Ha. diğeri 29,1 Ha. büyüklüğündedir. Üçüncüsü ise Asma Mahallesindedir ve büyüklüğü 31,8 Ha.’dır. Ancak, bu tespitte gecekondu niteliğinden çok, maden tasmanı beklenen ve beklenmeyen yerleri ayırarak tasman beklenen yerleri tasfiye, diğerlerini ıslah bölgesi olarak ilkesine göre hareket edilmiştir. Bu güne kadar gecekondu önleme bölgelerinde herhangi bir uygulama yapılmadığı için Zonguldak Belediyesi tarafından bu alanların iptal edilmesi talep edilir. Zonguldak Belediyesi sınırları içerisinde kalan EKİ’nin tasarrufundaki arsalar belediyeye geçirilemez. Çıkan problemler nedeniyle soruna, “EKİ’ye ait tasmanlı araziler EKİ’de kalacak, yalnız belediyenin iyileştireceği (ıslah edebileceği) araziler belediyeye geçecektir.” şekilde geçici çözüm bulunur.
Tasmandan zarar gören imarlı özel ve kamuya ait yapıların tartışıldığı 1970’li yıllarda, belediyeler tarafından imar izni verilmiş sahalardaki rezervlerin alınmamasına karar verilir. Bu konudaki yoğun çalışmalar Zonguldak, Kozlu, Kilimli, Çatalağzı Metropoliten Alan Belediyeler Birliği’nin (ZMA) 1974 yılında kurulmasıyla hız kazanır.
İller Bankası, daha önce yapılan çalışmaları da dikkate alarak Zonguldak Metropoliten Alan planlarının yapılması için kapsamlı bir ön çalışma yürüttü ve 1974 yılında ZMA planı için yarışma açar. Yarışmayı Engin Erkin başkanlığındaki ekip kazanır. Engin Erkin yarışma şartnamesine uygun olarak Zonguldak’ta bir büro açar. Zamanla kent planı ortaya çıkar.
Planlanacak metropoliten alanın önemli özelliği, kömür madenlerinin üstünde olmasıdır. Bu nedenle EKİ tarafından, ZMA planlama biriminin isteği üzerine, 1974 sonunda, kömür işletilmesinden doğan tasman olayının ZMA içindeki durumunu ve gelişmesini gösteren rapor ve planlar verilir. Bu raporda ve planlarda, 1933 imar sınırlarının imalat alanları içinde kaldığı yeniden vurgulanır. Ayrıca bu raporda, kalkerin en tehlikeli zemin tipi olduğu, kalker örtülü kıyı şeridinin kesin olarak taşkömürü üretiminin gelişim merkezi durumunda bulunduğu belirtilir.
Dilaver Paşa Nizamnamesi, Tezkere-i Samiye ve 3867 sayılı Devletleştirme Yasasına bağlı olarak havzanın özel taşınmaz mülkiyetine kapalı tutulması, kömür üretimi yönünden TTK’ya büyük kolaylıklar sağladığı gir gerçektir. Ayrıca kendisine yapılan tahsisler sonucu (Orman intifakı alınan yerler ve 6309 sayılı Maden Kanunu’nun 133. maddesi hükmü gereği kuruma tahsisli Hazine adına tapuya kayıtlı yerler) havzadaki taşınmazları da dilediğince kullanma olanağı getirir. Bu bakımdan, kurumun kendi mülkü olmayan havza dahili taşınmazları, kendisine yapılan tahsislere bağlı olarak kullanma olanakları, 2981 ve 3303 sayılı yasaların yürürlüğe girmesine kadar, yukarıda belirtilen sorunlara karşın devam eder.
İmar Affı Kanunu
‘İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler’ hakkında 1984 yılında çıkarılan 2981 sayılı imar affı kanunu ile devlete ait (Hazine’den EKİ kullanımına verilmiş) araziler üzerine 1984 yılından önce yapılmış olan gecekondulara af getirilir ve hak sahiplerine tapu tahsis belgesi adında belgeler düzenlenerek verilir. Bu şekilde imarlı ya da imarsız altyapısız yapılar, çevrelerindeki 400 m arsaya tapu tahsis belgesi alırlar. İmar Affı Kanununun Zonguldak uygulanması havzada zilyetlik ile taşınmaz mal edinilmesini yasaklayan Tezkere-i Samiye’yi hükümsüz hale getirir.
Tezkere-i Samiye’nin Kaldırılması ve 3303 Sayılı Yasa
Tezkere-i Samiye ile diğer tüm sınır yasaları 19.6.1986 tarih ve 19139 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5.6.1986 tarih ve 10731 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılır. Aynı gün, Resmi Gazete’de yayımlanan 5.6.1986 tarih ve 3303 sayılı “Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair” yasa ile havza sınırları içinde, tapu verilecek kişilere, maden imalatı nedeni ile uğrayabilecekleri zararlar için tazminat talep hakkı olmaksızın, zilyetlikle mülk edinilmesine olanak sağlanır.
“Havza sınırları içinde zilyetlik yolu ile taşınmaz mal edinilmesinin yasaklanmış olması nedeniyle Zonguldak’ta, kamu yatırımlarına bağlı tek boyutlu ekonomik yapının değiştirilmesinin önündeki en büyük engelin mülkiyet sorunu olduğu, çağdaş bir kentleşmeden söz edebilmek için havzadaki mülkiyet sorununun çözümlenmiş olmasının gerekli olduğu” görüşü 3303 sayılı yasa ‘genel gerekçesinin’ temelini oluşturur.
3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanun ile havzada zilyetlik ile taşınmaz mal edinilmesi hakkındaki kısıtlamalar kaldırılır. Ancak, uygulamada Zonguldak Merkez ilçe ile diğer il ve ilçelerdeki mahkemeler arasında zilyetlik sürelerinin geriye doğru hesaplanmasında farklı uygulamalar olur. Şöyle ki; bazı ilçelerde dava tarihinden, bazılarında ise 3303 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 19.6.1986 tarihinden itibaren geriye doğru 20 yıllık zilyetlik süresi kabul edilirken, Zonguldak Merkez ilçede kadastro tespit tarihi olan 1950’li yıllardan geriye doğru 20 yıllık zilyetlik süresi esas alınmış ve buna göre hüküm tesis edilir. Yargıtay’ın görüşü de bu yönde olunca Zonguldak Merkez ilçedeki davaların büyük çoğunluğu, zilyetlik sürelerinin 1950’li yıllardan geriye doğru yetersiz kalmasından ya da kanıtlanamamasından dolayı reddedilir.
3303 sayılı Kanundan sonra 9.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesi, kadastro tespit tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuksal nedenlere dayanılarak itiraz edilemeyeceği ve dava açılamayacağını öngörülür. 3402 sayılı Kadastro Kanununun geçici 4 üncü maddesi, bu 10 yıllık süreye Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıllık ek süre tanınır ve süre de 9.10.1988 tarihinde sona erer. Bu tarihten sonra açılan davalar süre yönünden reddedilir.
Havza-i Fahmiye sınırları içinde kalmaları nedeniyle Maliye Hazinesi adına tescil edilmiş bulunan ancak Türkiye Taşkömürü Kurumunun kömür üretimi iş ve güvenlik alanları içinde kalmayan taşınmazların zilyetlik durumları araştırıldıktan sonra hak sahipleri adına tapuya tescil işlemlerinin yapılmasına olanak sağlamak üzere bu kanun tasarısı hazırlanır. Zonguldak valiliğinin gönderdiği ‘Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi’ gerekçesinde: “Zonguldak, merkez ilçede kadastro çalışmaları 1950–1958 yılları arasında yapılmıştır. Bu çalışmalar sırasında, Hazine adına tapuya tescil edilen taşınmaz malların, kadastro tutanaklarında edinme nedenleri ve beyanlar hanesinde hak sahiplerinin zilyetlik ve tasarruf durumları belirlenerek kabul edilmekle birlikte yürürlükte bulunan Tezkere-i Samiye’den dolayı Hazine adına tescil edildikleri açıklanmıştır.”
Sosyo–ekonomik gelişmenin çok hızlı olduğu bu dönemde, özel durum nedeniyle tapu alamayan hak sahiplerinin zilyet ve tasarrufunda bulunan ancak Maliye Hazinesi adına tapuya tescil edilen taşınmazlar üzerinde çok sayıda kaçak yapı ya da gecekondu yapılır.
14.11.1999 tarih ve 23876 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 11.11.1999 kabul tarihli 4479 sayılı yasa ile 3303 sayılı yasaya, zilyetlikle mülk edinilmesine olanak tanıyan 1 yıl süreli ek maddeler eklenir. Yasaya göre, taşınmaz malların sahipleri, maden işletmeciliği sebebiyle meydana gelen zararlardan dolayı bir hak ve tazminat talep edememe koşuluyla, metre kare birim fiyatları üzerinden belirlenen arsalar zilyet sahiplerine satışa sunulur.
Tezkere-i Samiye’nin Kaldırılmasından Sonra Havzası Sınırları
1986 yılında Tezkere-i Samiye ile diğer tüm sınırların kaldırılması, havzanın tamamında imtiyaz sahibi olan TTK’nin imtiyaz hakkının da kaldırılmış olması anlamına gelmekteydi. Böylece bilerek ya da bilmeyerek, Zonguldak kömür havzasının korunması kaldırılmış oldu. Bu yanlışlığın düzeltilmesi için yapılan yazışmalar sonucunda, 1989 yılında yayınlanan kararname ile havza sınırları yeniden düzenlendi. Bu düzenlemeye göre; 12.150 km.si karada, 2.400 km.si denizde olmak üzere toplam 14.550 km’lik saha TTK’nin kullanımındaki alandır.
Mülkiyete dayalı sorunlar nedeniyle havza sınırları 2000 yılında tekrar güncelleştirildi. Zonguldak–Karabük–Bartın illerini kapsayan Havza-i Fahmiye sınırlarının küçültülmesi için ilk adım atılır. Bakanlar Kurulu Kararı ile havza, 1 ve 2 nolu saha olarak iki bölüme ayrılmıştır. 1nolu saha, karada 2.420 km, denizde 3.000 km olmak üzere 5420 km ve 2 numaralı saha sadece karada 1.465 km olmak üzere havzanın tümü 6.885 km ye düşürülür.
Sonuç
Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen havza sınırlarının korunmasına yönelik tüm yasal engellere karşın, havza korunamamış, işletmecilik faaliyeti yürütülen toplam 611 km alanın, 153 km sinin denizde olduğu düşünülürse karadaki 458 km lik alanda yapılaşma engellenememiştir. Hatta TTK’nin eskiden beri kullandığı Hazine ve Devletin tasarrufu altındaki yerlerden yararlanması kısıtlanmış ya da siyasi olarak engellenmiş, dahası TTK tapulu yerlerini de belediyelere devretmiştir. 2004 yılında TTK’ye özgü yasal düzenlemeler kaldırılıp, havzanın ‘maden kanunu’ kapsamına alınması da sorunların çözümüne yönelik olmamıştır.
Bunun da ötesinde bir konu, bugün meskenleri oturulamaz hale getiren, yol, su ve kanalizasyon gibi altyapı hizmetlerinde her gün onarılmaz hasarlar oluşturan tasman etkisidir. Zonguldak’ta yerleşim giderek plansız bir şekilde artarken tasman konusu da uzun yıllar boyunca tartışılacaktır.
Bütün bu sorunlar, Uzun yıllar göç alan kentte yaşayanların çalışma yerlerine yakın yerlerde ikamet etme isteklerinin yanında, aynı zamanda bugüne kadar kent yerleşimine dair bir planlama yapılmamış (yapılanların uygulama alanı bulamamış) olmasından kaynaklanıyor.