Biliyorsunuz AKP, bundan iki hafta önce, “demokratikleşme paketi” adı altında, tamamıyla zırvadan ibaret olan nüansta, din devletine giden yolun taşlarını dökmüştü eteğinden. Araya bayram girdiği için diğer partilerle müzakeresi yapılamamıştı. Şimdi tatil sonrası, muhtemelen mecliste bu paket masaya yatırılacak, başına paçavra-örtü takan bazı kadın milletvekilleri meclisi provoke etmeye kalkışmazsa tabi. Kürtçe’nin, bir dil olarak Kürt halkının meşru mücadelesi sonucu tüm dünyada kabul gördüğünü daha önceki bir yazımda altını çizmiştim. AKP’nin Kürt dili ve varlığını kerhen bu pakete aldığı aşikâr. Kürt kimliği konusu ise gündemlerinde hiç yok. CHP ve MHP bu konuda zaten AKP’nin benzeridirler, Kürt kimliğini halen ret etmektedir.
Çözüme gelince, AKP sorunu özel bir okulda eğitim kapsamına sıkıştırarak üzerindeki yükten kurtulmaya çalışmaktadır. MHP ise bildik ırkçı yaklaşımını sürdürmekte, olayı hala kart-kurt olarak görmektedir. İşte son örneği, Türkçe ve Kürtçe bayram kutlaması yapan Muğla/Fethiye Belediye Başkanını aforoz etmesi. Bu da gösteriyor ki, MHP’nin politik kültüründe hala “teneke” sesleri varlığını sürdürüyor. CHP’ye gelince… CHP iki arada bir derede özünde “Tek dil Türkçedir.” diyor ve Kürtçe eğitim ile ilgili muğlak bir ifadeyle “Devlet gereken desteği verir.” diyerek MHP’deki teneke sesinden pek de farklı bir ses çıkarmıyor açıkçası. Bu da yetmiyormuş gibi, kaldırılan Türk’üm-doğruyum-çalışkanım” andı üzerinden, serin sularda hala “millicilik” yapmaya çalışıyor.
Şunu söylemekte yarar görüyorum öncelikle. Dil Allah’ın biz insanlara bir lütfü değildir, aklı meleke mahsulü hiç değildir. İnsan henüz homo-spaiens çağında iken, yani maymun evresinde iken rastladığı şeylere ve olaylara karşı duyduğu hisleri ifade etmek isteyince doğmuştur. İnsanlar, tek sürü halinde yaşamaya devam etmedikleri ve bütün dünyaya dağıldıkları ve ayrı ailelere, kabilelere ve milletlere bölündükleri için, dilleri de ayrı kimliklerin ve değişik özelliklerin damgasını taşır. Bu bağlamda her bireyde yalnız bir dil esas olarak köklüdür. Sonradan ne kadar başka bir dil öğrense de, ona öğretilse de, asıl bağlı olduğu tek bir dil vardır ve bu dili o bireyden koparıp alamazsın. Çünkü her dil özel bir düşünce tarzını ifade eder ve bir dilde söylenen şey diğer bir dilde asla aynı manaya gelmez. Tıpkı farklı dinler gibi müşterek hayatın tezahürüdür. Daha da ileri gidersek, dil bir topluluk olmanın ve bir halk olmanın ve ulus olmanın temel unsurudur ve o ulusun varlığının ölçütüdür ama devlete giden mutlak bir yol değildir.
Bu hak kimsenin bir kimseye bağışı şeklinde olamaz, olmamalıdır da. Bir insan ancak sahip olduğu ana dili vasıtasıyla kimliğinin bilincine varır. Nasıl ki, Mustafa Kemal, Türk kimliği için Türkçe dilini mihenk kabul etmişse, aynı şekilde Kürtler için Kürtçe anadiliyle ilgili her türlü eğitim öğretim talebine karşı çıkmaya kimsenin hakkı olmamalıdır. Bunun için az bir duygudaşlık yeter de artar bile. Eğer Cumhuriyet’in başlangıcında dil devrimi olmasaydı, bugün bu topraklar üzerinde yaşayan bizlere kılıç yoluyla zorla kabul ettirilen Arapça dilini konuşuyor olacaktık. Atatürk’ün görmezden geldiği konu da budur işte. Aynı topraklar üzerinde Türklerle birlikte yaşayan Kürtleri, konuştukları dille özdeş bir halk olarak ret etmiştir, Türklerle aynı potaya koymuştur. Bunu unutmayalım.
Şunu biliyoruz ki, Kur’an Hz. Muhammet’e gökten(!) Arapça indi. Arapça bir kitaptır, ancak Arapça bilenler bu kitabın anlamını bilebilir. (Türklerin bunu kendi dini olarak kabul etmesini zaten bir türlü anlayamıyorum.) Bunu Almanlar, İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar ebetteki bilemez. Onlar da kendi dinlerini kendi dillerinde bilebilirler. Bu bağlamda, Allah tüm dünyada eğer herkesin tanrısı ise, öbür dünyada da ölüp giden bütün insanları Arapça dilinde sorguluyor olmayacaktır muhtemelen. Eğer bu çelişkinin yanıtı, “Allah herkesin dilini biliyordur, doğal olarak herkes kendi dilinde muamele görecektir.” ise, o zaman bugünkü AKP, CHP, MHP vs. cümle burjuva devlet partisine şunu sormak gerekir: “Siz kim oluyorsunuz, ne biçim Müslümansınız da reel dünyada bir insanın kendi anadilini konuşup konuşamayacağına, bu dilde eğitim alıp alamayacağına karar veriyorsunuz.”
Ünlü Roma imparatoru Çiçero’nun bir sözü vardır: “Hiç kimse politikayı masal ülkelerinin kapısını açan anahtar olarak görmemeli, çünkü politika gerçekle meşguliyet ister.” Politikayı tek dile tek devlete tek dine dayandırmak milliyetçiliktir, alenen ırkçılıktır. Hitlerin Almanya’da yaptığı budur; Alman Ari ırkına mensupları dil ölçüsüne göre ayırmıştır. Sonucu herkes biliyor.
Hazin olan insanın ölmesi değildir, herhangi bir durum karşısında alçalmış olarak öleceğini bilmesidir. Bunun utancı, vicdan azabı hiçbir şeye benzemez. Daha dün, yakın zamana değin Kürt-Kürtçe filan yok deniliyordu bu topraklar üzerinde. Bunu diyen yakın geçmişin partileri olan başta CHP, MHP ve bugünkü iktidar partisi AKP ve geçmiş bütün sağcı, muhafazakâr düzen partileri sahip oldukları bu utancın altında eziliyorlar mı şimdi acaba? Hiç sanmıyorum, onların yüzüne tükürsen “yarabbi şükür” diyorlar çünkü…