“Önünde cami bile olsa eğer yol oradan geçecekse, biz o camiyi yıkarız, gideriz o camiyi başka bir yerde inşa ederiz.''  Cümle aynen bu. Söyleyen Sayın Başbakan. Daha önce ne söylemişti:  “Ağaçlar kesilecek, Taksim Gezi Parkı’na kışla ve AVM yapılacak.” Çok daha önce ne söylemişti: “Bizim planımızda Taksim Cami olayı var. Maksim'in arkasına yapılacak, o alanın tamamına.” Çok yakan zamanda Mısır’a giderken ne dedi: “İstanbul Çamlıca’da Türkiye’nin marka değerini artıracak bir cami yapılacaktır.” Ta en başından ne dedi: Biz bu yola beyaz kefen giyerek çıktık.” Din üzerinden siyaset yaptığı çok açık. Amaç belli: 2023’de şeriat kurallarıyla işleyen bir devleti tamamlamış olmak; iktidarın yarı ortağı Fetullah Gülen Hareketi içinse, tüm dünyada “altın nesiller”in hâkimiyetini tesis etmek.

 ***

Geçenlerde bizim gazetede bir haber gözüme ilişti. Haberde, bir fotoğraf eşliğinde Kdz. Ereğli Müftülüğü, hafız olan, tek tip giydirilmiş, türban denilen illüzyonla mumyalanmış kızlarımıza törenle, yani icazetle sertifikalarının verildiği yazıyordu. İnternet üzerinden şöyle bir göz gezdirdim benzeri haberlere, son aylarda böyle onlarca, hatta yüzlerle ifade edebileceğimiz kızlı erkekli gençler, bu şekil törenler yapılarak hafız yapılmış, ülkenin birçok yerinde. Bu icraatların AKP’ye mahsus bir şey olmadığını, devlet tarafından on yıllardır sürdürüldüğün sanırım söylememe gerek yok. Tohumlarının 12 Eylül Askeri Cuntası tarafından atıldığının ayrıca altını çizelim. Bu bağlamda esas rolü tarikat ve cemaatlerin oynadığı biliniyor. AKP bugün bu durumun hasadını yapıyor sadece.

***

Bir önceki yazımın başlığı, “AKP: Cahil Yurttaş Darphanesi” idi, biliyorsunuz.  Daha da ironikleştirirsek, tıpkı kıyma makinesi AKP, bir taraftan TC vatandaşı koyuyorsunuz, öbür taraftan ucube varlıklar çıkıyor. Birileri diyecek ki, şimdi: “Ne var bunda, devlet gençlerimize sahip çıkıyor.” Evet, aynen öyle yapıyor devlet. Ve AKP’nin önde gelen zatının ağzıyla diyorlar ki: “Gençler ne kadar tarih şuuruna, inanca, din şuuruna bilincine sahip olursa onlardan o kadar emin olabiliriz. Çocuklarımız Kur'an-ı Kerim'i, Arapçayı ve Peygamberimizin (sas) hayatını birici derecede tercih etmişlerdir. Bu gençlerimizin fıtratında, inancımıza büyük bir sevginin olduğunu gösteriyor.”

***     

Bu projenin finali “türbana özgürlük” eylemleriyle imzalanmıştı, biliyorsunuz. Kamuoyu korkunç derecede yanıltıldı, ne yazık ki bu eylemlerle. Türbanı, kılık kıyafet özgürlüğünün bir parçası olarak gösterip, zaten defolu olan laikliği hedef tahtasına oturttular ve vurdular. Peki, gerekçe neydi? Neymiş, cumhuriyet yaşam alanlarına müdahalede bulunuyormuş, efendim. Tüm toplumu buna inandırdılar. Buna kılık kıyafet özgürlüğü adı altında kimi sol cenah da cevaz verdi, ne yazık ki. Geçmiş olsun!.. Kısa zamanda sivil hayattan kamu alanına taşıdıkları bu sözde özgürlük istençlerini şimdi meclise sokmaya çalışıyorlar -ki bu da olacak gibi görünüyor.  

            Sevgili okurlar, şimdi dikkat edin söyleyeceklerime!.. Şu ana kadar türbanla ilgili yapılan bütün tartışmalarda meselenin odağını tartışmasız, “Devlet insanların kılık kıyafet özgürlüğüne karışıyor” mantalitesi eksen teşkil ediyordu. Peki, sokağa çıkın, başına türban takan bu insanlara “Başınızı ne için kapatıyorsunuz.” diye sorun bakalım. %90’nın vereceği yanıt şu olacaktır, kuşkusuz: “İnancım gereği.” Buyurun tezada! İşte size dini siyasete alet etmenin açık delili.

***     

Geçenlerde Memur- Sen diye bir sendikanın basın açıklamasına denk gelmiştim, Madenci Anıtı önünde. Kadınlara kamu alanlarında türban takma özgürlüğü istiyorlardı. İsteyenlerin hepsi erkekti ne hikmetse; yani bu kadınlarımızın erkek kocaları, erkek babaları, erkek dedeleri, erkek ağabeyleriydi esas olarak. Neden erkekler acaba? Bir düşünün bakalım.  Kimdir bu Memur-Sen?  Başbakanın sömürü taşeronlarından sadece biri. başka işleri yok muydu bunların? ‘Emeğin hakkını aramak, üyelerini çıkarlarını korumak’ filan gibi? Yok. Yok öyle bir dertleri. Çünkü görevleri bu onların; türbana özgürlük istemek; Mısır’da şeriat isteyen güruha, “Rabia” ya meydanlarda destek vermek; Bangladeş’te, üyelerinin paralarıyla külliye yaptırmak; Mehmet Akif Ersoy’u anmak; ulusal azınlıkları ve gayrimüslimleri protesto etmek vs. Ha.. Bir de 2 milyon’a yakın üyeyi ŞEKER SİGORTA’dan sigortalayarak, üyelerinin ceplerinden trilyonları peşkeş çekmek; karılarını, kızlarını, annelerini AKP’nin amacına koçbaşı olarak aracı olmak.

 Evet, mesele çok açık aslında; insanları dindar yap, parayı, malı götür.  Peki, nerden geliyor bu yağ/bal. Ülkeyi ülke yapan işçi ve emekçilerin alın teriyle birikmiş olan tüm ülke kaynaklarını iç etmekten tabi ki. Bu nedenle “Kefen giydik biz bu yolda.” diyor, iktidarı kolay terk etmeyeceğini söylüyor açıkçası. Siz onun ikide bir sandığı göstermesine bakmayın.

Bu halde bize de, “Ayaklar baş’a, baş küfeye!” demek düşüyor.