Bizim tarihimiz sanıldığı gibi hep kahramanlıklarla dolu değildir. Bizi üzen, hatta yüzümüzü kızartan ayıplarımız da az değildir. Ama bizim tarihlerimiz bunları yazmaz. Hatta örtbas etmek için gayret gösterir. İşte bu olaylardan en trajik olanı ve başımızı öne en çok eğeni 2. Dünya Savaşında Kırım Türklerinin yaşadığı Mavi Alaylar vak'asıdır.
Şimdi ise adeta tarih tekerrür etmekte ve buna benzer olaylar Bayır Bucak Türkmenlerinin başına gelmektedir.
Mavi alaylar konusuna geçmeden önce, Bayır Bucak Türkmenleri kimlerdir ve şimdi neler yaşamaktadırlar, bunları kısaca bir hatırlayalım.
Bayır Bucak Türkmenleri bildiğiniz gibi Suriye'nin kuzeybatı bölgelerinde yaşayan soydaşlarımızdır. Yoğun olarak Hatay'a komşu olan Türkmen Dağındaki köylerde yaşamaktadırlar. Suriye'de azınlık statüsünde olup kendilerine Suriye Türkleri veya Suriye Türkmenleri denilmektedir.
Fransa ile Ankara Hükumeti arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması'na göre bu günkü Suriye sınırımız çizilirken; Hatay ve Bayır Bucak Bölgesi Suriye tarafında kalmıştı. Fakat Hatay 1939 yılında yapılan bir referandumla ana vatana katılırken Bayır Bucak Bölgesi Suriye'de kalmaya devam etti.
Şu an itibariyle bu soydaşlarımızın başı beladadır. Rusya, Hizbullah,IŞİD, PYD ve Esad güçlerinin hedefi haline gelmişlerdir. Bu kadar düşmanla baş edemeyen ve köyleri Ruslar tarafından bombalanan Türkmenler köylerini boşaltmak zorunda kalmış ve bölgenin kontrolü de Esad güçlerinin eline geçmiştir. Sonuçta bu kardeşlerimiz mülteci durumuna düşmüşlerdir. Gelecekteki akıbetleri de belli değildir.
Şimdi gelelim birçoğunuzun bilmediğini düşündüğüm Mavi Alaylar olayına..
Tarihçilerin bahsetmekten adeta utandığı bu olay son zamanlarda Zülfü Livaneli'nin yazdığı Seranad romanıyla az buçuk gündeme geldi. Yalnız bu romanda yazılanlar kurgu değil, tamamen gerçektir. Romanda bu bahis geçince okuyanlar herhalde çok üzülmüşlerdir. Ama ben size kısaca özetliyeyim.
2. Dünya savaşı sıralarında, Kırım Türkleri Stalin'in zulmü altında inliyorlardı. Kurtulmak için bir arayış içerisinde idiler. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti yöneticileri ve başta Cumhuriyet Gazetesi Baş Yazarı Nadi Nadi olmak üzere Türk basını Kırım Türkleri'ne sürekli olarak; bu savaşta Rusların yenileceğini ve Almanların galip geleceğini; eğer Almanların yanında savaşa girerlerse bağımsızlıklarını kazanacaklarını telkin edip duruyorlardı. Bu telkinler sonucu adeta gaza gelen Kırım Türkleri nihayet Almanların yanında yer alıp Ruslarla savaşa başladılar. Bunun için 8.000 kişilik bir askeri birlik kurdular ve adına da ''Mavi Alaylar'' dediler. Bu birliğin esas görevi Alman ordularına kılavuzluk yapmak ve istihbarat sağlamaktı.
Kırım Türkleri 1944 yılına kadar Ruslara karşı Almanların yanında savaştılar. Ama maalesef Almanlar yenilmişti. Kırım Türkleri de Almanlarla birlikte çoluk çocuk kaçmak zorunda kalmışlar ve o sırada nispeten güvenli sayılan Avusturya'ya sığınmışlardı. Burada Drau Nehri kıyısındaki Ober Doauburg yöresine yerleştirilmişlerdi.
Ama kötü kaderleri yakalarını bırakmıyordu. Bu sefer de Avusturyayı işgal eden İngilizler'in eline düştüler. Buna biraz sevinmişlerdi bile.. Rusların eline düşmekten iyiydi bu durum. Zira Rus demek ölüm demekti!
Fakat umdukları gibi olmadı. Zira Ruslar, Amerikalılar ve İngilizlerle anlaşmışlardı ve bu anlaşma gereğince Kırım Türkleri savaş suçlusu sayılıyorlardı. Bu nedenle de Rusya'ya iade edilmeleri gerekiyordu.
28 Mayıs 1945 tarihinde bu durum kendilerine tebliğ edildi.
Bulundukları yerlerden Amerikan ve İngiliz askerler tarafında toplanan Türkler; Rusya'ya gönderilmek üzere, çoluk çocuk demeden zorla yük trenlerine bindirilmeye başlandılar. Bunlardan kaçmayı başaran takriben 3.000 kişi ''Rusların eline düşmektense ölmek daha iyidir!'' deyip kendilerini Drau Nehri'ne atarak intihar ettiler. Kaçamayanlar vagonlara tıkıldı ve vagon kapıları çivilenerek tren Rusya'ya doğru yola çıkarıldı.
Kaderin garip tecellisine bakın ki, diğer demir yolları savaş nedeni ile tahrip edilmiş olduğundan soydaşlarımız Türkiye üzerinden Rusya'ya gönderiliyordu. Ve daha da acısı tren Edirne'den Kars'a kadar Türkiye Cumhuriyeti askerlerinin muhafazasında gidecekti. Yani bizim askerlerimizin görevi bu trenden soydaşlarımızın kaçmasını önlemek ve idam edilmek üzere Ruslara teslim etmek idi! Ne kadar acı görüyor musunuz?
Ama bunu trendeki Türkler bilmiyordu. Hatta tren Edirne'ye yaklaşınca; ''Türkiye bizi mülteci olarak alır da kurtarır'' umuduyla sevinmeye bile başlamışlardı. Fakat maalesef bu umutları da boşa çıkmıştı. Artık umutları kalmayanlardan 2.000 kişi tren Rus sınırına yaklaşınca, kapıları kırarak kendilerini Kızılcık Nehri'ne atıp intihar ettiler. Geriye kalanlar da sınırı geçer geçmez, Türk subaylarının gözü önünde Ruslar tarafından hemen kurşuna dizildiler.
Ben bu gerçek hikayeyi okuyunca çok etkilenmiştim. Sizin de üzüldüğünüzü biliyorum. Ama daha da üzücü olan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun büyük elçi olarak bulunduğu İsviçre hariç; Avrupa'daki bütün Türk temsilciliklerinin kapısının bu soydaşlarımıza kapanmasıdır.
Ayrıca,bir şeyi daha burada zikretmeden geçemeyeceğim. Avusturyalılar tanık oldukları bu katliamın anısına İrschen Köyünde bir anıt diktiler. Her sene mayıs ayında Rus askerlerine teslim olmaktansa kendilerini nehre atan Kırımlı Türkler'in anısını bir törenle anıp yad ederler. Türkiye ise bu olayı hatırlatacak bir taş bile dikmekten kaçınmıştır. Oysa bu insanları Almanların safında savaşa girmeye ikna eden Ankara'ydı!
Peki, bu olayla Bayır Bucak Türklerinin durumunun ne gibi bir benzerliği var?
Bence şu benzerlikler var:
1-Kırım Türkleri Rusya'da azınlıktı; Bayır Bucak Türkleri ise Suriye'de azınlıktır.
2-Her ikisi de etnik ayrımcılığa uğramaktadır.
3-Kırım Türkleri için Stalin ne ise Bayır Bucak Türkleri için Esad odur. Bunlar Türkleri sevmeyen despotlardır.
4-Her ikisi de Türkiye'deki yöneticiler tarafından yönlendirilerek bulundukları ülkenin hükumetlerine baş kaldırmışlardır.
5-Her ikisi de bu nedenle yerlerinden yurtlarından olmuşlardır.
6-Bunlar yerlerinden yurtlarından olurken, hatta soykırıma uğrarken Türkiye'den umdukları desteği alamamışlardır. Yani güvenmekle hata etmişlerdir.
Bu kadar benzerlik yeterlidir sanırım.
Umudum odur ki; Bayır Bucak Türklerinin sonu da Kırım Türklerinin kine benzemez. Türkiye, Mavi Alaylar konusundaki ayıbını ''Bir haftada Suriye'ye girip Şam'daki Emevi Camisinde namaz kılacağız'' diyerek gaza getirip başlarını belaya soktukları Bayır Bucak Türklerine sahip çıkarak telafi eder. Tekerrür ediyor gibi görünen tarih inşallah daha fazla tekerrür etmez.
İnşallah!..