Gerçekten şaka gibi bir kent Zonguldak. İnsanına soyulmak, aldatılmak, duygularıyla oynanmak dışında her şey yasak. Her şey “mış” gibi yapılıyor. İmarı “mış” gibi, insanca yaşam koşullarını oluşturacak bir mekânsal tasarım yerine, birim alana en fazla mesken sığdırma çabası başat kaygı mesela. Mahalleler konutlardan değil de birbirinin üzerine abanan insan silolarından oluşuyor. Spor sahalarından, eğlence mekânlarına, yeme içme yerlerinden sağlık tesislerine her şey “mış” gibi…
Fikri hayatı “mış” gibi! Zaten az olan yazarı, çizeri, oyuncusu, entelektüeli sahipsiz. Akademik hayatı hem topal, hem de çolak. Üniversiteler, “Kentsel araştırma” diye karanlık mahfillerde biçilen dona bilimsel(!) kılıf bulma, akıl dışı projelere fizibilite raporları uydurma peşinde. Siyasal hayatı kavruk! Kendini tümüyle karşıtlıklar üzerinden tanımlayan siyaset erbabı, kentsel politikalara fikri derinlik katmaktan uzak. Kente ışık tutması gereken medya içinse “Allahlık Ali Bey” denebilir yalnızca…
TOPLUMUN DEZAVANTAJLI GRUPLARI, BUKENTTE CEHENNEMİ YAŞIYOR
Bu kentte her şey iğreti! Üniversitesi var, doğru düzgün kampüsü yok, hastanesi var, otoparkı yok. Doğal kaynakları, güzellikleri var, koruyup zenginliğe dönüştürecek aklı yok. Yolu, kavşağı, hava meydanı, tren yolu var, vaz geçtim dünya standartlarından diğer kentlerdeki benzerleri kadar kalitesi yok. Denizi var, dört başı mahmur plajı yok. Sahillerin çöplük, inşaat şantiyesi, hafriyat döküm alanı, kömür deposu olarak kullanıldığı yetmezmiş gibi üzerine beton dökülüp yok ediliyor şimdilerde de…
Yüzünü bir parça dünyaya dönüp, olan bitenden haberdar olanlar için Zonguldak’ta olmak işkence resmen. Toplumun dezavantajlı grupları, sözcüğün tam anlamıyla cehennemi yaşıyor. Ne çocuklar şen seslerini özgürce yükseltebilecekleri alanlar bulabiliyor kendine, ne de hasta, yaşlı, engelli vatandaşlar caddelerinde özgürce dolaşabiliyor. Kadınlara emeklerini değere dönüştürecek olanak sunulmadığı gibi her türlü aktiviteden, sosyalleşme aracından mahrum gençler içinse sürgün yeri vazifesi görüyor…
ALİ BEKTAŞ KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN YASAKÇILIK NASIL SAVUNULABİLİR?
Son olarak el ele verdik, kente bir parça renk katacak bir müzik festivalini de engelledik hep birlikte. Belediyeciliğini “kente ihanet” saydığım Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş’ın verdiği en doğru karardı oysa. Bizim gazete de içinde “içki içilecek” vaveylasını koparıp çadırlarda fuhuş yapılacak vesvesesini yayarak, gençlere, birkaç gün eğlenmeyi, hayatlarına azıcık da olsa ışık düşürmeyi çok gördük. Farklı yaşam biçimlerini yok sayan gerici odakların ekmeğine yağ değil, ballı kaymak sürdük bile isteye…
Aklım almıyor, insanların eğlenme hakkı bu kadar kabaca nasıl alınabilir elinden? Bu tip festivaller dört bir yanda yapılır, yüz binler gönlünce eğlenirken, burada yasaklanması hangi gerekçelerle açıklanabilir? Cumhuriyetin ilk kenti Zonguldak’ın yasakların başkenti olması, Kapuz Plajı’nda olduğu gibi yasaklarla gündeme gelmesi kimin hoşuna gidebilir? Bir sözüm de bizim cenaha: Ali Bektaş karşıtlığı üzerinden yasakçılık nasıl savunulabilir? Kimin ne hakkı var yahu bu karayı alnımıza çalmaya?