Geçtiğimiz hafta Rize-Artvin Havalimanı açılışını canlı yayında izliyorum. Dünya'nın 5, Türkiye’nin 2. denize dolgu havalimanı açılışı oldu. Gururlandım. Her ne kadar aynı gün Atatürk Havalimanına iş makineleri giriyor olsa öyle ya bende bir Karadenizli olarak yeni havalimanımız için gurur duymalıydım.
Giriş kısmında kendimi zorladım ama olmadı. Çünkü yeni havalimanı yapılmasına gurur duymaya fırsat vermediler, Atatürk isimli metro, karayolu, deniz yolları ile belkide ülkemizdeki en mükemmel ve İstanbul’ u olası depremde kurtarabilecek en önemli lojistik merkezimizi göz göre göre kaybediyoruz.
20 seneye yakındır Atatürk Havalimanına ya çok yakın yerde oturdum ya da çalıştım. Bir fiil bölgeye hâkim biri olarak ülkemizin gördüğü bence en büyük ihanetlerden biridir. Pandemi sırasında sahra hastanesini pistin ortasına yapan zihniyeti bir türlü anlayamadım. Anlamakta istemedim, istemeyeceğimde. O iş makineleri pistleri kazıyacak ya; ihanetin canlı tanığı olacağız. Bu bölgede bir millet bahçesine ihtiyaç olmadığı halde; olsa dahi orasının neden yıkılmak istendiğini sanırım bu yazımı okuyan herkes çok iyi biliyor, anlıyor.
Gelelim Rize- Artvin havalimanı açılışındaki canlı yayındaki birkaç önemli noktaya. Açılışta Sn. Cumhurbaşkanı uçakları doldurmasını istediği vatandaşa, verdiği nasihat önemliydi. Birlikte izleyeceğiz canı gönülden zarar etmeyen bir havalimanı olmasını çok isterim; ikinci bir Zafer Havalimanı yükünü bu milletin sırtına küfelemek, milletin belini kuşkusuz bükecek, incitecektir.
Ayrıca önemli bir haber daha, havalimanı simgesi olan çay bardağının mimarisinden söz edilirken, bölgedeki çay üreticisine bir sürü müjde verildi. Bu müjdeler Türkiye'de yaşayan her bir çay severe anında yansıdı, yansıtıldı. %43,7 TL’lik zam ile birlikte “ artık çayınızı nasıl alırdınız?” sözü tarih olabilir. Bundan sonra o çok sevdiğimiz çayı; şekerli içene şekersiz, demli içene; açık çayı, tiryakisine ise doktor tavsiyesi ile azaltmasını söylemekten başka bir şey kalmıyor elimizde.
Hiçbir şey olmadıysa da mutlaka bir şey oldu diyen arkadaş; youtube kanallarında açıkça devletinin mafya liderinden çekinmesi ile hiç olmayacak devletlerarası yakınlaşmaları olduğunu açıklıyor olsun; İstanbul’ da 19 litre su 29 TL ile 39 TL arasında fiyatlardan satılmaya devam ediyor.
Peynire 15 Mayıs’ da gelen %32’ lik zam sonrası evlatlarımızın gırtlağından süt ürünlerini kesiyorken, çayımızı azaltırken, ülkemizde adam kesen, parçalayan Araplar ile çok şükür eski günlere geri dönüyoruz.
Tarihe not düşelim. Suni gündemler daha da artacak gibi. Tam bir şeyler üzerine düşünmeye başlayacağız, çat benzin zammı, çat doların zortlaması, çay çaydan 1 şeker daha azaltma durumu daha da sürecek gibi duruyor.
Vatandaşlığımızın maddi bir değer ile satışa çıkarıldığı ilanlar özellikle Araplardan içeriye girmeye çekindiğimiz AVMlerde boydan boya asılı. Zoruma gidiyor.
Bayramda sokağa çıkamadık, mülteciler ile gırtlak gırtlağa gelmemek için. Bir sürü örneğini gördük, işittik. Allah hepimizi korusun ancak kayıtlı, kayıtsız göçmenlerin bir an önce ana yurtlarına geri dönmeleri sağlanamazsa omuzlarımızdaki yükün altında kalacağız.