İlim adamı olması ve Dışişleri Bakanlığı döneminde, sergilediği ‘mekik diplomasisi’ ile takdir ettiğim bir siyasi figürdü Sayın Ahmet Davutoğlu.
Ülke sorunları konusunda analiz yapıp model ve konsept üreten, duruş sergileyen bir politikacı açlığımıza çare gözüktü.
Çok tartışılan ‘Stratejik Derinlik’ isimli eseri, entelektüel sıkıntısı çeken ülkem adına bir teselliydi adeta.
Stratejik derinlik: Türk Medeniyeti içinden çıkan tarihsel tecrübenin, Yeni Türkiye sathı mailinde hayata geçmesi amacını taşır.
Aynı zamanda: Türkiye’nin Tarihi Misyonunu hatırlaması yanında, Misak-ı Milli sınırları içindeki dostane beklentilere rehberlik etme düşüncesidir bana göre.
Türkiye, Davutoğlu ile sadece bölge siyasetinde değil, dünya konjonktüründe etkili olup ‘ben de varım’ görüntüsü verdi.
Emperyal güçlerin kontrolündeki bir dünya da, sofraya davet edilmek şöyle dursun; yanaşmanın sorun olduğu düşünülürse, icraatta başarıdan söz etmek elbette tartışılır.
Ancak, ‘nasıl olsa başaramam’ demek ile ‘denemek’ arasında ‘yüce’ bir fark olduğu unutulmamalı.
Bir takımın santraforu (golcüsü) eline geçirdiği fırsatı ‘nasıl olsa gol atamam’ diyerek şut çekmekten ‘vaz geçmeli’ mi, kaleyi gördüğü yerden, gol için şut çekmeli mi?
Şut çekmemek, şerefli yenilgiyi(!) kabul etmektir.
Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu dönemleri; sınır komşularımız ve dünya coğrafyasının her noktasında ‘biz de varız’ politikasının uygulandığı zamanlar olarak anılacaktır.
Ancak; Sayın Davutoğlu’nu yeni görevi olan Başbakanlıkta, hem parti tabanına hem de ülke bütününe, güven verememektedir.
Kürsüyü dolduran, konulara hâkim, kendine güvenen, dünyanın saydığı bir Lider Erdoğan’dan sonra gelişin etkisi mi?
Yoksa; halkın gözündeki Üniversite Öğretmeni algısının devam etmesi mi?
Rol model genç bir tiyatro sanatçısı gibi… Verilen rolü, tüm yeteneklerini kullanıp, oynamaya çalışıyor…
EMEKLİ, MEZE ve MALZEME
Seçim arifesinde başlayan tartışma, giderek kızışacak ve tek kale maç’a dönüşecek konulardan biri de ‘emekli Maaşları’ olacak. Emekli Dernekleri son bir yıldır, ‘maaşlar arası uçurumun kaldırılması’ için siyasilerin dikkatini çekiyordu.
CHP Lideri’nin ‘iki maaş ikramiye’ restine, İktidar Lideri ‘100 lira’ blöfü ile karşılık verdi.
Bu blöf’ü siyasilerden önce emekli gördü ve sesini yükseltti.
Gelin konu’yu siyaset ekonomisi, devlet bütçesi ve emekli beklentisi üzerinden irdeleyelim.
Zonguldak’ta 149 bin, Türkiye de 11 milyon emekli var.
Türkiye’deki Emeklilerin 8 milyonu, 1.500 lira üzerinde maaş alıyor. 3 milyon emekli ise Asgari ücretin 1.200 lira olduğu yerde, açlık sınırı (1.450 lira) altında (bin lira) maaş alıyor…
Yani, toplum katmanları içinde önemli bir sayısal yekûn tutuyor Emekli.
Her seçim olduğu gibi, yine bu ‘sessiz yığın’ oy deposu görülüp, elleniyor…
CHP’nin yeni Amerikalı stratejisti BSG (Benenson Strategy Grup),seçim kampanyasını Emekli üzerinden başlattı.
Elbette, yabancı stratejistle çalışma ilk değil Türkiye de. Daha önceleri Mesut Yılmaz (Fransız), Tansu Çiller (Amerikalı) çalışmıştı. Demirel ‘iki araba bir ev’ sloganını çıkartmıştı.
Kılıçdaroğlu’nun da ilk şhow’u değil bu ‘dört maddelik, noter tasdikli taahhütname’…
Bundan önceki seçimlerde de ‘her yoksul aileye 600 lira aylık’ demişti. ‘Nereden bulacaksın’ diyenleri ise ‘benim adım Kemal’ diyerek güldürmüştü.
Ana Muhalefet lideri, iktidar olursa, ‘emekliye iki bayramda birer maaş vereceğim’ diyerek, oy devşirmeyi hedefleyip, yine güldürdü
Ancak; ülke’nin onca sorunu içinde yer bulan ve tartışmaya açılan ‘emekli maaşı’ üzerine, Başbakan Davutoğlu da ‘söz senettir’ deyip, notersiz bir açıklama ile ‘1000 - 1100 lira arası maaşlar, 1.100 liraya tamamlanacak’ dedi.
Garip, Muamma, bulmaca gibi bir vaat… Kürsüdeki diğer konuşmaları gibi, anlaşılmadı. Emekliler, birbirlerine bakıp ‘ne diyor bu yahu?’ diye güldüler
EMEKLİYE MÜJDE’nin MATEMATİĞİ
Devletin bütçe açığının Milli Gelire oranı halen % 1. 4 dolayında.
İki maaş ikramiye verildiğinde bu oran % 2. 8 olacak.
SGK(Sosyal Güvenlik Kurumu) açısından bakalım.
SGK yılda 20 milyar zarar ediyor. Bu zarar devlet bütçesinden karşılanıyor. Zonguldak TTK’nın yılda 600 milyon zarar etmesi gibi…
Hükümet, SGK’nın zaranını 18. 1 milyara çekmeye çalışıyor. SGK 2014’te 134 milyar lira maaş ödemiş. 2015’te bu rakam 158 milyara çıkacak.
Bir başka not: SGK’nın maaşlardan sonra büyük gider kalemi; 57 milyar ile Sağlık giderleri olduğu unutulmamalı.
Kılıçdaroğlu’nun önerisi, SGK’ya yılda 26 Milyar lira ek getirecek.
Şimdi, emekliye verilecek para, olduğu gibi kaybolmayacak elbette. % 18’i (5 milyar lira)piyasa yoluyla yine hazineye dönecek.
Kılıçdaroğlu’nun iki maaş ikramiyesi, bütçe de yapacağı karmaşa açısından değil: Siyasi bakış açısından; değil Demokrat,Sosyal Demokrat’bile değil.
Bir emekliye 3.700 + 3.700 = 7. 400 lira, bir emekliye 1.100 +1.100 = 2. 400 lira vermek, ne kadar hakkaniyetli?
Gelelim, Kılıçdaroğlu’nun iki maaş ikramiyeyi nasıl vereceğine…
Bana göre, Sayın Davutoğlu’nun dediği gibi ‘elini kasa’ya sokup’ vermeyecek.
Kamu harcamalarında kısıtlamaya gidecek.
Meselâ: TTK’ya işçi almayacak, yatırım yapmayacak. Kanal, Tünel gibi projelere ayrılacak kaynaklar kullanılacaktır. Sonra da bütçe açığı, vergi yağmurlarıyla kapatılmaya çalışılacak.
DAVUTOĞLU MODELİ
Davutoğlu’nun yüz lira teklifi ise emekliyi ‘Ti’ye almak’ gibi bir şey.
Bu gün Asgari Ücret (1.200 lira) ve Açlık sınırı altında(1.450 lira) maaş alan Emekli sayısı 3 milyon.
Davutoğlu’nun ‘Emekli’nin % 60’ı faydalanacak’ dediği ‘Seyyanen 100 lira zam alacak’ sayı ise 100 bin kişi yok.
Dul ve yetimlerde, 1 Milyon kategorisine girdiği için, para alamayacaklar.
Emeklileri kapsayan % 15’lik Sosyal Güvenlik Destek Priminin % 10’a indirilmesinin kapsayacağı sayı da 628 bin kişi.
Bu arada: 5 puan düşecek sosyal güvenlik primi, 628 bin kişinin maaşlarını 50 lira arttıracak.
Davutoğlu’nun bu alengirli teklifinin Bütçe’ye getireceği yük 4 milyar gibi bir rakam.
Rakam; görüntü, moral ve netice itibarıyla, hiç tatminkâr değil.
Ötesinde, sorun’a ciddi bir bakış değil.
SONUÇ:
Açlık sınırı altındaki maaş alan Emeklinin, ikinci bir iş yaparak hayata tutunmaya çalışması, mutlu bir görüntü mü? Bir yandan ‘Avrupa’dan 4-5 kat daha fazla büyüdük’ diyeceksiniz, bir yandan Açlık sınırı ve Asgari ücretten az maaş alan Emekliyi görmezden geleceksiniz!
Kılıçdaroğlu’nun Emekliye bakışı ‘demokrat’ değil. Oy devşirmeye yönelik, tamam...
Ancak: Davutoğlu’nun ‘Kılıçdaroğlu başkasının kesesinden saltanat kurmaya çalışıyor’ açıklaması da, emekliyi çok incitici.
Emekli dediğiniz: Ülkesi için ter dökmüş, kazancını vergilendirerek devletine katkı yapmış insan değil mi?
Başkasının kesesi’ dediğiniz; emeklinin vergileri ile katkı yaptığı ‘devletin hazinesi’ değil mi?
Biri 3.700 lira alırken, diğerinin bin lira alması ‘dışlamak - ötekileştirmek’ değil mi?
Yapılacak olan, ‘bizim suçumuz değil’ ya da ‘bütçe kaldırmaz’ gibi bahaneler ardına sığınmak olmamalı. Yapılacak olan, lâf ve rakam oyunlarıyla, kamuoyunu yanlış bilgilendirmek hiç olmamalı.
İNTİBAK düzenlemesi yapılmalı. Emekli maaşları arasındaki uçurum kapatılmalıdır.
Hükümetin övündüğü 24 atılım paketi, 1200 Eylem Planı ile başlattığı ‘yapısal dönüşüm’ içinde, 3 milyon Emeklinin, açlık sınırı altında aylık alması övünülecek bir durum mu?
Diyelim ki; seçim sonrası şekillenecek ‘Türk Usulü(!)’ Başkanlık Sistemiyle, ‘Büyüme Ligi’nde lider (!) olduğumuzda, açlık sınırı altında maaş alan emekli kaç lira alacak?
Emekliyi açlık sınırı’ üzerine çıkartacak maaş isteyenlere, ‘büyümemizi çalmak isteyen gelecek hırsızları’ kafasıyla bakacak ‘havuz medyası’ mensupları olacaktır elbette…
Bunun gibi ‘benim adım Kemal’ esprisini destekleyen ‘holding’ ve ‘Okyanus’ medyası goygoycuları da olacaktır.
İlahi Adalet, elbette tecelli edecektir, bir şekilde…
Ancak, ‘Siyasi adalet’in, ‘Adalet’ tabelası çerçevesinde şekillenmesi, düne inat, geleceğe itimat olarak yansıyacaktır.
Dün’e güven’in ilelebet sürdüğü görülmemiştir. Güven karşılıklı olursa, güvenilir olur.
Güven’in tartışılması, ‘Çeliğe pas girmesi’ gibidir.
Çeliğe, pas girmeye görsün…