12 Eylül askeri faşizminden bu yana 33 yıl geçti, devlet vesayeti hala devam ediyor.   Gelip geçen hükümetler, sözde anayasa değişiklikleriyle toplumu oyalamaktan öte bir şey yapmadı bugüne kadar.

AKP hükümeti ve başında bulunan zat ise, söz konusu anayasa üzerinde patinaj yaparak, devleti eskisinden daha da beter duruma getirdi.  Kemalizm yerine dinci gericiliğin gömleğini giydirdikleri mütedeyyin bir devlet söz konusu artık. Devletin, burjuva mekanizmasını (kuvvetler ayrılığı vs.) çözümleyerek AKP’nin organı haline getirilmiş bir devlet yani… AKP ve başında bulunan zat, şimdi yeni bir anayasa paketiyle halkın karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Herkes 30 Eylül 2013’de Pandora’nın kutusundan ne çıkacağını büyük bir merakla bekliyor.

Şimdiden söyleyeyim ki, sizler bu yazıyı okumaya başladığınızda, AKP ve başında bulunan zat eski günahların yerini yeni günahlara bıraktığı takiye bir anayasa paketinin çıkması pek de sürpriz olmayacak. Pakette yer alacak olanların çoğunun pragmatistçe bir niteliğe sahip olduğunu, paket açıklandığında hep birlikte göreceğiz.

 

***

Kürtler, tarih boyunca kök saldığı topraklarda sürekli inkâr edilmiş, baskı zulüm ve işkence görmüş, halk olarak toplulaşmasına asla müsaade edilmemiştir. 12 Eylül Askeri Faşizmi bu uygulamanın en somut örneğini teşkil eder. Yakın zamana kadar Kürtlere “Kart-Kurt, Dağ Türkü” dendiğini herkes biliyor. Bugüne kadar ülkeyi yöneten hükümetlerce bu teori sürekli yürürlükte tutulmaya çalışıldı. Yaşanan süreç gösterdi ki,  büyük bir çoğunluğu Türkiye topraklarında yaşayan Irak, İran ve Suriye’de de konumlanmış, geçmişten bugüne halk ve ulus olma özelliğini muhafaza etmiş, üstelik dünya kamuoyu nezdinde meşruluk sağlamış Kürtler var artık. Ne yapılsa edilse mızrak çuvala sığmıyor.

Yakın zamana değin, Irak’ta Barzani hareketinin ve Türkiye’de PKK mücadelesinin bu duruma gelinmesinde ki payı büyüktür. (Siz bakmayın AKP ve başındaki zat’ın ikide bir Kürtlere siyaset yapma ve televizyon hakkını biz verdik dediğine!)

Şimdi beklenti şudur artık: Adı geçen dört ülkede de özerk veya bağımsız bir Kürdistan. Daha da ilerisi birleşik bir Kürdistan.

AKP Türkiyesi’nin, bu gerçeklik karşısında zevahiri kurtarmaya çalıştığı aşikâr; daha doğrusu var olan gerçeklikten sürekli kaçmaya çalışıyor; bir yanda bölgedeki tüm Kürtler… Öbür yanda Ortadoğu’yu  nüfuz alanında gören Amerika ve Avrupa… Cemaatler zaten ensede… Arap ülkeleri… Radikal İslam ise çabası…

Bu durumda Pandora’nın kutusundan Kürtlere kimlik ve anadilde eğitim hakkı yerine,   sadece devletin kerhen desteklediği dil eğitiminin çıkmasının ne kadar gülünç kalacağını varın siz düşünün. Hele ki, seçim barajını %10’dan aşağı düşürmek yerine “daraltılmış bölge seçim sistemi” çıkması durumunda ve daha da önemlisi başkanlık sistemi çıkarsa, vay haline AKP’nin. “Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş.” sözünün doğrulandığı zamana girdik demektir!..

 

***

 

Geçtiğimiz günlerde ODTÜ’de, genç bir öğrenci cemaat payandalı bir yurt için stant başında duran türbanlı bir kızı küçük bir kâğıt parçasıyla protesto edince, tüm Türkiye’de kıyamet koptu. Başta cumhurbaşkanı ve başbakan olmak üzere tüm AKP camiası olaya müdahil olan keskin bir dil kullanarak tepki gösterdi. Meğer yara o kadar derinmiş ki, gocunmanın derecesini tüm laik kesimi tehdide kadar vardırdı.

Devlet ricali’nin meseleye bu kadar vakıf olmasının temel nedeni, aslında söz konusu demokratikleşme paketinde, “türban” dedikleri o “çaput”un, başta meclis olmak üzere tüm devlet kurumlarında çekincesiz takılmasına zemin oluşturmak. Sadece bu da değil, özellikle manevi değerlere yönelik eleştiri diline ceza getiren yasa ve yönetmenliklere de muhtemelen yer verecekler pakette.

***

Eski bir söz vardır, “Eğer bir insanın içinde intikam almak arzusu varsa onun iş başına getirmek bir delinin eline kılıç vermekten farksızdır.”

Evet, bu ülkenin başında bir başbakan var, benim bildiğim bu; ama zaman zaman, kişinin dilini kılıç keskinliğinde kullandığını gördükçe, inanın şüpheye düşmüyor değilim.

Dramatik olan da bu ya!..