Sevgili okurlarım!

Malumunuz, adaylar açıklanmaya başlandı.

Merakla beklenen isimler netlik kazandıkça beklentiler ve tepkiler de değişiklik arz ediyor. Kimi “kral ben olucam” havalarında, kimisi “kararın böylesine yazıklar olsun!” modunda… 

Ağır hayal kırıklığı yaşayan bazı aday adayları ise insanî reflekslerle parti-daşlarını suçlama yoluna gidiyor. Öfkesini sosyal paylaşım sitelerinde dile getiren isimlerden biri de Devrek Belediyesi için aday adayı olan Sayın Songül Saraç…

Kendisi nezaketi, güleç yüzü ve sıcakkanlı yapısı nedeniyle sempatik bir siyasi portre olarak hafızamda kalmış. Partisi Devrek’ten Çetin Bozkurt’un adaylığını ilan edince çok üzüldü Sayın Saraç. Duygusal refleks göstermesinde, kadın siyasetçi olması etkili olmuştur şüphesiz. Ancak kandırılmaktan bahsediyor Songül Saraç. Beklenti yüksek olunca hayal kırıklığı da haliyle zirve yapmış. Kapalı kapılar ardında neler konuşuldu, hangi sözler verildi bilinmez; ama eğer, kandırılma söz konusu ise ayıp edilmiş Songül Hanıma.

Yaşadığı hayal kırıklığını, “200 oyla 2014’de CHP ‘ye seçimi kaybettirenleri aday gösterdiler. 30 yıllık mücadele ettiğim partiden aday gösterilmedim. Genel merkez tarafından bir kadın olarak kandırıldım. Mühendisim, iş kadınıyım, anneyim. En önemlisi tüm siyasi partililerin gönlündeki BİZİM SONGÜL’yüm. Tüm partilerin adaylarına hayırlı olsun. Benim için önce insanlık. Aynı yarışta benim hayatıma mâl olanları desteklemem için rica da bulunanları kovarım. Onun için herkes işine baksın. Benden hayır beklemesin. Gücüne güvenen kendi kazansın.” sözleriyle dile getirdi. 

Şunu düşünmeden edemedim.

"Gelip geçici bir dünya hayatı için değer mi?"

Bu sözlerin çok klişe olduğunun farkındayım; ama hakikat bu değil mi?  

Aslında, böyle durumlarda en ağır darbe yediğimiz kişilere teşekkür etmek gerekir. Dost zannettiğimiz, kaliteli insan sandığımız, vefalıdır diye düşündüğümüz dost ve yakınlarımızın gerçek yüzünü görmemizi sağladıkları için kızmak yerine teşekkür etmek gerekmez mi?

Ben de kendi hayatımda bunu yapmaya çalışıyorum. “Dost” zannettiğim nicelerinin “boş” olduğunu başıma gelen ağır imtihanlar sayesinde öğreniyorum. Yoksa ölümsüz dost sandıklarımızın iç yüzünü nasıl öğrenebiliriz ki…

Göğüs kafesimizi daraltacak kadar “büyük” görünen şeylerin, aslında ne kadar “küçük” olduğunu görünce “boşu boşuna” üzüldüğümüzün farkına varacağız. Ve “Dünyanın sonu değil(di) ya” diyeceğiz…

Devrek’ten bir mağdur siyasetçi portresi daha aklıma geldi: Sayın Özcan Ulupınar. O da aynı kaderi yaşıyor. Geçen gün bir basın kuruluşuna verdiği demeçte, “Konuşsam partim zarar görür” demiş. Belli ki o da darbe yediğini düşünüyor. Ama inandığı davası uğruna “Kol kırılır yen içinde kalır” demekten de kendini alamıyor.

Parti fark etmiyor ki Sevgili Okurlar!

Mevzu insanî olduktan sonra… Diğerlerinin ne önemi var ki…

Biz toplum olarak insanî değerlerimizi kaybettik, koltukları kaybetmişiz çok mu?