Hamit Kalyoncu
Bu sözü iki ayrı yerde duyacaktım üniversite yıllarında. Birincisi, Prof. Kenan Akyüz’ün, Yeni Türk Edebiyatı dersinde ünlü şair Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” yazısını incelerkendi. Şöyle diyordu Haşim: “Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir”...
İkincisi, daha farklı bir ortamda söylenmişti. 1967-68 yılıydı sanırım, Ankara Vatan gazetesinde çalışıyordum. İşe de yeni girmiştim daha. Etem Ağabey, “Gel bakalım arkadaş, Adliye’ye git, şu davayı izle de gel.” demişti. Ben bir koşu gazeteden çıkmış, Samanpazarı’na giden yolda Adliye binasını bulmuş, davanın görüleceği salona girmiştim. Bir çok gazeteci vardı. Bir az sonra içeriye kırlaşmış saçlarıyla, boz yeleli bir aslan gibi, elleri kelepçeli olduğu halde şair Hasan Hüseyin Korkmazgil getirilmişti. “Kızılırmak” adlı şiir kitabında “komünizm propagandası” yapmaktan dolayı tutuklu yargılanıyordu. Duruşma başladığında sağ eğilimli olduğu bilinen Prof. Sulhi Sönmezer tarafından hazırlanan “Bilirkişi raporu” dinlenmişti.
Hakim, Hasan Hüseyin Korkmazgil’e dönerek, “Rapor hakkında bir diyeceği olup olmadığını” sordu. Ünlü şair, anlamlı ve etkili savunmasının bir yerinde “Bu Bilirkişi Raporu, Eti için bülbül öldüren bir avcı insafsızlığıyla hazırlanmıştır. Kabul etmiyorum, reddediyorum” demişti. Sonra avukatı da itirazlar etmişti, ama mahkeme tutukluluk halinin devamına karar vermişti. Şair bu davada üç yıla mahkumiyet ile yargılanmış, ama sonraki duruşmada haklılığı kanıtlanarak aklanmıştı.
*****
Eti için bülbül öldürmek.. Bülbül ötücü bir kuştur. Şiirlerimizde, şarkılarımızda yeri çok büyüktür. Özellikle geceleri konduğu ağaçlardaki ötüşü, hem sevdalı gönülleri yıkar, hem insanları mutlu eder, duygusallıkları çoğaltır, keyiflendirir insanı..
Av için keklik, bakal, çulluk vbgibi kanatlı hayvanlar avlanabilir, ama etini yemek için asla bülbüle kurşun sıkılmaz. Eti için bülbül asla vurulmaz, öldürülmez. Bu bir vahşettir, cinayettir.
*****
Genç yaşta ölen şairimiz Muzaffer Tayyip Uslu üzerine hazırladığım kitap için Ankara’ya Milli Kütüphane’ye gitmiş, emekli öğretmen dostum Nihat Yasa’nın desteğiyle yararlı bir çalışma yapmıştım. Nihat Yasa iyi ki vardı, gerçekten elim ayağım olmuştu diyebilirim. Keyifle Devrek’e dönmüş, bir miktar dinlenmeden, yemekten sonra bilgisayarın başına oturmuştum.
Bir de ne göreyim..Bizim değerli, çalışkan öğretmen sendikacı dostlarımızdan Eğitimsen İl Sekreteri İsmet Akyol ile Çaycuma Eğitimsen Temsilcisi Gökhan Taner Günsan son çıkarılan KHK ile meslekten çıkarılmışlardı. Hemen telefona sarılıp ikisi ile de görüşebilmiştim.
İsmet Akyol öğretmenlik mesleği ile birlikte öğretmen örgütçülüğü ve sendikal çalışmalarının yanında, Kent Konseyi çalışmaları ile birlikte, Çaycuma’nın kültürel yaşamına katkı sağlayan araştırmalar yapıyordu. Örneğin; Nebioğlu İlköğretim okulunda yıllar önce öğrencileriyle gazete çıkarmış, Çaycumalı ünlü bağlama sanatçısı Hüseyin Çakır’ın hayatını araştırarak yazıya dökmüş, ZOKEV Bienalin’e de bildiri olarak sunmuştu.
Gökhan Taner Günsan ise öğretmenliği, sendikal çalışmaları yürüten çalışkanlığı yanında şairdi. “Sakallarımı Kestim Kuşlara” adlı bir de şiir kitabı yayınlamıştı. Okumadınızsa okuyunuz mutlaka..“bağırarak şarkılar söylemedim hiç / bu yüzden çok sevdim belki de / penceremdeki kuşları”..
*****
Eti için bülbül öldürmek..Çaycuma’da konu ile ilgili Eğitimsen’in yapılacak basın açıklamasına katılmak istiyordum. O sırada CHP Devrek İlçe Başkanımız Yaşar Bükrü, “Hocam gidiyor muyuz?” diye sorunca hem keyiflendim hem de balıklama atladım doğrusu. İki otoya taksim olarak Çaycuma Öğretmenevi önüne geldik.
Burada İsmet ve Taner öğretmenle, ayrıca diğer öğretmen dostlarla kucaklaştık. Bir önceki dönem milletvekili Ali İhsan Köktürk de öğretmen dostları arasındaydı.Biraz sonra cadde karşılıklı dolmuştu. Giderek artan kalabalık ile açıklama, “Basın açıklaması mitingi”ne dönüşmüş gibiydi. Çaycuma o gün Devrek, Bartın ve beldelerden gelen öğretmenler ve öğretmen dostlarıile gerçekten bir miting alanına dönüşmüş durumdaydı. Bu durum, öğretmen toplumunun dayanışması, baskıya, hukuksuzluğa karşı çıkışı, birlikte yaşadığı halkıyla içiçeliğinin de göstergesiydi. Çaycuma’nın deneyimli Eğitimsenli öğretmenleri alkışlarla ve sloganlarla güçlenen etkili ve anlamlı bir açıklama yaptılar.Demokrasi, hukuk ve insanlık dışı ihraçlara karşı çıktılar..
Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın da orada öğretmenler birlikte oluşu çok önem taşıyordu. Başkan, birlikte çalışmalar yaptıkları değerli öğretmenlerinin yanındaydı. Başkan’ın konuşması da etkiliydi ve toplumu uyarıcıydı. Ardından eski vekil A.İhsan Köktürk de yaşanan politik ortamı irdeleyen bir konuşma yaptı. Diğer konuşmacılar da, iktidarın uygulamalarını kınayan konulara değindiler, öğretmen-memur-işçi gibi soruşturmayla veya mahkeme kararıyla saptanmış bir suçu olmadan görevden ihraç edilenlerin, derhal göreve iade edilmelerini istediler. Basın açıklaması sonrasında bizler Devrek’e döndük..
*****
Eti için bülbül öldürmek..İsmet ve Taner öğretmeni, Bakanlık katında kim, hangi müdür, hangi memur tanırdı ki? Çaycuma’yı Cumhuriyet aydınlığının aksine, dinsel kurslarla, sıbyan mektepleriyle doldurmağa çalışanlar; bu yaptıklarının karşısına dikilenleri, eleştirenleri “yukarıya tanıtmış, işaret etmiş” olabilirler miydi?. Eski adamlardan duyardık; “Düşmanı uzakta aramayın, ayaklarınızın dibine, yanlarınıza, bir de arkanıza bakınız..” derlerdi..
“Eti için bülbülü bile öldürebilecek bir avcı insafsızlığı içinde” olmak..Ereğli’de aynı şekilde TTK’daki görevinden ihraç edilen şair Salim Çalık da aklımın bir köşesinde.. “Cadı avı” sürüyor. Çeşitli üniversitelerden yurtsever bilimadamları tek tek avlanarak ihraç ediliyor. Bilinir ki avcılar hep pusudadır, gizliliktedir, karanlıktadır. Av dedikleri de her zaman ortalıkta, aydınlıktadır. Çünkü korkusuzdurlar. Bilinir ki hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmiyecektir.
Laik Cumhuriyet’in genç evlatlarını, öğretmenlerini, ihbar tuzaklarıyla yaralıyarak, sindireceklerini, susturacaklarını, yok edeceklerini sananlar, aldanıyorlar. Ülkemizin aydınlık yüzlü öğretmenleri, halkıyla, gençleriyle, bütün demokrasi güçleriyle birlikte emperyalizme, faşizme ve onların yerli işbirlikçilerinin kirli tuzaklarına karşı bir kale gibi durmaktadır.
Sanırım o meydanda yapılan konuşmaları, edilen antları, kararlı duruşları ve bir ağızdan atılan sloganları “muhbirler” duymuş olmalıdır.. Yani, bu halkın içinden kopup gelmiş, yüzlerinde ve okullarında Cumhuriyet aydınlığı taşıyan gül yüzlü öğretmenler hep bir ağızdan; Gün gelecek, devran dönecek, yandaşlar, yalakalar, muhbirler, Cumhuriyet düşmanları halka hesap verecek, dediler.. Haberleri olsun..