Hani, güleriz ağlanacak halimize diye bir laf vardır ya…

Tam da bunu yaşıyoruz bütün bir toplum olarak.

Geçen gün; çok sevdiğim, beni en acımasız bir şekilde eleştirirken bile şahsıma olan sevgisinden en ufak bir şüphe duymadığım bir büyüğümden mesaj geldi.

–“Eyvah, yine ne hata işledim” dedim kendi kendime:
"Yine beni yerden yere vuracak!”

Baktım ki konu farklı…

İlk satırdan itibaren okudukça düşündüren, düşündükçe yaralayan, yaraladıkça kanatan bir hikâyeydi tarafıma gönderilen… Hikâye dediysem öyle sıradan bir hikâye değil; geçmişte yaşanmış ve özellikle Müslüman ve Türk toplumları arasında halen yaşanmakta olan hazin bir gafletin özetiydi ibretle okuduklarım…

Sizinle bu hikayeyi paylaşmak istiyorum.

Zonguldak özelinde, Türkiye genelinde, dünya çapında halimizi yansıttığı için sabrınızı rica ediyor, bu yaşanmış hikayeyle sizi baş başa bırakıyorum:

“Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…

*Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.

Adam:
- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış:
- “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş:
- “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam:
- “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış:
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur:
- “Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?”
- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…”
- “Eeee!”

- “Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:

- “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.

- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan:

- “Bitti mi?” demiş adama.
- “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
- “Şimdi nedir isteğin?”

- “Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler.

Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için:

- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
- “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”
- “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
- “Sorma, sorma…”

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

- “Eee, ne olacak şimdi? Adam:

- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:

- “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”

Sultan acı acı tebessüm etmiş:
 
- “Hava bile haram, hava bile!” demiş.

VATANINA, BAYRAĞINA, MİLLETİNE, DEVLETİNE SAHİP ÇIKMAYANA Her şey haram....

Yazı böyle biterken, ben size hayırlı cumalar diliyorum!
 
ZONGULDAK TUFANI’NIN HATIRLATTIKLARI…

21 Ağustos 2019 tarihi Zonguldak açısından bir sel afeti olarak tarihe geçti. Yaklaşık yarım saat süren kuvvetli yağış, şehrin canına okumaya yetti. Bereket ki can kaybı yaşanmadı. Maddi hasarla atlattık bir afeti daha.

Ancak bölgemiz yoğun yağış alan bir yer olduğu için alt yapıyı eksiksiz hale getirmek zorundayız. Ne yazık ki bütün uyarılara rağmen küçük çaplı da olsa belediye gereken tedbiri alamadı.

4 Mayıs 2019 tarihinde gazetemizde “Alan’a suikast” başlıklı dikkat çekici bir haber yayınlanmıştı. Gazeteci ağabeyim Sermet Aksu imzalı haberde, AKM yokuşunda inşaat firmasının mazgalları tıkadığı ve olası bir sel afetinde suyun direk Gazipaşa’yı dolduracağı ve iş yerlerini su basacağı, bunun sorumlusunun da göreve yeni gelen Belediye Başkanı Selim Alan olacağı yazıyordu. Sermet abi dikkat çeksin diye harekete geçirici bir başlık kullanmayı tercih etmişti. Ne yazık ki konuya duyarlılık gösterilmedi. 

Yalnız şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: 

Haydi müteahhit firma mazgalı tıkadı, Belediye tedbir almakta gecikti. Peki bizim insanımızda hiç mi kabahat yok? O derelere atılan pet şişeler, çöpler uzaydan gelmedi ya… Zonguldak içinde yaşayan bazı insanlar da en az yetkililer kadar suçlu. Anlayacağınız, halkımızda da kabahat yok değil!

Bu olay, tedbir alınması için umarım yeterli olmuştur. Ve dilerim herkes dersini almıştır.

***

NOT: Kıymetli bir okuyucum, “Zihniyet Meselesi” başlıklı önceki makalemde geçen lazlar ve kıvırcıklar tabirinden incinmiş. İnsanlara tepeden bakan, sonradan göç ettiği toprağın insanlarını aşağılayan zihniyetedir, karşı çıkışlarım. Derdimi anlatabilmek, zihniyeti dile getirebilmek için bu tabiri açıkça yazmak zorundaydım. Aziz okuyucum lütfen incinmesin. Yoksa herkes benim annem, babam, abim, kardeşim ve bacımdır.  

Neden olmasın ki, 
hepimiz Hz. Adem ile Hz. Havva’nın neslinden değil miyiz sonuçta?

 
Sağlıcakla kalınız…